öncelikle şunu belirtmekte fayda var, ki dozunu aşan eleştirileri, hele hele hakareti hiç hak etmiyor fatih hoca. bu yüzden lütfen hocayı savunanları 'yalayıp yutan seyirciler', dozunda eleştirenleri - yani doğruları ve gerçekleri söyleyenleri - de galatasaray düşmanı ilan etmesin kimse.
ben de - göreceli uzun - bu yazımda eleştireceğim hocayı. ama bu demek değil ki 'hoca istifa etsin' diyorum. bunun altını özellikle çizmek isterim. hocanın şu an istifa etmesi demek, içinde bulunduğumuz bu kaos ortamına, daha da büyük yaralar alarak gömüleceğiz demek. zira; hem mustafa cengiz'in geri planda kalan bir başkan profili çizmesi, hem uefa kriterleri, hem de mali durumumuzdan dolayı, orada fatih terim gibi bir tecrübenin ve fatih terim gibi bir figürün olması bizim için elzem. ama... burada koca bir 'ama' var.
gelelim eleştiri konumuza... aslında birkaç farklı konudan bahsetmek istiyorum, ama ana konu fatih terim olduğu için buraya yazmayı uygun gördüm.
kimse kusura bakmasın; ama
22 kasım 2019 galatasaray istanbul başakşehir maçı'na kadar süren 41 maçlık, iç sahada yenilmezlik serimizde fatih hocanın payı çok düşük.
burada tudor sevicilik filan yapmayacağım pek tabii, ama bu iç sahadaki yenilmezlik serisinde iki önemli unsur var;
1. tudor'un güçlü, baskılı ve tempolu iç saha oyunu
2. bu oyunla beraber gaza gelen galatasaray taraftarı
gaza gelen diyorum, çünkü fatih hoca'nın milli takıma gitmesinden sonra girdiğimiz duraklama dönemi ve tudor geldikten sonraki östersund faciası ile taraftarda bir bıkkınlık, bir ümitsizlik hakim olmuştu. ama ligin başlaması ile beraber ilk iç saha maçında takım o kadar iştahlı, o kadar tempolu bir oyun oynadı ki, taraftar olarak hepimiz gaza gelmiştik çünkü yıllardır beklediğimiz oyun işte tam da o oyundu.
tudor'un tutunamamasının nedeni iç saha değil, dış saha maçlarıydı. içerdeki fenerbahçe maçı hariç. deplasman maçlarında alınan kötü sonuçlardan ziyade, iç sahadaki oyunun yanına yaklaşamayacak bir oyun oynuyor olmamız, taraftar tepkisini de yanında getirdi doğal olarak ve üst üste hatalar yapmaya başladı.
neyse, asıl konumuza dönelim...
fatih hoca tudor'un yerine geldiğinde, ki kendisi de söyledi defalarca, galatasaray'ın oyununda büyük değişiklikler yapmadı. hatta iç saha oyununa hiç dokunmadı diyebiliriz, ama dış sağa oyunu için yaptığı ufak değişikliklerle şampiyonluk geldi.
hocayı eleştirmeye geçen sezondan başlayabiliriz pek tabii, ama yazıyı daha fazla uzatmamak adına bu sezona gelmek istiyorum.
evet; 9 sezonda 8 şampiyonluk alan, uefa kupasını ülkemize getiren bir hocadan bahsediyoruz. ama bu sene yaptığı hatalar, bana fazlasıyla
2002-2003 sezonu'nu hatırlatıyor.
o sezon da transferleri kendisi yapmış, yine kendi sistemi olan 4-1-4-1 ile oynamaya başlamıştı. ama elinde de yine kendisinin aldırdığı felipe vardı. safkan, o eski tip 10 numaralardan. sıkıntı büyüktü, zira kendi sisteminde bir 10 numaranın oynayabilmesi için, hagi'nin arkası ve önündeki emre, suat, okan, hakan şükür ve arif erdem gibi beşliye ve k.hakan-ergün / capone-ümit d. gibi bek rotasyonuna ihtiyacı olduğunu unutmuş gibiydi hoca. sistem işlemeyince de çareyi 'koşmuyor' diye eleştirdiği felipe'yi oynatmamakta buldu hoca.
sistemi değiştirmek yerine, yani felipe gibi bir 10 numaraya göre bir sistem oluşturmak yerine, felipe'yi kenarda tutarak kendi sistemiyle oynamaya çalışması ona bir şampiyonluğa mal oldu.
ama bjk'nin, yüzüncü yıl motivasyonu olmasa o sezon da şampiyon olacaktık muhtemelen. tıpkı geçen sezon (
2018-2019 sezonu) olduğu gibi. bunu kötülük olsun diye söylemiyorum, ama birçoğumuz kendimize bile itiraf edemesek de, kabul etmeliyiz ki fenerbahçe veya beşiktaş yarışın içinde olsaydı,
2018 - 2019 futbol sezonumuhtemelen şampiyon olamayacaktık.
gelelim bu sezona...
şimdi burada sevgili dostum
kaideyi taciz eden istina'ya bir parantez açmak istiyorum. zira özellikle
2019 - 2020 süper lig cemil usta sezonu'nun başından beri kendisi;
- sorun belhanda'da değil dedi. linç ettiniz
- bu takım 4-1-4-1 ve hatta 4-3-3 türevi hiçbir oyunu oynamaz dedi. sorun dizilişte değil dediniz linç ettiniz.
- bu takım en iyi oyununu 3-1-4-2 ile oynar, zira beklerden dolayı takım ileride yerleşemiyor dedi. 3'lü oynamak için sürekli gidip gelebilecek ciğersiz iki tane bek lazım dediniz linç ettiniz.
- 3-1-4-2 de geçiş oyununa ihtiyaç duyacağı için zaman lazım, o yüzden bu takım 4-4-2 oynayıp, kompakt kalarak rakibi 2. bölgede karşılamak zorunda dedi. 4-4-2 mi kaldı yıhaaa dediniz, linç ettiniz.
şimdi bakıyorum, herkes 4-4-2'li, 3-1-4-2'li, 3-4-1-2'li kadrolar kuruyor.
25 ağustos 2019 galatasaray konyaspor maçı'nın ikinci yarısına hoca 4-4-2 ile çıktı, seri kırmızı kartla atılana kadar oyunu domine ettik. maç sonu herkes 4-4-2'li kadrolar kurmaya başladı.
1 ekim 2019 galatasaray psg maçı'na 3-1-4-2 ile çıktık, maç sonu herkes 3-1-4-2'li kadrolar kurmaya başladı.
örnekleri daha da çoğaltırım. ama konu burada
kaideyi taciz eden istisna değil veya hocadan daha iyi futbol bilgisi ve tecrübesi olduğunu iddia etmiyorum.
ama anlatmaya çalıştığım şey hocanın vazgeçemediği takıntıları. yeri geldiğinde dünyanın en pragmatist teknik direktörü olup kazanması gereken maçı bir şekilde kazanmasını bildiği halde, 2 senedir istediği gibi oynayamayacağını bildiği oyuncularla hala kendi istediği oyunu oynatmaya çalışıyor.
tıpkı
2002 - 2003 futbol sezonu'nda felipe'yi kenarda tuttuğu gibi, bu sene de seri ve nzonzi'yi kenarda tutuyor. hatta hepimizin hemfikir olduğu bir konu var ki, bu takıntılar yüzünden linnes tribünde oturuyor. elindeki oyuncu grubuna göre bir oyun bulup, o oyunu güçlendirmeye çalışmak yerine, her maç oyuncuları medyanın önüne atıyor.
arkadaşlar, elimizdeki futbolcuların seviyesi belli. bu oyuncular gerizekalı değil. hocanın istediği oyunu oynayamayacaklarını biliyorlar. ama hoca inatla bu oyunu oynayabileceklerine onları inandırmaya çalıştı, ta ki 1 ay öncesine kadar. inandıramadığını anlayınca da laf arasında 'bu oyuncularla olmuyor'a getirdi hoca bütün basın toplantılarında.
son olarak da şöyle toparlamak istiyorum...
bu takım hocanın istediği oyunu oynayamaz. bu mali şartlarda da hocanın istediği oyunu oynayacak takımı kurmamız imkansız. tekrar ediyorum im-kan-sız. ha nasıl kurarsın, uzun vadede, yetiştire yetiştire kurarsın. ama kiralık oyuncular o oyunu oy-na-ya-maz-sın.
velhasıl, hocayı eleştirdiğim en büyük nokta bu. inatçı ve ısrarcı olması en büyük özellikleri. ama takıntı konusunu artık bırakması lazım. 'benim de hayallerim, hülyalarım var' diyerek, uzun vadede yapılabilecek şeyleri, en kısa zamana sıkıştırmaya çalışarak imkansızlaştırmanın manası yok.
inat ve takıntılarından sıyrılıp, elindeki oyunculara en iyi oyunu oynatmanın planlarını yapmak zorunda.