galatasaray sözlük isminden de anlaşılacağı üzere temel görevi en başta spor ve galatasaray ile ilgili konularda bilgi vermeyi amaçlayan interaktif bir oluşumdur. elbette bunun yanında karşılıklı fikir alışverişleri, görsel paylaşımlar, eğlenceli muhabbetler de yapılacaktır, yapılmalıdır da, ama sadece belirli kurallar dahilinde, o da işlerin kontrolden çıkmasını engellemek için. fakat
galatasaray sözlük bir forum değildir, veya sadece bu gibi şeylerin yapılması için meydana gelmiş sanal bir oluşum da değildir.
bazı insanların espri yeteneği iyidir, ben değilim, günlük yaşantımda arkadaş arasında yaptığım kelime oyunları ve taklitler dışında fazla yetenekli biri değilim. bir olayla karşılaştığımda kafamda ampul hep iş işten geçtikten sonra yanar.
sözlüğün yaratıcı yazarlarla da, edebi anlatımı kuvvetli, duygu yüklü yazılar yazan yazarlara da, komik başlıklar açıp altını gayet esprili şeylerle dolduran yazarlara da ve maalesef bilgi veren yazarlara da ihtiyacı vardır.
okumayan, araştırmayan bir milletiz... itirazı olan? bu yüzdendir ki
recep ivedik,
kutsal damacana ve
arog gibi filmler ülkemizin popüler kültüründe kendine daha fazla yer bulur. akademik hayatımız işleri son güne bırakmakla, sosyal hayatımız ise
facebook veya
twitter üzerinden tanımlıdır. bilgi ve teknoloji genelde ithal edilirken biz kendi kurduğumuz bir düzen içerisinde kendi yağımızla kavruluruz.
kitap okumak her zaman hayal gücümüzü geliştirmek için yapılan bir eylem değildir. bilgili olmak da hayatın gerekliliklerinden birisidir. teori ve kuram olmadan pratik tek başına fayda etmez, ve bazı şeyleri yorumlamak ve hakkında söz söylemek için önce onu çok iyi araştırmış, çok iyi okumuş olmak gerekmektedir ki tutarsız eleştirilerde bulunmayalım, dediklerimizin kanıtları ve mantıklı dayanakları olsun. bir şey diyecek olduğumuzda gösterecek bir kaynağımız olsun.
teorik olarak herkes google ve türevlerini kullanarak bilgi içerikli yazılar yazabilir, aslında millet olarak zamanımız olsa şimdi dünyada liderdik, sadece isteyip istememek ile ilgili bir şey değil mi? bilgi dediğin nedir ki? her yerde mevcut işte, kopyala yapıştır bu kadar basit...
okumak, araştırmak, analiz etmek bizim hamurumuzda yok, o yüzden her şey mümkün bize göre, çünkü bizim için kitap "ne yani adam okumuş araştırmış yazmış" iken yetenekli futbolcular veya stand-upcılar "adam de ne top oynuyor/espri yapıyor be, helal olsun" şeklindedir. takdir etme ve beğenme duygularımız genelde bizi heyecanlandıran şeylere karşı ortaya çıkar. bu yüzdendir ki müzeye de pek gitmeyiz, canımız sıkılır çünkü... ne yani adamlar oradan buradan bulmuş getirmiş, internette yok mu bunların resimleri?
beni tanımayanlar için kendimi kısaca tanıtayım, zamanım boş olduğu için copy-paste yaparak yazılar yazan biri değilim, zaten en iyi yaptığımı düşündüğüm şeyi icra eden, günlük hayatta da böyle olan biriyim. elbette sözlük konseptinin dışında kaldığı için belirli bir kısım konuları elemek durumundayım. haftanın on numara entrylerine girmek gibi bir kaygım olmadığını da belirtmek isterim, zira icra ettiğim eylemlerin gerçek sebeplerini anlamak için alim olmaya gerek yok. sadece bilgi vermek, bilgi veren olmak... mesela kimisi de iyi şiir yazar, sözlükte bunu paylaşmak ister;
http://img166.imagevenue.com/...738266_122_229lo.jpg istediğimizi yazma konusunda ne kadar da özgürüz...
2010 yılının en beğenilen entrylerine bakılırsa zaten en başta yaratıcılığı takdir eden bir topluluk olduğumuz görülecektir. genel toplamda ve yıllık bağlamda yani... peki daha kısa zaman dilimlerinde ve de düzensiz olarak başka türdeki paylaşımların ön plana geçmesinin ne gibi bir sakıncası olabilir? çeşitlilik veya çok seslilik bu değil midir?
bir yazıyı okuyan insanlar memnuniyetlerini bir şekilde dile getiriyorlar ve bu durum da istatistiksel olarak sözlüğe yansıyor ise sanırım bunda garipsenecek pek bir şey yok, kamuoyunun takdiridir. birey olarak görüşlerimizi dile getirme hakkına sahibiz fakat bunlar hiçbir zümreye dikte edemeyiz. o yüzden "bence şöyle olmalı"lar uygulamada pek fayda etmeyecek olan bireysel serzenişlerden ibaret kalacaktır.
beğenmek veya beğenmemek okuyucunun takdiridir fakat eğer yaptıklarım küçümsenirse üzgünüm ki madem o kadar kolay, o zaman aynı ürünleri sizlerden beklemek durumundayım... hayatımızı ihtimallere dayanan argümanlar üzerinden yürütemeyiz. eleştirmek ile küçümsemek arasında ince bir çizgi vardır.
madem bilgi içerikli entryler az, müsaade edin ben sayısını artırayım, madem bunlara zamanınız yok, müsaade edin ben bu işe zaman ayırayım...
okumama hakkına zaten doğuştan sahipsiniz, bir galatasaraylı ve bir türk vatandaşı olarak...