şu sıralar futbola dair en sevdiğim duygulardan biri.
eskiden hep söylenirdi, şimdilerde söyleniyorsa bile denk gelmedim. bizim futbol rekabetimiz, dünyadaki rekabetlerden farklı olarak herhangi bir temele dayanmıyor. ispanya'da kralın takımı - halk takımı - katalan takımı rekabeti olsun, iskoçya'da takımların farklı mezhepleri temsil etmesi olsun, ingiltere'deki takımların işçiler, askerler vs gibi farklı toplumsal sınıflar tarafından kurulmuş olması olsun bir dolu örnek var dünyada. bizde ise yok. işte bir tek bizim lisede kurulmuş olmamızın karşısına fenerbahçe ve beşiktaş "halkın takımı" sloganına sarılıyordu bir ara, o da çöp oldu. hepsi halkın takımı zaten, bir de son 40 yıla bakınca halkın hangi takımı açık ara seçtiği gayet net. patladı tabii.
şimdi şimdi bu altı boş rekabetin altının dolmaya başladığını görüyoruz. fenerbahçe bayağı gerçek kötüler kıvamında takılıyor, bunu huyun da ötesinde kulüp kültürü edinmeye, kendilerini kötülükle tanımlamaya başladılar. her işleri trollük, her işleri taklit, her işleri rakibi aşağı çekme çabası, her işleri yalan, dolan, şaibe. bundan ve başarısızlıktan şikayetçi pek çok taraftarı futboldan soğudu, kalanlar da kötülüğü sevenler.
yani galatasaray - fenerbahçe rekabeti bayağı bildiğin iyilik - kötülük savaşına dönüştü. star wars gibi. sadece bizim hikayede sith lordları bayağı gerizekalı ve karizmasız
*. bu yüzden, eskiden bana anlamsız gelen fenerbahçe nefretini artık çok önemsiyorum. altı doldu çünkü. kötülüğe karşı iyiliği, şikeye karşı adaleti, nepotizme karşı ahlakı, hırsızlığın yerine bileğinin hakkıyla kazanmayı savunmak haline geldi çünkü fenerbahçe nefreti.
ezeli rekabet, ebedi dostluk lafları filan aptal kandıran romantik hayallerden ibaret. o yüzden fenerbahçe nefretinin daima diri kalması, galatasaray'ın da kendi yolunda, başarıya odaklı şekilde devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. camia olarak paramparça ve tepetaklak haldeler, kötülükle ayakta durmaya çalışıyorlar. biz bu şekilde devam edersek bu da ayaklarına dolanır, yok olur giderler.
inşallah.