1
flying dutchmande buna benzer bir jargon taraması vardı.
daha bize uygun daha bir mahalleden top oynayarak çıkanlar için.
tek farkı çalışmanın ing-tr üzerine olması.
yani ingilizce mahalle futbolu jargonunun bizimkindeki karşılıkları.
burada faydalanılabilir; (tamamı flying dutchmandan alıntıdır.)
(alinti: ne yalan söyleyeyim, türkiyede bu kadar mahalle futbolu jargonu,
kuralı, öğesi, elementi olduğunu görünce daha doğrusu okuyunca acayip gaza geldim,
fulham'a gidip mahalle arkadaşlarımı bulup "olum hani duvara vurdurup adam geçince
ofsayt olmuyordu, hani kaleden kaleye gol olmuyordu? oluyormuş olum hemde bal gibi,
allahsızlar çocukluğumu çürüttünüz!" diyesim geldi. ancak yazıya başlamadan bir eleştiri
yapmak gerekirse şunu söyleyebilirim; arkadaşım siz ne oynamışınız öyle, ne psikopat
kurallar koymuşsunuz o masumane çocukluk haliyle. ne istemişsiniz futboldan, alıp
veremediğiniz ne olmuştur futbolla? kanım dondu yorumları okurken, yemin olsun.
bir arkadaş mail atmış abi müstehcen diye bloga yazmadım diyor. biz ortaokulda okurken
beden dersinde 19'a 19 (!?''!&%?) maç yapardık diyor. zil çalınca malum hemen sonraki derse
yetişmek için bir an önce koşuştururduk. işin en ilginç kısmı maç berabere bitmişse sırf tantana
yapmamak için soyunma odasında iki takımdan rastgele birer kişi seçilir ve afedersin abi kimin
şeyinin boyu büyükse onun takımı kazanırdı diyor. oha! ekmek çarpsın fifa bu olayları duyarsa
bizi süresiz uluslararası futbol müsabakalarından men eder. borderline personality disorder
damgasını basar, türkiyedeki dükkanını kapatır. tamam arkadaşım yok size futbol mutbol,
ne hastalıklı adamlarmışsınız, bırakın lan yakamızı der ve atlarına binip giderler. demedi demeyin.
işin şakası bir yana, elbette bizim de belli kurallarımız vardı. tüm hatırladıklarımı buraya
yazmak olmaz, sizlerin yazdıklarınıza benzer ya da paralel kuralları buralara yazalım.
took young fruit; varol ve tuner demiş ki takım seçiminde aldım-verdim yapılır. işte bu o.
deliverance pay; canbey ve bianconeri'nin bahsettiği kaleci-oyuncu durumu.
bazı maçlarda rakip takım eksikse en iyi oyuncuları bu mevki de olabiliyordu.
kick-it retort; linc10_gökhan ,cthulhu ve tuner arkadaşların bahsettiği atan-alırspor
mevhumu için bu tanımı kullanırdık. yalnız bizim mahallede büyük bir çimenlik olduğu
için bu jargonu genellikle diğer mahallelerin maçlarında kullanırdık.
tough mate ; en basitinden adamın gol diyor durumu. ya da çıkmaz bir durum olup da
karar verilemediği zaman biri çıkıpta ya beyler tamam adamlar haklı dediği zaman
onun ismi "tough mat"e oluyordu, yediği sopadan sırf dürüstlüğünden dolayı bahsetmeyelim.
omer suleyman ve varol hatırlatmış bunu.
donkey kick; bildiğin topukla penaltı. küçük sahalarda oynandığı zaman olurdu bu. yahut adam
düz penaltı atmak isteniyorsa arkadan biri gözlerini kapatırdı.
don't stunt style; ionka arkadaşımız söylemiş tek vuruşta olurdu diye, evet öyle bir kural
vardı ve kafayla sektirip diğer kaleye gidipte gol atana iki gol veriliyordu.
don't beholder sight kick; futbol muhalifi arkadaşımız "sert vur ama abamak yok" demiş.
abanmanın anlamını bilmiyorum ama ayağının ucuyla yapılan vuruş anlamında
ise evet bahsettiğimiz kural budur.
five out-one in; tartavuz arkadaşın bahsettiği üç korner bir penaltı durumu değilde
ona yakın bir kural; beş korner bir gol sayılıyordu.
be a rare lag; cthulhu, varol, mulan "gol atan kaleye" demiş. özellikle az adamla oynanıyorsa
bu kural geçerliydi. yalnız varol'un bu satranç tahtasında faul olmaz olayını anlamadım.
yorumda anlat bunu varol.
half heartedly applauded man; muzaffer arkadaşımız belirtmiş, topun gol olup olmadığı
yahut tartışılabilecek faullerde karar verebilecek birisine genelde bu lakap takılır.
bu çevreden büyükçe biri olur ya da topun sahibi olurdu.
bir arkadaşımız mail atmış "kudalis" diye bir durum vardı diye. anladığım kadarıyla oyuncu
sayısı tek sayı ise en sona kalan kudalis oluyor. bu duruma da "destitute young fruit" deniyordu.
daha hatırlayamadığım ve yahut sizin yazdıklarınıza paralel olmayan kurallar
vardır muhakak, olmalı da. kültürel değişimlerin oyuna yansımasını beklememek
mantıklı olmaz. aksine çelik-çomak oynunun aslında geleneksel hindu meditasyon
oyunu olduğunu duymak bizleri şaşırtmaz, zira biz çocukluğumuzda bu oyunları
oynayıp deşarjımızı olmuşuzdur zati, gerisi yalan. tüm bu posta yorum yazan, postun
olgunlaşmasında desteği olan; şimdiki çocukların konsol oyunlarında harcadığı vakti
görünce üzülenlere selam olsun.)
daha bize uygun daha bir mahalleden top oynayarak çıkanlar için.
tek farkı çalışmanın ing-tr üzerine olması.
yani ingilizce mahalle futbolu jargonunun bizimkindeki karşılıkları.
burada faydalanılabilir; (tamamı flying dutchmandan alıntıdır.)
(alinti: ne yalan söyleyeyim, türkiyede bu kadar mahalle futbolu jargonu,
kuralı, öğesi, elementi olduğunu görünce daha doğrusu okuyunca acayip gaza geldim,
fulham'a gidip mahalle arkadaşlarımı bulup "olum hani duvara vurdurup adam geçince
ofsayt olmuyordu, hani kaleden kaleye gol olmuyordu? oluyormuş olum hemde bal gibi,
allahsızlar çocukluğumu çürüttünüz!" diyesim geldi. ancak yazıya başlamadan bir eleştiri
yapmak gerekirse şunu söyleyebilirim; arkadaşım siz ne oynamışınız öyle, ne psikopat
kurallar koymuşsunuz o masumane çocukluk haliyle. ne istemişsiniz futboldan, alıp
veremediğiniz ne olmuştur futbolla? kanım dondu yorumları okurken, yemin olsun.
bir arkadaş mail atmış abi müstehcen diye bloga yazmadım diyor. biz ortaokulda okurken
beden dersinde 19'a 19 (!?''!&%?) maç yapardık diyor. zil çalınca malum hemen sonraki derse
yetişmek için bir an önce koşuştururduk. işin en ilginç kısmı maç berabere bitmişse sırf tantana
yapmamak için soyunma odasında iki takımdan rastgele birer kişi seçilir ve afedersin abi kimin
şeyinin boyu büyükse onun takımı kazanırdı diyor. oha! ekmek çarpsın fifa bu olayları duyarsa
bizi süresiz uluslararası futbol müsabakalarından men eder. borderline personality disorder
damgasını basar, türkiyedeki dükkanını kapatır. tamam arkadaşım yok size futbol mutbol,
ne hastalıklı adamlarmışsınız, bırakın lan yakamızı der ve atlarına binip giderler. demedi demeyin.
işin şakası bir yana, elbette bizim de belli kurallarımız vardı. tüm hatırladıklarımı buraya
yazmak olmaz, sizlerin yazdıklarınıza benzer ya da paralel kuralları buralara yazalım.
took young fruit; varol ve tuner demiş ki takım seçiminde aldım-verdim yapılır. işte bu o.
deliverance pay; canbey ve bianconeri'nin bahsettiği kaleci-oyuncu durumu.
bazı maçlarda rakip takım eksikse en iyi oyuncuları bu mevki de olabiliyordu.
kick-it retort; linc10_gökhan ,cthulhu ve tuner arkadaşların bahsettiği atan-alırspor
mevhumu için bu tanımı kullanırdık. yalnız bizim mahallede büyük bir çimenlik olduğu
için bu jargonu genellikle diğer mahallelerin maçlarında kullanırdık.
tough mate ; en basitinden adamın gol diyor durumu. ya da çıkmaz bir durum olup da
karar verilemediği zaman biri çıkıpta ya beyler tamam adamlar haklı dediği zaman
onun ismi "tough mat"e oluyordu, yediği sopadan sırf dürüstlüğünden dolayı bahsetmeyelim.
omer suleyman ve varol hatırlatmış bunu.
donkey kick; bildiğin topukla penaltı. küçük sahalarda oynandığı zaman olurdu bu. yahut adam
düz penaltı atmak isteniyorsa arkadan biri gözlerini kapatırdı.
don't stunt style; ionka arkadaşımız söylemiş tek vuruşta olurdu diye, evet öyle bir kural
vardı ve kafayla sektirip diğer kaleye gidipte gol atana iki gol veriliyordu.
don't beholder sight kick; futbol muhalifi arkadaşımız "sert vur ama abamak yok" demiş.
abanmanın anlamını bilmiyorum ama ayağının ucuyla yapılan vuruş anlamında
ise evet bahsettiğimiz kural budur.
five out-one in; tartavuz arkadaşın bahsettiği üç korner bir penaltı durumu değilde
ona yakın bir kural; beş korner bir gol sayılıyordu.
be a rare lag; cthulhu, varol, mulan "gol atan kaleye" demiş. özellikle az adamla oynanıyorsa
bu kural geçerliydi. yalnız varol'un bu satranç tahtasında faul olmaz olayını anlamadım.
yorumda anlat bunu varol.
half heartedly applauded man; muzaffer arkadaşımız belirtmiş, topun gol olup olmadığı
yahut tartışılabilecek faullerde karar verebilecek birisine genelde bu lakap takılır.
bu çevreden büyükçe biri olur ya da topun sahibi olurdu.
bir arkadaşımız mail atmış "kudalis" diye bir durum vardı diye. anladığım kadarıyla oyuncu
sayısı tek sayı ise en sona kalan kudalis oluyor. bu duruma da "destitute young fruit" deniyordu.
daha hatırlayamadığım ve yahut sizin yazdıklarınıza paralel olmayan kurallar
vardır muhakak, olmalı da. kültürel değişimlerin oyuna yansımasını beklememek
mantıklı olmaz. aksine çelik-çomak oynunun aslında geleneksel hindu meditasyon
oyunu olduğunu duymak bizleri şaşırtmaz, zira biz çocukluğumuzda bu oyunları
oynayıp deşarjımızı olmuşuzdur zati, gerisi yalan. tüm bu posta yorum yazan, postun
olgunlaşmasında desteği olan; şimdiki çocukların konsol oyunlarında harcadığı vakti
görünce üzülenlere selam olsun.)