ön not ile başlamak istiyorum. uzunca bir yazı olacak,
22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçından sonra eğer hala sakinleşememiş ya da sezonu bir veya bir kaç kişinin üstüne yıkmaya çalışan taraftar yazarlar, sayfayı aşağıya kaydırıp direk ofa basabilirler. hem onlar hayatlarından belli bir vakit kaybetmemiş olurlar hem de fikirlerimin onlara ulaşmaması mutlu eder, ulaşıp da düzgün yorumlayamamalarındansa.
2023-2024 yaz transfer sezonunda yaşananlar sadece fırsat transferi, transfer çalımı vesaire değildi. malesef ki öncelikle kafada bunu oturtmak gerekiyor. o günün şartlarında yapılabilecek transferlerin en iyileri yapıldı. sonucu iyi mi oldu ? hayır. ama bu o günün şartları için yanlış hareket edildiğinin göstergesi değildir. hiçbir şey garanti olmuyor hayatta, ki bunu da futbol dışı bir olayla herkes tecrübe etti yakın zamanda.
* adam belki 20 senesini harcayıp, sonunda hayaline kavuştu ama bir virüs çıktı dağıttı her şeyi. bunun bilincinde olabilmeliyiz. ya da taraftar mantığıyla anlatayım, şampiyonluğa giden seriyi yakalamışken, şampiyonluğu kaybettik bu virüsle beraber. çok da iyi gitmediğimiz bir sezonda ligin ikinci yarısı şampiyonluk modunu açmış 17. hafta itibariyle üst üste 8 maçlık seri yakalamıştık ve 6. sıradan lider ile eşit puana gelmiştik. sonrasında ise aslında kasım 2019 gibi yayılmaya başlayan virüs salgını, mart 2020 itibariyle tüm dünya ile birlikte en üst seviyelerine erişti. marttaki 2 maçta yaşanan puan kayıplarından sonra lig ertelendi. neyse konumuza döneyim.
bizim en büyük sorunumuz, sıkıntımız sistem. sistem için de dört organın da uyumlu çalışabilmesi gerekiyor. nedir bunlar ? teknik direktör, scout ekibi, yönetim ve transfer komitesi.
açıkçası çok uzun zaman sonra sistem odaklı, ne istediğini bilen, kimsenin görmediği noktalarda futbolculardan verim alabilen bir teknik direktörümüz var. eğer böyle bir teknik direktörümüz olmasaydı bugün, ne boey’i bu bonservise satabilirdi yönetim ne de barış milyonlarca euroluk bir futbolcuya dönüşmüş olurdu. sistemi ve stili kendisinin de baş aktörlerinden olduğu uefa kupası ve dört senelik dominasyon dönemi futbolunun bir varyasyonu. fakat arada şöyle bir fark var. ülkede gazetecisinden yorumcusuna, taraftarından spikerine kadar çok çabuk gaza geliyoruz. bahsettiğim efsane kadro, senelerce beraber oynadı o başarılar gelmeden önce. sadece dört sene beraber oynamadı. 7, 8, hatta 10 senedir beraber oynayan adamlar vardı o kadroda. ana kadro oluştukça her sene üstüne bir şeyler eklendi. ve en sonunda biraz şans biraz da uyumun etkisiyle, hagi katıldı 96’da kadroya ve durdurulamayacak yükseliş başladı.
linkten sezon seçilerek yapılan transferler, takımdan ayrılanlar görülebilir.
https://www.transfermarkt.com.tr/...;detailpos=&w_s=yalnız yine hatırlatmak gerekiyor, uefa kazanılana kadar bir çok yenilgi de alındı avrupa arenasında.
97/98 şampiyonlar ligi gruplarında dün hakkında köy takımı diye saçma sapan birçok entry gördüğümüz sparta prag evinde 3-0 yendi efsane kadroyu.
98/99 şampiyonlar ligi gruplarında bu sefer rosenborg yine 3-0 yendi kendi evinde.
99/00 uefa’yı aldığımız sene şampiyonlar ligi grubunda chelsea 5-0 yendi ali sami yen’de. bölükbaşı-zola iş birliğiyle rezil bir gece yaşamıştık.
hatırlamayan ya da hiç izlememiş gençler için;
https://youtu.be/wjYj4_N4x70?feature=shared kısacası avrupa’da başarı, sistem, uyum ve zaman istiyor. elimizde
okan buruk gibi bir cevher varken, hem yönetimin hem taraftarın kendisini rahat bırakması ve takımı yavaş yavaş işlemesine müsade etmesi gerekiyor. takımın başında henüz daha ikinci sezonu bile bitmemişken lokal arenada kırılmadık rekor bırakmayan bir teknik direktörümüz var. biraz anlayış biraz zamanla avrupa’da başarı da gelecektir. sosyal medyanın herkesi ele geçirmesiyle hızlı tüketim günümüzün bir alışkanlığı haline gelse de, hayatta sonuçlar her zaman hızlı, bir parmak şıklatmayla alınamayabiliyor.
uyum demiştik. takımımızda birbiriyle uyum içinde olduğunu düşündüğüm ikili teknik ekip ve scout ekibi. fakat ne yönetimin transfer komitesiyle ne de transfer komitesinin teknik ekiple uyum içinde olduğunu düşünmüyorum. en azından pratikte. teorik olarak birbirlerini anlasalar da iş pratiğe geldiğinde birçok sebepten doğru uyum sağlanamıyor. ister maddi olarak görülebilir, ister yıldız transferi olarak düşünülebilir, ister de çalım transferleri olarak.
yönetim kısmına girerken şunu belirtmem gerekiyor, ben bankalar birliği anlaşmasından çıkılmasını destekleyen taraftayım. kimse başarısızlık istemez. ama borçla bu gemi yürümüyor malesef. şampiyonluğu sattınız, avrupa’yı sattınız olarak burada delirip duracağınıza biraz galatasaray tarihini araştırın, spor başarıları olarak değil. maddi olarak neler dönmüş. burada efsane başkan diye methiyeler düzdüğünüz insanların aslında başarıların yanında galatasaray’a ne kadar büyük zararlar verdiğini, sırf sportif başarısı olmadığı için, utanmasalar ölüsünün arkasından taraftarın kına yakacağı başkanların galatasaray’ı kurtarmak için nasıl uğraştığını öğrenin. (
faruk süren,
ünal aysal,
özhan canaydın)
şimdi bir şekilde bu borcun bitmesinin, galatasaray’ın maddi olarak ipleri eline almasının arkasındayım. aşağıdaki bakınızda anlattım, şampiyonlar liginden elendiğimiz anda bütün planların değişeceğini ve avrupa ligi’nden bir şey beklenmemesi gerektiğini, hatta transfer yapmamamız gerektiğini. çünkü tek bir plan vardı, o da gruptan çıkarak bir daha ayak bastı parası almak ve maddi rahatlamayı sağlamak. hedef çeyrek final falan değildi yani. ki elendikten sonra dedikodu kazanında başkanın bonservis harcamak istemediği döndü bayağı.
(bkz:
galatasaray futbol takımı/#3797176)
benim bonservis harcama ya da maddi israf kısımlarına hiçbir itirazım bulunmamakta çünkü aynı noktadayız. ama madem bonservissiz oyuncu katacağız bünyemize ve eksiklerimiz var. o zaman daha önce de yazmıştım burada, bu arkadaşları neden düşünmediler. isimler sadece örnek, fakat adana demirspor’un sıkıntıda olduğunu biliyorsun, birçok futbolcusuyla daha devre arası gelmeden sözleşmeler feshedilmiş, birçoğuyla da edilecek. daha dün sakatlıktan dönmüş sergio ile maça çıkmak yerine ya da sakat olsa daha az tepki alacak ndombele ile takımı yedeklemeye çalışmak yerine, stambouli çok daha güvenilir olmaz mıydı son 20 dakika maçı tutmak ya da oyun kurulumu için ? ya da kevin rodrigues, tamam süper bir bek değil uçmaz kaçmaz, ama orijinal bir bek sonuçta, senelerdir süper ligde ne alacağın belli, verim alamayacağın şeyler istemezsen sırıtmazdı, getirirdin dönemin açıldığı ilk gün, yazardın da avrupa kadrosuna bitti gitti. ben ki takımdayken kendisini en sevmeyenlerdendim, belhanda bile düşünülebilirdi, mertens yoruldu mu al son 20 dakika pres yapsın, ortalığı karıştırsın.
(bkz:
benjamin stambouli/#3792805)
(bkz:
kevin rodrigues/#3807396)
bu iki futbolcuyu 6 ay artı 1 sene tek taraflı opsiyonlu katarsın kadroya, avrupa’ya yazacağız diye ikna da edersin, sonra baktın köhn mü çıktı önüne fırsat, alırsın transfer kapandıktan sonra ligde oynatır, önümüzdeki sene için hazırlarsın.
vinicius transferi ise tamamen tete’yi kazanmak için yapılmış bir transfer gibi duruyor benim gözümde şimdilik. ne deli gibi presçi bir futbolcu, ne pivot santrafor. top saklama ve top dağıtma özellikleri de çok kötü. muhtemelen sezonun geri kalanında ancak boş kaleye ya da şans golleri attığını izleyebileceğiz. yousef poulsen vardı leipzig’de net kazmaydı ama kimse on birden kesemezdi, çünkü leipzig’in sisteminin temel taşlarından biriydi presiyle. bazı oyuncuları anlayabiliyorum mesela kaan ayhan, hiçbir şey tam değil ama her şey vasatın üstü, doğru bir hoca ile mükemmel bir jokere dönüştü fakat vinicius’da hiçbir şey tam değil ve her şey vasatın altında gibi gözüküyor şimdilik.
aurier transferine ise malesef bir şey diyemiyorum. kendisi sakat transfer edilmedi, transfer edildikten sonra sakatlandı. siz bir futbolcuya 100m euro da verebilirsiniz ve sakatlanabilir bu her transferde olan bir risktir. (bkz:
eden hazard)
neticede yapılan transferlerin köhn dışında hiçbir katkısı olmadı, olma ihtimali de çok sınırlı görünüyor. köhn ise potansiyeliyle gelecek vaad ediyor. fakat kendisinin de bir menajer önerisi ve şans transferi olduğunu unutmamak gerekiyor.
buradan sekmek istediğim konu ise okan buruk’un sözleşmesi. acilen ne lig ne de seçim beklenmeden yenilenmesi gerektiğini düşünüyorum. ribery’i izledik hep beraber ve saçma bir maaş ödemesi sorunu yüzünden kaçan balık nasıl büyük olduysa, okan hoca’da da sözleşme uzatma işini nasıl olsa camianın çocuğu mantığıyla hazirana bırakırsak bir anda dört büyük ligden birinde görebiliriz kendisini. avrupa’da performansıyla tek dikkat çeken boey değildi malesef.
okan hocayla şözleşme yenilendi, lig bitti, yeni yönetim geldi. yapılması gerek en önemli şey başkan, transfer komitesi ve okan hoca’nın bir araya gelip bir plan hazırlamaları. okan hoca’nın aynı bundesliga ya da premier lig’de bir iş görüşmesindeymişçesine takımın ana ve yedek planlarını anlatması ve belirlenen bu planlar dahilinde hareket edilmesi gerekiyor bundan sonra. boey mi satıldı ? tamam, hemen yerine takip ettiğimiz, potansiyelli 3 aday ile görüşülüp içerisinden uygun olanı hızlıca bitirebilmeliyiz. buna dair barış alper’in üstünden bir yazı yazmıştım.
(bkz:
jota silva/#3855352)
bu isim jota silva olmayabilir elbette, fakat barış alper gidecek ve biz de onun yerine ikamesini koyacaksak, benzer stillere yönelmemiz gerekiyor. sistem takımlarının tamamı bu şekilde ilerliyor ve malesef ki biz bunu hiçbir dönemde hayata geçiremedik. sistemin ne olduğu önemli değil, bir sistem var ve ona uygun oyuncularla ilerlenirse eğer, bir şekilde sonucun geldiğini bu sene tekrardan acı da olsa, kopenhagen ve sparta prag maçlarında en derinden yaşadık ve öğrendik. hatta molde’yi de buraya ekleyebiliriz.
mesela başka bir örnek alanya maçlarında dikkat çeken oyuncu
oğuz aydın, sisteme uyabileceğini mi düşünüyorsun, barış alper’e alternatif yaratabileceğini mi düşünüyorsun hemen hazırlanmaya başla alternatif olarak.
görüyorum 75 tane gurbetçi yazılıyor şimdilerde sene sonu için. mesela
can uzun, çok izlemedim oyuncu hakkında bir yorum yapmayacağım. 10 numara için olduğu söyleniyor. sağ kanat ve santraforu da yedekleyebiliyor anladığım kadarıyla. skor katkısı güzel fakat benim değinmek istediğim nokta, biz mertens vari bir on numara mı arıyoruz yoksa talisca vari skorer mi ? şimdi arkadaşın pres oyunu hakkında bir bilgim yok, bu sadece bir örnekleme x kişisi olarak da düşünebilirsiniz can yerine. eğer biz yine gidip skorer bir on numaraya yatırım yaparsak ve onunla pres oyunu oynamaya çalışırsak sonuç yine hüsran olacaktır, 1 sene öncesinden belirtmek istiyorum.
yukarıda bahsettiğim görüşme işte bu tarz durumların önüne geçmek için yapılmalı, bütün plan netleştirilmeli. galatasaray’ın geleceği için ilk feda 2024 yaz transfer dönemi ile birlikte yapıldı, bunun karşılığı olarak avrupa ligi’nden elenildi. çok daha planlı olup, avrupa’yı feda etmeden de geçiştirilebilirdi bu durum, fakat iç kısmını bilemiyoruz. ndiaye’nin istendiği ama maaş olarak 2.5m euro civarı bir talebi olduğu söyleniyordu. belki böyle durumlar da mevcuttur diğer oyuncular için de.
önümüzdeki dönemde fedaların daha da yapılacağını düşünüyorum. umarım fedalar boşa gitmez ve ileride borçsuz(ya da minimal borçlarla), zengin, kendi ayakları üstünde duran bir galatasaray’ın olduğu geleceğe doğru yol alabiliriz.