1
son yıllarda özellikle yeni nesil futbol yorumcu ve teknik direktörlerinde sıkça gördüğüm bir durumdan bahsetmek istiyorum. istatistiki verilerle genel kanıya ulaşma mentalitesi hakim. istatistik muhakkak önemli bir alan ve bir çok konu hakkında önemli bilgiler verebiliyor. ben özellikle bireyleri değerlendirmek adına önemli olduğunu düşünüyorum. iş bir futbol takımını değerlendirmeye geldiğinde istatistik ile istatistiki olmayan verilerin dengeli harmanlanması gerekiyor.
hepimizin artık ezberlediği sir alex ferguson'un "istatistik mini etek gibidir, çok şeyi gösterir ama asıl göstermesi gereken şeyi göstermez" sözü ışığında istatistik olayına çokça takıldığımızı düşünüyorum. tabi artık teknoloji gelişti ve bize çok farklı veriler sunmaya başladı. artık futbolcunun sahada kaç adım attığından, sahanın hangi bölgesinde pres yaptığına veya bir takımın topu geri kazanma saniyesine kadar geniş bir yelpazede veriler sunmakta.
verilere bakarak konuşmak biraz kolaydır. çünkü ortada net sayılar vardır ve sizin bir fikir üretmenize gerek yoktur. sayıları muhakeme edip, kısa sürede bu böyledir diyebilirsiniz. ama gerçekler biraz farklı işliyor. mesela sadece % 13 topla oynamış bir takım maç kazanabiliyor. yada şu xg olayına göre 0,1 gol olasılığı 8,5 gol olasılığını yenebiliyor. diyebilirsinizki 0,1'de bir olasılıktır ve gerçekleşmiştir. buna katılıyorum ve zaten benim yorumum futbolu istatistikten ibaret sanıp yorumlayanlara.
bir ara topçuların koşu mesafesine takmıştık kafayı; ülkemizde de bu işin mucidi olan aykut kocaman efendinin başı çekmesiyle tabi. işte efendim müller her maç 13 km koşuyordu ama yedek kulübesinin müdavimi oldu, messi 7 km koşarak hattrick yaptı yada dortmund takımca her maç 125 km koşarak küme hattında oynamaya başlayınca bu işin çok da muteber olmadığı anlaşıldı. sonra mesele koşmak değil kaliteli koşmak vs gibi saçma sapan argümanlar falan üretilmeye çalışılsa da allah'tan mevzu biraz soğudu artık. tabiki koşu mesafesi oynamak istediğiniz oyuna göre önemli bir veridir ama tek başına bir anlam ifade etmiyor.
bizim bu seneki istatistiklerimizden yola çıkarak bir çok olumsuz yorum yapıldı ve yapılmaya da devam ediliyor. kötü gidişat olduğundan bu veriler üzerinden sallamak moda halinde bu aralar.
galatasaray'ı analiz edip de ;
- belhanda ve feghouli'nin afrika kupası sebebiyle antrenman ve form döngüsünün bozulduğundan,
- fatih terim'in saha dışı olaylara fazla takılıp konsantrasyonunu düşürmesinden,
- yeni bir sisteme çok da uygun olmayan oyuncularla geçmeye çalışmamızdan,
- federasyon ve beraberinde hakemlerin hayasızca üzerime gelmesinden,
- omurgaya monte edilen yeni oyuncuları uyum sorunundan,
- bir terim klasiği olan takımlarının sezon ortasına doğru form tutmasını istemesinden dolayı sezona düşük fizikle başlamasından,
- takımın yaş ortalaması gereği hem şampiyonlar ligini hemde ligi bir arada götüremediğinden,
- takımın ideal 11 ile henüz sahaya çıkmamamızdan,
- hocanın bu seneki gereksiz sezon başı rotasyon tutkusundan,
gibi daha bir çok istatistik dışı futbolumuzu etkileyen parametrelerden bahsetmez isek yorumumuz/analizimiz yarım kalmış demektir.
hepimizin artık ezberlediği sir alex ferguson'un "istatistik mini etek gibidir, çok şeyi gösterir ama asıl göstermesi gereken şeyi göstermez" sözü ışığında istatistik olayına çokça takıldığımızı düşünüyorum. tabi artık teknoloji gelişti ve bize çok farklı veriler sunmaya başladı. artık futbolcunun sahada kaç adım attığından, sahanın hangi bölgesinde pres yaptığına veya bir takımın topu geri kazanma saniyesine kadar geniş bir yelpazede veriler sunmakta.
verilere bakarak konuşmak biraz kolaydır. çünkü ortada net sayılar vardır ve sizin bir fikir üretmenize gerek yoktur. sayıları muhakeme edip, kısa sürede bu böyledir diyebilirsiniz. ama gerçekler biraz farklı işliyor. mesela sadece % 13 topla oynamış bir takım maç kazanabiliyor. yada şu xg olayına göre 0,1 gol olasılığı 8,5 gol olasılığını yenebiliyor. diyebilirsinizki 0,1'de bir olasılıktır ve gerçekleşmiştir. buna katılıyorum ve zaten benim yorumum futbolu istatistikten ibaret sanıp yorumlayanlara.
bir ara topçuların koşu mesafesine takmıştık kafayı; ülkemizde de bu işin mucidi olan aykut kocaman efendinin başı çekmesiyle tabi. işte efendim müller her maç 13 km koşuyordu ama yedek kulübesinin müdavimi oldu, messi 7 km koşarak hattrick yaptı yada dortmund takımca her maç 125 km koşarak küme hattında oynamaya başlayınca bu işin çok da muteber olmadığı anlaşıldı. sonra mesele koşmak değil kaliteli koşmak vs gibi saçma sapan argümanlar falan üretilmeye çalışılsa da allah'tan mevzu biraz soğudu artık. tabiki koşu mesafesi oynamak istediğiniz oyuna göre önemli bir veridir ama tek başına bir anlam ifade etmiyor.
bizim bu seneki istatistiklerimizden yola çıkarak bir çok olumsuz yorum yapıldı ve yapılmaya da devam ediliyor. kötü gidişat olduğundan bu veriler üzerinden sallamak moda halinde bu aralar.
galatasaray'ı analiz edip de ;
- belhanda ve feghouli'nin afrika kupası sebebiyle antrenman ve form döngüsünün bozulduğundan,
- fatih terim'in saha dışı olaylara fazla takılıp konsantrasyonunu düşürmesinden,
- yeni bir sisteme çok da uygun olmayan oyuncularla geçmeye çalışmamızdan,
- federasyon ve beraberinde hakemlerin hayasızca üzerime gelmesinden,
- omurgaya monte edilen yeni oyuncuları uyum sorunundan,
- bir terim klasiği olan takımlarının sezon ortasına doğru form tutmasını istemesinden dolayı sezona düşük fizikle başlamasından,
- takımın yaş ortalaması gereği hem şampiyonlar ligini hemde ligi bir arada götüremediğinden,
- takımın ideal 11 ile henüz sahaya çıkmamamızdan,
- hocanın bu seneki gereksiz sezon başı rotasyon tutkusundan,
gibi daha bir çok istatistik dışı futbolumuzu etkileyen parametrelerden bahsetmez isek yorumumuz/analizimiz yarım kalmış demektir.