- bölüm 1 |
kcaft - yepyeni bir macera | istanbul, ali sami yen spor kompleksi nef stadyumu
henüz 30 yaşında, genç bir teknik direktör olarak istanbul'a gelerek, galatasaray'la sözleşme imzalamak üzere stadyuma doğru gittim. başkan
burak elmas'ın ayarladığı vito, beni havalimanından aldı. araç içerisinde, yol yorgunluğunu atmak için biraz kestirdim. trafiğin olması da, benim biraz daha fazla dinlenmeme yardımcı oldu.
stadyuma geldiğimde, başkan
burak elmas'ın odasına gittim ve bizzat tanışma şerefine nail oldum. başkan bana, daha önce hiç yapılmamış bir şeyi yapmak istediğini, bu proje için bana inandığını dile getirdi. proje, sıra dışıydı. daha önce profesyonel düzeyde hiçbir takımı yönetmemiştim. basketbol koçluğundan, futbol koçluğuna geçiş yapmıştım. bu projeye beni seçmelerindeki sebebin, yapılanma konusunda daha önceki başarılarımı futbola yansıtabileceğime inanmalarıydı.
muhabbet devam ederken, kapı çaldı ve içeriye futbol direktörü olarak görevine devam edecek olan fatih terim geldi. sıcak kanlı duruşuyla, güler yüzlü bir şekilde beni selamladı ve
burak elmas, ben,
fatih terim toplantıya devam ettik. toplantıdan sonra, sözleşmeyi imzalayarak resmen galatasaray'ın teknik direktörü oldum. yapılacak çok iş vardı.
fatih terim'in kurduğu kadroya ek bir transfer istemediğimi, sadece bazı oyuncuları satış listesine koymak istediğimi ve en erken ara transfer döneminde bu oyuncuların gönderilmesini istediğimi talep ettim.
kap bildirimi, basın toplantıları derken bu süreç hızlı gelişti ve son buldu. artık kolları sıvamanın vakti gelmişti. saha dışından sıkılmıştım, artık saha içine odaklanmak ve bu heyecana başlamak istiyordum.
- bölüm 2 |
kcaft - sezona başlangıç
kafamda üç taktik vardı. 4-3-3, 4-4-2 ve 5-2-1-2. öncelikle antrenmanlara 4-3-3 taktiği üzerinde başladık. önümüzde bir dizi hazırlık maçı ve şampiyonlar ligi ön eleme maçları vardı. takvim yoğun, ayrıca sezonu çok erken açtık. yoğun bir çalışma dönemine giriş yaptık.
lech poznan hazırlık maçıyla başladık. hazırlık maçında aldığımız skorlar umrumda değildi. oyuncularıma, 5 gol atsalar da 5 gol yeseler de benim için ilk kıstas bu olmayacak dedim. taktiğin düzgün çalışması, takımın birbirine alışması ve oyuncuların her birini tanımam için bir süreçti. poznan'la oynadığımız ilk maç, 2-2 beraberlikle sona erdi.
rapid wien maçını,
marcao'nun kullandığı penaltıyla 1-0 kazandık. şu ana kadar 4-3-3 formasyonunda bir sorun yok gibi gözüküyordu ama kaleye şut sayımız çok azdı. savunma da fena değiliz ama üretkenliğimizde problemler vardı.
dinamo moskova'yı 2-1 mağlup ettik. ilk hazırlık dönemimizi tamamlamış olduk.
mostafa mohamed,
emre kılınç ve
marcao fazlasıyla parıldıyor ve dikkat çekiyordu. bu dönemde sık sık kadroyu bozarak değiştirdim ve ideal 11'i henüz oturtmadım. hazırlık döneminden sonra, şampiyonlar ligi 2. ön eleme turunda
sparta prag ile karşılaşacaktık.
prag'daki ilk maç, 1-1'lik beraberlikle sonuçlandı. erken yenilen gol sonrası, dakika 88'i gösterdiğinde
kerem aktürkoğlu güzel bir bitirişle bize beraberliği getirdi. özellikle
berkan kutlu ve
cicaldau'nun ekstra performansı, orta sahadaki direncimizi en üst seviyeye çıkarmıştı. yüzler gülüyor, mutlu bir şekilde istanbul'a geri döndük. işler gayet yolunda gidiyor ve herhangi bir aksaklıkla karşılaşmadık. zamanla daha da oturan bir takım olacağımıza inanıyorduk.
benevento ile olan hazırlık maçını iptal ettim. rövanş maçına kadar, takımın kondisyonunu üst seviyeye çıkarmak istiyordum ve bu süre zarfında da bazı oyuncuların dinlenmesine de yardımcı olmak istiyordum.
rövanş maçında, ali sami yen'de
sparta prag'ı ağırladık. henüz 5. dakikada 1-0 geriye düşmemize rağmen, berkan kutlu'nun 20. ve kerem'in 42. dakikada attığı gollerle ilk yarıyı 2-1 önde bitirdik. ikinci yarı, istemsiz şekilde oyuncularımızın kontrollü oynamaya çalıştığını, iyice geri çekildiğini gördüm. notlarıma bunu mutlaka eklemem lazımdı. zira bu durum, rakibin daha fazla üstümüze gelmesine yol açtı. kontra ataklarımız başarısızlıkla sonuçlanıyor, biraz da tecrübesizliğin getirdiği dezavantajla panik yapıyorduk. çok şükür maçı 2-1 kazanarak, bir üst eleme turuna geçmeye hak kazandık.
bölüm 3 |
kcaft - dönüm noktası?
3. ön eleme turunda
shakhtarile karşılaşacağımız kesinleşti. önümüzde 12 günlük bir süreç vardı. bu süreçte son hazırlıklarımızı da tamamlamalıydık.
charltonile hazırlık maçı ayarladık ve bu bana bazı değişiklikler yapmama yol açtı. zira, ideal kadro ile çıktığımız maçtan 4-1 yenilgiyle ayrıldık. 4 veya 14 gol yememiz önemli değil. daha önce de dediğim gibi, mevzu taktiğin işleyip işlememesiydi. rehavet de yoktu halbuki.
performans analistiyle yaptığım görüşmeler sonucu, bu formasyonu tekrar denemeye karar verdim. parma ile yaptığımız maçtan da 2-0 mağlup ayrıldık. hemen akabinde hellas verona ile yaptığımız hazırlık maçına 4-4-2 formasyonuyla başladık. burada da inanılmaz vasat bir performans ortaya koyduk. özellikle kanatlarda, ters ayaklı oyuncuları kullanmayı tercih ettim. düşüncem, uygulamada sınıfta kaldı.
bu üst üste yenilgiler, 3. taktiğe geçmeye karar vermemi sağladı. 5-2-1-2 şeklinde bir diziliş kurdum.
üçlü stoper:
nelsson (pasör),
luyindama (standart),
marcao (pasör)
kanat bekler: pva ve boey
orta saha:
berkan kutlu (savaşçı orta saha),
cicaldau(iyi yönlü orta saha) veya
taylan hücum:
morutan (ofansif oyun kurucu),
halil (false 9),
mohamed (komple hücumcu forvet)
bu değişiklik, takıma adeta çağ atlattı.
shakhar'la deplasmanda oynadığımız ilk maç 3-3 sona erdi. evimizde oynadığımız maçta 2-0 galip gelerek play-off turuna yükseldik. şampiyonlar ligi'ne kalmamız için artık önümüzde tek bir engel vardı;
monaco.
bölüm 4 |
kcaft- engeller, sürprizler
monaco ile oynayacağımız play-off maçına kenetlenmiş vaziyetteyiz. taraftarın sosyal medyada, havalimanında, sokaklarda, tesislerin önünde, stadyumdaki desteği moral motivasyonu tavan seviyesine çıkardı. kafamda şekillenmiş bir ilk 11 ve sistem bulunuyor. tek isteğim, şampiyonlar ligi gruplarına kalmak ve bu süre zarfında da herhangi bir problemle karşılaşmamak. tabii bu isteğim gerçekleşmedi. fatih hoca, benimle acil bir şekilde toplantı yapmak istediğini iletti.
ofisime gelen hoca,
kerem aktürkoğlu için bir teklif geldiğini iletti.
augsburg ve
freiburg, kulübe ilgi mektubu yollamış.
kerem'i satmayı düşünüyor muyuz, bunu öğrenmek istiyorlarmış. tabii, bonservis ücreti olarak da beklentimiz de sorulmuş. hocaya,
kerem'i en azından sene sonuna kadar takımda tutmak istediğimi ilettim. sene sonunda, iyi bir bonservis ücreti ile satabilirsek, bu parayı genç oyunculara yatırabileceğimizi söyledim. ben, sorunun bu şekilde çözüleceğini düşünüyordum ama bu sefer fatih hoca, devamında
kerem'in yeni bir sözleşme istediğini iletti.
sözleşme yenileme görüşmelerini fatih hocanın bizzat yapmasını istedim. ilerleyen günlerde futbol direktörü olan hocamızla tekrar bir toplantı gerçekleştirdim. başkan
burak elmas da toplantıya katıldı.
kerem'in menajeri, sözleşmeye satın alma opsiyonu yerleştirmek istiyormuş. bu yüzden sözleşme yenileme görüşmelerinin tıkandığı söylendi. antrenmanlarda
kerem'in motivasyon kaybını da buna bağladım. biraz menajerlerin can sıkıcı oyunları, oyuncuları etkileyebiliyor. antrenmanda yine özverisini gösteriyor ama yine de antrenmanlarda yapılan maçlarda bile hatalı kararlarının arttığını gördüm. motivasyon yerlereydi anlayacağınız.
başkana ve fatih hocaya, bu problemin bir şekilde çözülmesini gerektiğini ve bu durumla ilgili alacakları bütün kararlara saygı göstereceğimi belirttim. sadece, kişisel fikrim olarak en az 15 milyon euro bonservis ücreti beklentimin olduğunu ve planımı buna göre yaptığımı da belirttim. verimli geçen toplantıdan birkaç gün sonra, fatih hoca
kerem ile sözleşmenin yenilendiğini ve 30 milyon euro satın alma opsiyonu konulduğunu mutlu bir şekilde bana aktardı. benim adıma güzel bir gelişmeydi. idmanda da
kerem'in yüzü gülüyordu. böyle bir değerli oyuncuyu, en azından sene sonuna kadar en iyi şekilde kullanmak istiyorum.
kerem ile yaptığım birebir yaptığım görüşmede, menajerini değiştirmesini gerektiğini söyledim. kariyerinde birçok kulüpte forma giyeceğini ve başarılı dönemler için en büyük engelin, yanlış menajer olduğunu ifade ettim. kerem, herhangi bir yorum yapmadan fikirlerimi belirttiğim için bana teşekkür etti. ilerleyen günlerde, bu konu hakkında bir gelişme olup olmayacağını da zamanla göreceğim sanırım.
çıkan bu pürüz başarılı bir şekilde çözüldükten sonra artık bütün odağımızı önümüzdeki maçlara verdim.
monaco ile ilk maçı istanbul'da oynadık ve bugüne kadar oynadığımız en iyi oyunu oynayarak rakibimizi 4-1 mağlup ettik.
emre kılınç,
kerem,
gustavo ve
emre kılınç'ın golleriyle adeta rakibi sahaya gömerek zafer sarhoşu olduk.
1 hafta sonra oynayacağımız rövanş maçı öncesi, ligde
hatayspor ile karşılaştık. tabii şunu da ekleyeyim,
monaco maçı öncesi gaziantep ile oynadığımız ilk lig maçında 2-0 galip geldik. hatayspor maçı da 2-0 üstünlüğümüz ile sonuçlandı. bu maçlarda da taktiksel anlayışımızdan hiçbir şekilde taviz vermedik.
fransa'da oynayacağımız monaco maçında,
cicaldau ve
diagne'nin sakatlıkları nedeniyle zorunlu değişiklikler yaptık. orta alan,
berkanve
gustavo'ya kaldı. pva, ısınma esnasında sakatlandığı için ömer bayram'ı sol tarafa attık.
biraz ilk maçın rehaveti, biraz da şanssız pozisyonlar nedeniyle üst üste gol yiyerek soğuk duş etkisini adeta iliklerimizde yaşadık. monaco, 90 dakikayı 3-0 tamamlayarak maçı uzatmalara götürdü. uefa'nın aldığı "deplasman golü kaldırıldı" kararına bir kez daha teşekkür ettim. hatamızı telafi etmemiz için, önümüzde 30 dakika veya belki penaltı haklarımız vardı.
normal süre bittikten sonra, uzatma bölümlerinde 98. dakikada 4-0 geriye düştük. oyuncularımda büyük bir gerginlik ve sinir gördüm. taktiksel anlayıştan herhangi bir şekilde kopmadım. 5 dakikalık devre arasında, bütün oyuncularımı toplayarak daire oluşturdum ve taktiksel disiplinden şaşmamaları konusunda sert bir dille uyardım. elimde iki oyuncu değişiklik hakkı vardı. halil'i çıkararak kerem'i koydum ve morutan'ın yerine de
atalay babacan'ı oyuna soktum.
bu değişiklik, bizim kan şekerimizi yükseltti. atalay'dan lokum gibi bir pas, kerem'den şık bir plase ile 118. dakikada durum 4-1 oldu. artık penaltılara doğru gitmemiz kesinleşti. üstümdeki gömlekte, terden tek bir kuru yer kalmamıştı. seyircilere doğru döndüğümde fatih hocanın bana işaret yaptığını gördüm. bana bu motivasyon oldu. yönetimin ne olursa olsun arkamda olacağı hissi, beni çok fena gaza getirdi. penaltılar öncesi, oyuncularıma tek bir yeri seçmelerini ve sadece idmanlarda çalıştığımızı uygulamaları gerektiğini söyledim. penaltı kaçar, kaçmaz önemli değil ama verilen bu mücadelenin sefasını elbet sezon içerisinde yaşayacaklarını ifade ettim.
penaltılar bizim için çok iyi geçti. monaco'yu, penaltılar sonucu 5-4 yendik ve artık türkiye, şampiyonlar ligi'ne yıllar sonra 2 türk temsilcisini yollayacaktı. galatasaray; sparta prag, shakhtar ve monaco gibi rakiplerini teker teker geçerek şampiyonlar ligi'ne ismini yazdırdı.
yol yorgunu olarak döndüğümüz istanbul'da, binlerce taraftarın bizi karşıladığını görünce mutluluğumuz biraz daha arttı. oyuncularıma, bu gecenin tadını çıkarmalarını ama yarın idmandan itibaren tüm bu yaşananları unutacağımızı ve ciddiyetle hazırlıklarımıza devam edeceğimizi ifade ettim.
yaklaşık iki gün sonra, cuma günü şampiyonlar ligi kura çekimini odamda, burak elmas ve fatih terim ile birlikte izledim. galatasaray, d grubunda
bayern münih,
liverpool ve
dinamo kiev'in olduğu gruba düşmüştü. ölüm grubu diyebileceğimiz bu gruptaki iki dünya devi, isteyeceğimiz en son takımlar olabilirdi.
kura çekiminden sonra, sıcağı sıcağına bir toplantı gerçekleştirdim. yönetime, gerçekçi olmamız gerektiğini ve hedef maçlarımızın kiev maçları olduğunu, oradan 6 puan için seferber olacağımızı, içerideki bayern ve liverpool maçlarında da elimizden geleni yapacağımızı söyledim. yepyeni bir kadroyla, bu gruptan çıkmak açıkçası imkansız.
bölüm 5 |
kcaft - luyindamaaaaaaaaaaaaaa!
şampiyonlar ligi fikstürü belli oldu. 14 eylül akşamı, kendi evimizde
bayern münih ile karşılaşacağız. bu maça kadar ligde, sırasıyla göztepe ve antalyaspor ile karşılaşacağız. yer yer rotasyonla, bayern maçına zinde ve herhangi bir sakatlık vermeden çıkmak bizim için çok önemli. özellikle bu tür tehlikeli takımlarla ne kadar erken karşılaşsak, bizim adımıza o kadar iyi. zira tam olarak form tuttuklarında, kalelerine dahi gitmek bizim için zor olabilir.
göztepe ile karşılaştık. 1-1 beraberlikle sonuçlanan maçın hemen ardından
antalyaspor'u farka boğduk. 4-0'lık galibiyet, ligde bizi zirveye taşıdı. hemen arkamızda aynı puanda yer alan göztepe ve beşiktaş, 2. ve 3.'lüğü paylaşıyor.
aynı gün, bayern münih'in ligde leipzig'le oynadığı maçtan 2-0 mağlup ayrıldığını öğrendik. teknik ekibimi toplayarak, sabahlara kadar uyumadan bayern münih'in eksikleri üzerinde çalıştık. açıkçası, dünyanın en iyi takımı olarak gördüğüm bayern'in eksiğini bulmak pek de kolay değil.
duran top üzerinden yoğunlaşmamız gerektiği konusunda hemfikir olduk. biz rakibe göre değil, rakip bize göre oynayacak gibi bir düşüncemiz yok. bu tür şımarıklıklara asla girmedik. savunmamızı daha da ön plana çıkardık ve tamamen duran toplara yoğunlaştık.
o büyük gün geldi çattı. bayern münih, tam kadro hatta yanında panzerleriyle istanbul'a geldi. maç öncesi basın toplantısında "leipzig'e 2-0 yenilmiş bir bayern münih'le karşılaşacaksınız. ne düşünüyorsunuz?" sorusuna `"kızgın bir rakip olacak. hıncını bizden çıkarmak isteyebilirler. buna göre hazırlandık. almamız gereken önlemleri biliyoruz. amacımız, bu eşleşmenin bize tecrübe olarak avantajlı bir şekilde geri dönmesi"` demecini verdim.
soyunma odasında, genç ve pırıl pırıl bu çocuklara `"bu maçı milyonlarca insan izleyecek. kendinizi, o insanlara göstermek için fırsatınız burası. kimse sizin hatayspor'a karşı oynadığınız oyunu sikine takmaz. asıl futbol, burada başlıyor. gidin ve sadece futbolunuzu oynayın. kariyerinizin başlarındasınız. bunlar, en büyük tecrübe olacak" `diyerek sahaya yolladım.
bahislerde, televizyonlarda, sosyal medyada galatasaray'ın kaç gol yiyeceği dışında hiçbir şey konuşulmadı. biz, aylardır güzel bir şeyler ortaya koymaya çalıştık. prag, shakhtar, monaco zaferlerimizle takdir edildik ama grubumuzun ilk maçında, nasıl rezil olacağız acaba diye konuşuldu. bu benim alışkın olduğum bir şey değildi zira ilk kez futbolda profesyonel düzeyde çalışıyordum.
kıran kırana bir mücadele başladı. bayern, tam saha pres ile üstümüze geliyor ve bizi bunaltıyordu. biz, paslarla baskıyı kırmaya çalışıyor bazen heyecandan paslarımız kısa düşüyor, rakibe kaptırıyorduk. rakip bayern olunca, bu kaptırılan bütün toplar %100 gol pozisyonu olarak bize geri dönüyordu.
dakika 39'u gösterdiğinde, duran topun başına geçen cicaldau, ceza sahasına gönderdiği topta benim için zaman adeta durdu. her şey slow-motion olarak ilerliyordu. kimmich'in kafasından geriye doğru seken bir top, bomboş olan luyindama ve luyindama'nın kafasına gelen o harika nike topu...
luyindamaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!!!stadyumdaki gürültü, seyrantepe'de deprem meydan gerçekleştirmiş olabilir. size yemin ederim ama bunu kanıtlayamam. 1-0 öne geçtik, luyindama müthiş yükseldi ve bizi öne geçirdi. duran top organizasyonumuz işe yaramıştı. emeklerimizin meyvesini toplamak böyle bir şeydi sanırım.
ilk yarı sona erdi. ikinci yarı, yoğun bir hücum anlayışı ile sahaya çıkacakları aşikardı. zira, beklediğimiz gibi de oldu. ikinci yarı bayern'in kalesine 4 şut çekmemize rağmen, bayern 12 şut çekerek bizi yıpratıyordu. 79. dakikaya kadar iyi direndik ama gnabry'nin defans arkasına sızmasıyla, gole engel olamadık. hiç problem değildi. biz buradan 1 puanla ayrılsak süper olur derken 3 puan için savaşmaya başlamıştık. inanç, oyuncularımın içine işledi. maça 5 dakika uzatma verildi ama bana 15 dakika gibi geldi. ve nihayetinde, 1-1'lik sonuçla maç bitti. galatasaray, kurduğu yeni kadroyla dünyanın en iyi takımından 1 puan alarak avrupa serüvenine başlamış oldu.
grubun diğer maçında, liverpool deplasmanda kiev'i 2-0 mağlup etti.
şu ana kadar ligde 10 puanla 1.'yiz, şampiyonlar ligi'nde 1 puanla 2. sıradayız. önümüzde altay, kayserispor ve liverpool maçları var.
not: anlam kaymaları, yetersiz cümleler olabilir. zamanla daha da geliştiririm.