çıkarmış olduğum “verkaç” isimli kitabın ikinci bölümünden alıntıdır.
bahçıvan tipi liderlikle avrupa’nın en büyük kupasına
bu yazı prof. dr. acar baltaş’ın “türk kültüründe yönetmek: yerel değerlerle küresel başarılar kazanmak” adlı kitabından esinlenerek yazılmıştır. her şeyin başı, her amir, her yönetici, birer bahçıvan olmalı. fatih terim, mükemmel bir bahçıvandır.
bahçıvandan kastım şudur: bahçıvan her çiçeğe aynı şekilde değil, her bir çiçeğe olması gerektiği gibi onu en iyi haline gelmesini sağlayacak şekilde yaklaşır. her çiçeğin ihtiyacını bilir ve ona özel bir yaklaşımda bulunur. hangi çiçeğin hangi mevsimde, hangi ışıkta, hangi sıcaklıkta, hangi sulama yöntemi ile en güzel haline geleceğini bilir ve gereken zamanda gereken işi yaparak çiçekleri bir ayrı güzel yapar. her çiçek ile tek tek ilgilenir çünkü yönetici olmak bunu gerektirir. burada bir yöneticinin tüm özelliklerini sıralayıp anlatamam. çünkü işin uzmanı değilim. ilerledikçe türk bir yöneticinin ekibini yönetiş tarzını görecek, sonuca odaklılık ve ekip uyumu ne kadar yüksek olursa, başarının da bir şekilde geldiğini bir kez daha anlayacaksınız.
lider bilir ki, başarı ekip işidir. hedefi lider gösterir, ekibi getirir. dolayısı ile lider tecrübelerinden ne yapması gerektiğini de bilir. başarı yolculuğunda ekibinin en iyi performanslarını ortaya koymaları için neye ihtiyaçları olduğunu belirler. fatih terim hiçbir zaman yetenek bakımından yetersiz ve motivasyon bakımından düşük olan isimler ile çalışmaz. yeteneği veya motivasyonunda eksiklik duyan her kim var ise de hepsine ayrı bir plan hazırlar ve her çiçeğini farklı zamanlarda, farklı şekilde sular. tıpkı yeteneği yüksek olsa da, bir yıl önce italya’da yılın bidonu seçilen felipe melo’yu kulübe kazandırıp, onunla çok büyük başarılar elde etmesi gibi. tıpkı altyapıdan as takıma kazandırdığı emre belözoğlu, sabri sarıoğlu veya as takıma çıksa da dikiş tutturmakta zorluk yaşayan semih kaya, emre çolak gibi...
iş görüşmelerinde daima, “tecrübeniz nedir?” sorusu gelir. hâlbuki genç bireyler için önemli olan işe yaklaşım, iştah ve çalışma azmi olduğunu düşünüyorum. altı aylık bir uyum sürecinden sonra, şirket kültürü ve iş bilgisi yüklenen yeni mezunlar, şirket için bir değer yaratmaya başlar. bu noktada da tecrübeli yöneticinin rolü ön plana çıkar. iyi bir lider, yardımcılarında tecrübe ve iş bilgisi aramakta haklıdır ancak ünvanında, uzman, yönetici, müdür gibi sıfatlar bulunmayan çalışanlarında aradığı şeyler daha farklıdır. mevcut çalıştığım şirketin kültürü benim bu düşüncemi destekler şekilde olunca, aslında bu konudan daha emin oldum. şirketin uygulamaları belirli bir seviyede ve üstünde olunca, o tempo içerisinde öğrenmek isteyen her birey zaten öğrenecek ve istenilen seviyeye gelecektir. böylelikle şirketler ilk amacı para olan bireylerin kazandığı parayı düşünerek, 69 çalışmalarından ziyade kendisini geliştirmek ve göstermek isteyen bireylerin gençlik enerjilerinden daha fazla faydalanacaktır.
genelleme yaparak yapılan yönetimler her zaman başarısız olur demek de bir genelleme olacaktır. ancak farklı kültür ve duygusal yapılardan oluşan insanlar, genel yaklaşımlarla değil bireysel yaklaşımlar ile daha iyi yönetilir. galatasaray’a geldiğinde henüz on sekiz yaşında olan bruma, belki haritada türkiye’nin yerini gösteremeyecekken, bir anda yüzünü terim’in avuçlarında buldu. bu duygusal anlarda bruma’ya. “ben senin teknik direktörün değil babanım.”’ diyen fatih terim, özellikle afrika ülkelerinde öne çıkan aileye bağlılığı, birbirlerine sevgisi ve saygısını iyi analiz edip, bu gencecik futbolcunun önce ayaklarını kulübe getirmiş, sonra da kalbini kulübe bağlamıştır. üniversiteyi bitirip başka bir şehirde çalışmaya başlayan yeni mezunlar gelmedi mi gözünüzün önüne? o pırlanta gibi beyinlerin hassasiyetleri iyi okunup, duygusal eksiklikleri tamamlandığında, şirketleri için gençlik enerjilerini sonuna kadar kullanır ve çoğunlukla da fahiş bir teklif olmadıkça maaş farkından ötürü de şirketini değiştirmez. 2017-2018 sezonunda fatih terim öncesinde ligde çıktığı on beş maçta, sadece bir gol atan ve üç asist yapan garry rodrigues, terim ile çıktığı on yedi maçta sekiz gol atıp, yedi asist yaptı. peki, bu performansın perde arkasını duymaya ne dersiniz? 70 fatih terim şunu çok iyi biliyor ki; çalışanın en iyisini ortaya koyması için mutlaka motivasyona ihtiyacı vardır. bu motivasyonu sağlayan araçlardan biri de yapılan konuşmalardır. garry rodrigues yaptığı açıklamada: “fatih terim galatasaray’a geldiğinde beni aldı ve ‘anahtar oyuncum olacaksın.’ dedi, bu durum bana çok güven verdi. bu beni çok gururlandırdı ve mutlu etti”. fatih hoca yine bir afrikalı futbolcuya önce kalbini kazanarak yaklaştı ve düşük motivasyon yüksek yeteneği, motivasyonu arttırarak durdurulamaz bir silah haline getirdi.
fatih terim için avrupa kültüründen, eski futbolcularının yorumları: kaka kaladze (ac milan’ın eski futbolcusu, şimdinin tiflis belediye başkanı): “fatih terim’i buradan selamlamak ve ona büyük bir şekilde sarılmak istiyorum. fatih terim benim için büyük anlamlar taşıyan bir isim. o da bunu çok iyi biliyor. o, benim ve kariyerim için yaptıkları ve büyümeme yardımcı olduğu için hep kalbimde kalacak. fatih terim’e her zaman saygı duyacağım. çünkü o bunu sonuna kadar hak ediyor.”
kuzey avrupalı insanlar genelde soğukkanlılıkları ve ilişkilerde daha sınırlı iletişimi tercih eden, türklere göre, toplum bilinci düşük, bireyselcilikleri yüksek insanlardır. ancak johan elmander, fatih terim’i anlatıyor: “sayın terim, birlikte çalıştığım en iyi teknik direktör. onu tanıdığım ve onunla çalıştığım için mutluyum. detayları çok iyi görür ve takımı hafta boyunca çok iyi hazırlar. ve maç günü hazırladığı konuşması, karakteri… soyunma odasına geldiğinde zaten herkes bunun önemli bir maç olduğunu bilir ve artık fazla söze gerek kalmaz. onda özel bir şeyler var ve herkes onun için savaşmak ister, çünkü o ‘özel biri.’”
karpatların maradonası olarak anılan unutulmaz futbolcu georghe hagi’yi meksika’ya gidecekken vazgeçirip takıma kazandırdığında biliyordu ki kendisi bu takımın hem mental yönden hem de kişilik yönünden sahadaki ve soyunma odasındaki lideri olacaktı. kendisini özel hissetmesi gereken kişinin özel hissetmesi için para, övgü vs. gerekli değildi. ona verilmesi veya gösterilmesi gereken tek şey saygıydı ve hagi bu durumu şöyle aktarıyor: “fatih hoca’yla tek bir anım var o da dört yıl boyunca süren bir anı. kendisiyle çok iyi bir işbirliği içerisinde çalıştık. kendisine büyük saygım var. kendisi de bana aynı zamanda saygı göstermekteydi. ama bu iş birliği sonucunda başarıyı elde ettik, yani bu başarıya imza attık hep birlikte.”
bu kadar fatih hoca’nın bahçıvanlığından konuştuktan sonra, asıl bu becerisini nasıl daha elle tutulur hale getirdiğinden bahsedelim. konuşmak, süreç hakkında her bilgiye sahip olmak bir lidere yetmez. lider sonuç insanıdır, sonuca erişmeden uyuyamayandır. lider kırk şarkı söylese kırkı da başarı üzerinedir. fatih terim 1999 yılı yazında tahminimce bir sabah uyandı, aynaya baktı. yüzündeki ciddiyeti bir tebessümle yumuşatıp, “hayat, neden olmasın?” dedi ve gözünü çok başka bir hayale dikti. bu hayalin ucunda üç yıldır kazandığı ulusal başarılar, şampiyonluklar değil, uluslararası bir başarı hayali vardı: avrupa’dan bir kupayı türkiye’ye getirmek.
o sabah kahvaltıda yumurtasını soyarken bu yola kimle çıkılır diye düşünmedi. çünkü ekibini kurmuştu. lider, başarının ekip ile geleceğini bildiğinden, ekibini sonucun geleceği zaman değil, sonucu getirecek hazırlık aşamasında kurar. bu ekip oluşturma işi belirli bir hedefi ve hedefin tamamlanma süresi olan şirketlerde de benzer şekilde yapılır. fabrika müdürlerine baktığımızda, ekibini kendi vizyonuna uyan müdürler ile kurar. müdürlerine de ekibini kurma yetkisini verir. eğer ağacın gövdesi sağlam ve doğru ise dalları sağlıklı olur, o dallarda da en güzel meyveler ve çiçekler yetişir. kaliteye önem veren bir fabrika müdürü, hatalı ürüne göz yumacak bir üretim müdürü ile çalışmaz ya da asıl önemli olan kârlılık ise, şirkete en çok parayı getirecek ürüne öncelik verir ve üretimin de en kolay üreteceğini değil, müşterinin istediğini üretmesini ister.
yetenek ve motivasyon tablosuna şöyle bir göz atalım:
https://gss.gs/eeV.png ekibe katıldıkları sırada hedefteki başarı için bulundukları konumları kadrodaki futbolcular için şöyle düşünüyorum. 99 yılı yazında, galatasaray’ın kadrosuna bir bakalım.
grup 1: motivasyon + yetenek + defansın sigortası barcelona’nın kaptanı popescu
grup 2: motivasyon + yetenek – fatih terim’in uzattığı eli sıkıca tutup yükselen ümit davala, ergün penbe, bülent korkmaz, fatih akyel, hakan ünsal, okan buruk, suat kaya, emre belözoğlu, hasan şaş, hakan şükür, arif erdem, brezilya’da top koştururken kendini bir anda türkiye’de bulan arka direkte kendini unutturan capone
grup 3: motivasyon - yetenek – (burası için yazacak çok da bir şey yok, o yıl ellinin üzerine maça çıkan takımda forma yüzü göremeyen takımın geri kalanı)
grup 4: motivasyon - yetenek + takıma katılmadan önce çok da başarılı olmayan bir avrupa macerası yaşayıp, dört yıldır kendi ülkesinde oynayan ve transfer olduğu yaz dünya kupası’nı finalde kaybeden taffarel. görüldüğü üzere takımda yarın uefa kupası final maçına çıkacaksınız denilse, fatih terim ile yolları ilk kesiştikleri gün hiçbiri buna motivasyon ve yetenek bakımından hazır ve yeterli değildir.
peki lider, elimdeki malzeme bu deyip geri mi çekilecekti? tabi ki hayır. önce, alt yapıdan çıkardığı emre belözoğlu’nu usta ayak hagi’ye emanet etti. usta-çırak ilişkisi ile emre belözoğlu beklenmeyen noktalara çıktı. hakan şükür’ü herkes uzun boyuyla hava toplarının hâkim ismi olarak tanımlarken o, hakan’ı rakip defanslar üzerine bitmek bilmeyen presi ile saldı. arif kanatlarda arı gibi çalışırken gölge forvet oldu. suat-emre-okan üçlüsü, hayali bile kurulamayacak bir orta saha üçlüsü oldu. sahaya gömmedikleri kalmadı. her maç bitiminde motivasyonlarının getirdiği fazladan enerji ile sanki bir doksan dakika daha oynayacakmış gibi gözüküyorlardı. lider hepsine ayrı yaklaşmış, hepsinden istediği verimi almıştı. kadrosundaki dindar isimlerin hassasiyetine saygı duydu. bunun son örneğini ise, 2013 nisan ayında karabük deplasmanına giderken, futbolcuların cuma namazına gitme talebi üzerine, cuma namazı saatine denk gelen karayolu yolculuğunu, namaz çıkışında gerçekleşecek şekilde havayoluna çevirmesidir. önce sırtı sıvazlanıp bireysel motivasyonu sağlandıktan sonra, onu en derin vadilerde bile takip edecek futbolcularını daima motive tuttu, forma şansı bulamayan futbolcularını rotasyonda değerlendirdi. o kadro elbet zamanı gelince dağıldı ve hiçbiri benzer başarı elde edemezken, çoğu tekrar galatasaray’a tekrar geri döndü.
bahçıvan çiçeklerini eşit şekilde değil, gerektiği şekilde sulamıştı. güneş doğarken kimisini okşadı, rüzgârlı havalarda kimisine siper oldu. asla hiçbirini ötekileştirmedi. sonunda da beklenen sonuçlar geldi. o takım 2000 yılında uefa kupası’nı ve farklı hoca yönetiminde uefa süper kupası’nı kazandı. o kadronun iskeleti türk milli takımının da iskeleti oldu. 2000 yılında avrupa şampiyonasına katıldı, 2002 dünya kupası’nda üçüncü oldu. 75 başarı tesadüf değildi. başarı emekti, çabaydı. bazen fedakâr bir baba, bazen cefakâr bir hoca, bazen savaşın ortasında, “haydi aslanlarım!” diye bağıran komutandı. hatta öyle futbolcularla çalıştı ki, tamam artık bir daha eskisi gibi olamaz denilen futbolcuları neredeyse kariyerlerinin zirvesine taşıdı.
sorunlu olarak anılan futbolcuları takımına monte etti ve halk arasında “fatih terim adam eder” cümlesinin öznesi oldu. üçüncü kez geldiği 2011-2012, 2012-2013 sezonlarında, daha önce içkili şekilde kulübünün tesislerinin yakınlarında bulunan engin baytar, büyük bir beklenti ile yeşil sahalara çıkan ancak beklenen patlamayı bir türlü yapamayıp fatih terim ile can bulan, kan bulan emre çolak, geçmişinde başarıları çok olsa da şampiyonlar ligi gibi bir organizasyonunda gol krallığına oynayan hırçın burak yılmaz. bence yaptığı en büyük etkilerden birisi de 2017’de dördüncü kez geldiği takımında, finansal yaptırımlar sonucu transfer yapmakta zorlanan takımda, genç takımla çalışmaya gönderilen ve taraftarlar tarafından gamsız, savruk, büyük takım topçusu değil denilen ryan donk’u dipten alıp, şampiyonluk kutlamalarında taraftarların onu görünce kendinden geçmelerine sebep olacakları bir futbolcu haline getirmesi idi.
liderler değişime açık olmalı ve yeniliklere çabuk uyum sağlayabilmelidir. aynı zamanda çağın gerekliliğine göre de kişisel gelişim ve değişimini de unutmamalıdır. daima büyük egosundan bahsedilen fatih terim, daha önceleri “ben ders almam, ders veririm.” diyen fatih terim, artık basın toplantılarında asıl hata benim diyebilen birisine dönüştü. çünkü yeni dünya, artık ego- 76 lu, mutlak otorite bir yönetici değil, gücünü hissettirip bunu paylaşabilen, saygıyı sadece dış görüntüsü ve konuşmalarıyla sağlayanları değil, işine ve karşısındakilere saygısı olanları barındırıyor. liderlik rozetini onlara takıyor.
teknoloji gelişiyor. 2010 yılında en çok rağbet gören on meslek 2004 yılında mevcut değildi. en basiti, sosyal medya hayatımızda bu kadar yer edinmemişti. 2017 yılında galatasaray’a dördüncü kez döndüğünde attığı “nerede kalmıştık... @galatasaraysk” tweeti, 169 bin retweet, 317 bin favoriye eklenme ile türk twitter tarihinin en çok etkileşim alan tweeti oldu.
https://gss.gs/aZC.png fatih hoca sadece sosyal medyaya uyum sağlamadı. aynı zamanda çağdaş futbolun gerekliliklerini de iyi gözlemleyip uygulamaya başladı. galatasaray’ın başındaki ilk hocalık yıllarında (1996- 2000) avrupa’da yavaş yavaş yükselen üçlü defans ekolünü incelemiş, bek oyuncularını daha ilerde tutmuş, futbolcuların daha geniş kanat alanlarından sorumlu olması handikap gibi gözükse de, daha daralan göbek ve oyun alanında tam saha pres ile kendi tabiri olan “topun olduğu her yer pozisyon” anlayışı ile baskılı ve coşkulu bir futbolun temellerini atmış, dört sene sonra uefa kupası’nı türkiye’ye getirmiştir. galatasaray’ın başındaki üçüncü hocalık yıllarında (2011-2013) üçlü defans anlayışını değil, dörtlü defansı oturttu. bu sefer rakip alanda defansı yoracak forvetin arkasında klasik bir on numara değil, yetenekli ve gole yakınlığı daha yüksek orta saha oyuncularını tercih etti. o sezon, takımın en çok forma giyen üç forveti yirmi sekiz gol atarken, en çok forma giyen üç orta saha oyuncusu da “tesadüfen” yirmi sekiz gol atmıştı.
dördüncü kez galatasaray’ın başına geldiğinde (2017’den beri hala takımın başındadır.) ise, bu sefer kendi kurmadığı kadroya illa benim dediğim olacak demedi. herkesin en verimli olabileceği taktiği buldu ve bu sefer, beklenmeyenleri yapmaya başladı. daha önceden oyuncu değişikliklerini geç yapmasıyla eleştirilen hoca, uygunsuzlukları gördüğünde anında değiştirme yolunu seçti. tek başına maç alabilen orta saha oyuncularını değil, toplu oyunlarda ve topsuz oyunlarda istediğini yapabilen orta sahalar ile dengeli ve baskılı futbolunu sahaya yansıtarak yine şampiyon oldu.
ilk kez 1997 yılında şampiyon olmuştu. en son 2019 yılında da şampiyon oldu. yirmi üç yılda galatasaray’ın başında toplamda dört farklı dönemde on bir sezona başladı. dokuz sezonu baştan sona takımıyla tamamladı. 2004’te ligin son haftalarında, 2013’te de ligin beşinci maçından sonra takımından ayrıldı. sekiz kere şampiyon oldu. değişimleri kaçırmadı. çift forvet oynadı, uefa kupası şampiyonu oldu. tek forvet oynadı, lig şampiyonu oldu. üçlü defansla da oynadı, dörtlü defansla da. her şeyi yaptı, her şekilde de başardı.
şimdi de yeni dönem üretim müdürleri, direktörleri, yöneticileri aslında üretim modellerinin zamanla nasıl değiştiğinin farkına varıyor ve her geçen gün yeni tekniği ve yöntemi üretim hatlarına yerleştirmeye çalışıyor. henry ford seri üretim yöntemini t model arabaların imalatında gösterdi. şimdi ise tek parça akıştan, d tipi çalışma alanına birçok model görülebilmekte. 5s konuşulurken, yeni erp programları sisteme entegre ediliyor.
değişimi ve gelişimi yakalayamayan her şirket ise, yarıştan ve pazardan çekilmekte. nokia microsoft’a devir olduğunda ceo’su, “biz hiçbir şeyi yanlış yapmadık.”diye ağlıyordu ancak kaçırdığı bir şey vardı. insanlar artık polifonik ses tonu dinlemek ve kalın tuşlara basmak değil, güçlü işlemcili telefonlarla dünyanın diğer ucundaki insanlarla görüntülü konuşma yapmak istiyordu. eskiden beşe iki pas çalışması ile idman yapan takımlar, artık teknolojinin ve bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu verilerle idman programları hazırlamakta, “senseball” denilen yöntemle ipe bağlı topla tek başına paslaşma ve top kontrolü yapılmakta. bir alanda etrafı küçük karelerden oluşan futbolcu, ışık yanan kareyi görüp topu oraya göndermeye çalışacağı sistemlerle artık, geçen yıllarda emsali görülmeyen ve psikomotor güçlerine kadar geliştiren yeni yöntemlerle hazırlıklarını yapmaktadır.
dünya değişiyor, değişmeyen düşüyor.
yakın zamanda da fatih hoca hakkında 4. dönemi ve özellikle 2019-2020 sezonu hakkındaki görüşlerimi yazacağım.