• 236
    üzerinde ciddi ciddi uğraşılandır.
    almanya'daki proje çok önemli. bana göre mevcut alt yapımız da futbolcu gelişiminde uzman yabancı hocalarla desteklenmeli.
    ancak kabul etmek lazım ki bizim türk insanı bu tarz meyvesini en erken 6-7 senede verecek yatırımları iş olarak görmez ve de sevmez. yarın yönetim la massia'yı kursa florya'ya, peşpeşe alınacak 3 mağlubiyet sonrasında tüm muhalefet ve taraftar ipini çekmek için fırsat kollar.

    malesef üretmeyi sevmiyoruz.
    üretime yapılan yatırımı önemsemiyoruz.
    bizim için önemli olan şey ithal arabaya binip, italyan makarnası yemek... o yüzden de modern çağın sömürgelerindeniz.
  • 205
    artık hoca değişikliğinden bağımsız olarak doğru bir adama emanet edilerek a takımdan bağımsız hareket etmesi gereken takımdır.
    dünyanın ve ülkemizin çeşitli yerlerinde futbol okulları açılmalıdır. bilhassa da galatasaray isminin çok duyulduğu, bilindiği coğrafyalarda.
    o okullarda yetenekli çocuklar keşfedilmelidir. gerekiyorsa anadolu kulüplerine ya da herhangi başka bir ülkede daha orta sıra takımları ile anlaşma yapılmalı ve bu çocukların en azından en üst lig deneyimi ile oynaması sağlanmalıdır. sonrasında gerçekten parlayanlar galatasarayda devam etmelidir.
    misal azerbaycanda, özbekistanda, türkmenistanda, kazakistanda, ırakta, iranda, mısırda falan okullar açsan buralardan gelecek çocuklar belki de bir yerlerinden türk vatandaşlığı almaya hak kazanacaklar.
    kktc'de ve ülkemizde açılanlar zaten türk vatandaşı olacaklar.
    çeşitli ülkelerde kardeş kulüpler bulmamız ve pişmesini istediğimiz oyuncuları oralara göndermemiz gerekiyor ayrıca.
  • 121
    hiç bir çekiciliği kalmayan altyapıdır artık. altyapı demek bile herhalde yersiz. sadece ismi var, zorunluluktan bi takım tutuluyor gibi bir durum var. hele ki plansız, programsız yönetilmesi ise komedi.

    evet tam 20 senedir kaleci sıkıntısı çekiyoruz. yani alt yapıdan bi kaleci çıkmıyor. 20 senede bi kaleci çıkmaz mı? şu kaleyi söke söke alabilecek bi tane adam çıkmaz mı yahu? bi tane adam çıkıp demez mi bu takımın kaleci problemi var, bi tane bulalım da takım 3-5 sene rahat etsin? kör mü bunların hepsi görmüyorlar bu gerçeği?

    eğer çouğum olsa futbol oynayan, bi tane anadolu takımının alt yapısına veririm. nasıl olsa bonservissiz bi punduna getirip alırlar bizim über yöneticilerimiz oradan bi şekilde.

    hakikaten artık gençlere yazık oradaki. çocuklar oynuyor, şampiyon oluyor felan sonra a takım yüzü görmeden yoktan yere satılıp gidiyor bi ücra köşeye. aileler niye göndersin ki artık galatasaraya çocuklarını? ya da çocuklar niye hayal kursun galatasaray alt yapısına girmek için?
  • 754
    daha gençken düştüğüm en büyük yanılgı bu altyapıdır. bir ara gs tv'den altyapı maçlarını falan izliyordum. zannediyordum ki bu altyapıdan çıkan her çocuk bir anka kuşu olacak. tüm hayatım boyunca sadece 2 tane anka kuşu gördüm. biri arda turan, diğeri ozan kabak. şu an bırakın anka kuşunu ben semih kaya gibi birkaç sezon hizmet edecek seviyede oyuncu çıkmasına bile razıyım. şimdi bakıyosun hücumdaki çocukların hepsi kısa boylu, orta sahadakiler bir deri bir kemik sanki anne sütünü az içmişler gibi, kaleci desen zaten ülkenin en kötüsü olması konusunda açık ara lider. kaç sezondur kaleci fışkıran ülkede yine kaleci çıkmayan tek yer de burası. ne kadar enteresan.

    o yüzden artık ben burada veya herhangi bir platformda galatasaray altyapısındaki hiçbir topçu hakkında -as takımda görmeden- olumlu şeyler yazabileceğimi zannetmiyorum. altyapıyı kasıp kavuran adamı a takımla ilk 11'e çıkarıyosun adam daha top sürmeyi bilmiyor.
  • 743
    gelmekte olan yabancı sınırı saçmalığını ve döviz kurunu düşününce verim almamızın şart olduğu yer. ama hem teknik heyet, hem taraftar, hem de camia olarak önce bakış açımızı ve kafa yapımızı değiştirmemiz gerekiyor. alt yapıdan çıkan her oyuncumuza kendi mevkisinde 'avrupanın sayılı oyuncuları arasında olacak!' gözüyle baktıkça biz daha çok gencimizi sakız gibi çiğneyip bir kenara atarız. oysa ki beklentiyi ve çıtayı biraz düşük tuttuğumuzda oyuncular yüksek çıtayı aşmak için heba olmayacak.
    biraz bakkal hesabı tarzıyla anlatmak istediğimi şöyle örneklendireyim;
    20/21 sezonunda ;
    3. kalecimiz fatih öztürk : 4.000.000 tl
    3. sol bekimiz e. taşdemir: 2.000.000 tl
    merkez orta sahaya sırf transfer yapmış olmak için alınan etebo: 20.000.000 tl
    ---- 3 oyuncunun toplam maaşı 26.000.000 tl ---------------
    şimdi biz bu 3 oyuncu yerine
    3. kaleci olarak batuhan şen' e
    3. sol bek olarak süleyman luş' a
    merkez orta sahada da etebo yerine atalay babacan veya celil yüksel' e güvenseydik;
    ----- 3 oyuncunun toplam maaşı 1.500.000 tl ---------------
    sadece şu 3 mevkide alt yapıdan çıkan oyuncularımıza geniş kadroda yer vermeye cesaret edebilseydik 24.500.000 tl kulübün kasasında kalacaktı. peki bu basit bakkal hesabını niye pratikte uygulayamıyoruz?
    iki ihtimal var;
    1. hem teknik heyetimiz hem biz taraftarlar transfer konusunda tüketim delisiyiz.
    2. çocuk yaşlardan itibaren yıllarca emek verdiğimiz alt yapı oyuncularımız 18-19 yaşlarına geldiğinde aldıkları eğitime rağmen o kadar yetersizler ki bu oyuncular kendi mevkilerinde as takımın 3. alternatifi olabilecek seviyede bile değiller. bu yüzden teknik heyetimiz bu futbolcuları geniş kadroda düşünmüyor. bu ihtimal tüyler ürpertici ve korkunç! ve eğer sebep buysa bizim altyapımız ölmüş; ağlayanı yok!
    benim şahsi fikrim ise 1. ihtimal.
    uzun lafın kısası dar kafalı ebeveynlerin evlatlarına 'benim çocuğum boğaziçi'nde okuyacak! benim çocuğum doktor olacak!' dayatmalarını biz de altyapı futbolcularına yapıyoruz malesef. bırakalım süleyman luş avrupanın sayılı beklerinden biri olmasın. görev verildiğinde 6/10 luk oynayan yedek bek olsun. bırakalım yunus akgün bir sezonda 10 gol+ 10 asist yapmasın. sonradan oyuna girdiğinde oyunu hareketlendiren yedek silah olsun. bu bile bizi her yıl milyonlarca lira masraftan kurtaracak, anadolu kulüplerinin vasat oyuncularına dilenmek zorunda bırakmayacaktır.
  • 905
    altyapı futbolcularına gerekli yatırımı yapmadığı sürece istediğimiz seviye olmayacak.
    ulkedeki ekonomik kriz belli. çoğu futbolcunun ailesi eminim orta hal bile değil ki orta sınıf da kalmadı ülkede.
    herkes çocukların fiziğinden şikayetçi. çıkan çocukların yüzde 90'ı fiziksiz çıkıyorsa burada biri artık sorunu görsün yani, bu kadar da zor değil. eğer çocuklara bunun önemi anlatılamıyor ve kendilerine düzgün şekilde fizik aldıramıyorsa burada sürekli çocuklara laf söyleyeceğimize çuvaldızı altyapı kendisine batırsın.

    unutmayalım yani birkaç sene önce anlatılan altyapıların yemek alanlarının kötülüğü, verilen yemeklerin donmuş ürünler olduğu vs. belli yani altyapıya bu konularda önem verilmediği. altyapı hocaları bile a takım yemekhanesine gidermiş.
  • 222
    --- alıntı ---

    altyapısından yetiştiği takımın büyüyünce golcü olacak umuduydu sedat debreli. pozisyonu bildiğiniz 9 numara. doğru zamanda doğru yerde olmak yetenek kadar önemli futbolda. sliding doors (rastlantının böylesi) filminde olduğu gibi. bir saniyelik bir kararla, bir imzayla, bir formayla her şey değişir futbolcunun hayatında. 9 numara sedat bir zaman sonra forvet arkası oldu, suat kaya'nın futbola veda ettiği maçta ön liberoydu. biraz daha kalsa galatasaray'da stoper olacak oradan da saha dışına çıkacaktı. geçen, ömürden de geçiyor. sedat debreli şimdi 31 yaşında. florya'da valizini topladı, memleketi turladı. onunla aynı günlerde vitrine çıkan ilker erbay da, yerli roberto carlos adayıydı. galatasaray'ın idmanlarında fırtına gibi esen, pinto sırtına alıp giderdi karşı karşıya kaldığında ufak tefek ilker'i. yıllar sonra alt yapısından yetiştiği galatasaray'ın futbolcuları bolu'ya kamp yapmaya geldiğinde alt liglerde forma giyen bir futbolcu tedirginliğiyle dönem arkadaşlarıyla eski günleri yad etmişti.

    kolay iş değil futbolcu olmak hele ki en üst ligde oynamak. meşhur barcelona altyapısı la masia'dan son 15 yılda yetişen 150 futbolcudan toplasan 20'si yükselebildi a takıma. gerisi elbet ekmek yemeye devam ediyor futboldan ama hayal ettikleri değil; bulabildikleri formayla. abdullah avcı'nın artık şehir efsanesine dönen 2005 yılında avrupa şampiyonu ve dünya dördüncüsü olan 17'lik yıldız adaylarından bugün ayakta kalabilen kaç isim var ki? kariyeri erken zirve yapıp son iki yılda sıradanlaşan gurbetçi nuri şahin, trabzon kalesinde harikalar yaratan onur kıvrak, bu sezon ersun yanal sayesinde avrupa'nın en iyi sol beklerinden biri olmayı başaran caner erkin, 10 yıldır galatasaray'da patlama yapması beklenen ve bu sezon ağır bir sakatlık geçiren aydın yılmaz, biraz aykut demir, biraz volkan babacan. gerisi olmadı o kadronun...

    manchester united'ı zirveye taşıyan ve uzun yıllar oradan indirmeyen, en sonunda da filmi çekilen (the class of 92) 92 kuşağına (beckham, butt, giggs, neville kardeşler, scholes) benzer bir kuşağı da 2000'lerin ilk yarısında galatasaray yakalamıştı altyapısında. 87-88 doğumlu kuşağın şöhreti, daha bu gençler a takımla sahaya çıkmadan menajerlik oyunlarının meraklıları sayesinde ülkeyi sarmıştı. en iyi golcü, fırtına gibi kanat, hava topu vermeyen stoper, yorulmak nedir bilmeyen ön libero, emre-okan gibi orta saha... o kadar çoktular ki, 12 tanesi pişmek için kulübün pilot takımı beylerbeyi'ne yollandı. ülke futbolunun acı gerçeği, "altyapı yarışmaz, yetiştirir"i yine gözardı eden teknik adamlar en fazla iki üçüne forma verip, 30'lukları sahaya sürdü. zafer şakar bu kuşağın ağabeyiydi. orta sahada nefis tekniğiyle yerli xavi olabilirdi. olmadı. oğuz şabankay, almanya'da bir hazırlık maçında oynadığı futbolla yanımda oturan alman gazeteciyi mest etmiş, "ne şanslısınız, biz de böyle saf yetenekler yok" dedirtmişti.

    mülayim erdem, galatasaray'ın unutulmaz forveti arif erdem'in yeğeniydi. amca kontenjanından girmemişti altyapıya. orta sahada top ayağındayken sürekli yukarda kafasıyla "gün gelir belki pirlo olur" bile dedirtiyordu ama bizim memlekette hali vakti yerinde ailelerin çocuklarının futbol sahasında eksiği hırs. kayboldu gitti mülayim. mehmet güven sessiz ve utangaç bir çocuktu, atlaman gereken bir eşik vardır futbolda büyük hedefleri olan bir takımda tutunabilmek için. eksiğin neyse ona bulman, onu geliştirmen ve vazgeçmemen lazım... yavaş kaldı mehmet güven hızlanan futbolda...

    ferhat öztorun, istanbul'un futbolcu yetişmesi zor semtlerinden etiler'de büyümüş, bankacı babası onu yıllarca etiler'den florya'ya idmana getirip götürmüştü. bir fenerbahçe derbisinde yediği ters çalım, sonra gaza basamadığı trabzonspor yılları... cafercan aksu, milli takımın alt yaş gruplarının değişmez forvetiydi. bir turnuvadan bir turnuvaya, 18'ine gelmeden eskitilen üç dört pasaport... zayıf ve çelimsizdi, yaş grubundaki defanslarla baş edebiliyordu ama iş büyük sahneye çıkmak olunca, ezildi... özgürcan özcan, hakan şükür'ün sayısını unuttuğumuz veliahtlarından biriydi. cafercan'ın aksine yaşıtlarının yanında üç-dört yaş büyük duruyor, güçlü fiziğiyle stoperleri hava toplarında eziyordu. hakan şükür, necati, ümit karan, hasan kabze dörtlüsünün arkasında bekleyen genç yetenek olmak belki de kariyerinin en büyük talihsizliğiydi. uğur uçar, kiralık gönderildiği kayseri'den pişip döndüğünde "olmuştu" ama güzel oyunun kabus tarafıyla konya'nın buzlu zemininde tanıştı, diz kapağı kırıldı. hepsi hâlâ futbol sahnesinde, olmak istedikleri yerlerde değiller, hayalleri vardı hepsinin, beraber büyüdükleri takım arkadaşları gibi...

    manisa'ya kiralanmasa, robert pires'i istanbul'a getiren meşhur uçak atatürk havaalanı'na inebilse; arjantinli büyük (!) yetenek carrusca futbolcu çıksa, adnan polat, manisa formasıyla fenerbahçe karşısında izleyip "kim bu çocuk?" diye sorduğunda adnan sezgin "bizim altyapıdan, kiralık verdik" demese; adnan polat "sezon sonunda takıma dönüyor" yanıtını vermese; hayal etmese, futbola aşık olmasa, çok çalışmasa, hatalarından ders çıkarmasa; stanford bridge'de o çok da uzun olmayan boyuyla londra semalarına yükselip o kafayı vuramayacak, direkten dönen topu chelsea ağlarına yollayamayacak ve ekran başındaki cafercan'ı, özgürcan'ı, mülayim'i, zafer'i, ferhat'ı uğur'u, mehmet'i, oğuz'u "goolll" diye oturdukları yerde zıplatamayacaktı "kocakafa" arda turan.. arda ile beraber bayrampaşa'nın sokaklarında ve florya metin oktay tesisleri'nde büyüyenlerin yolları ayrı ama hâlâ iyi dostlar. "stand by me"de dediği gibi "12 yaşındaki arkadaşlarım gibi arkadaşlarım bir daha hiç olmadı." kimin oldu ki?

    --- alıntı ---

    kaynak: http://acetobalsamico.blogspot.com.tr/...rden-de-geciyor.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın