5 ağustos 2021 galatasaray st johnstone maçı sonrası basın toplantısında, yani henüz ligin başlamadığı, transfer sezonunun bile bitmediği, ikisi içeride olmak üzere üçüncü resmi maçın da kazanılamadığı bir günde
ocak ayını telaffuz etmiş teknik direktör. içinde bulunduğu umutsuz mental durumu özetlemesi açısından kritik bir vurguydu. her ne kadar mustafa muhammed özelinde söylemiş olsa da aynı toplantıda bireysel hatalarını tekrarlayanların yerine başkasının koyulacağını da ifade etti, yani önceki senelerde olduğu gibi, isim vererek yahut vermeyerek henüz sezonun başında bütün oyuncularını tehdit etmiş oldu.
böyle bir mental durum ve ruh hâline sahip bir yönetici idaresindeki bir işletmede çalışıyor olduğunuzu düşünün; üstelik yaptığınız küçücük hatada bile herkesin önünde size bağırıp çağırabilir, işletmenin bürokratik yapısından kaynaklanan hatalar zincirinin mecburen parçası olduğunuz için sizi günah keçisi ilan edebilir. (yanlış taç > yanlış pas > yanlış kontrol... = yenilen gol) düşünün, ne yaparsınız? kendi adıma konuşmam gerekirse (eğer hagi, drogba, sneijder filan değilsem) sürekli en risksiz tercihleri yaparım, garanti yan pas varken ileriye oynamam; çizgiye yatmış boşta bek varken şut çekmem; yerleşmiş rakibe karşı hazırlık pası yaparken boştaki kaleciye pas vermek varken kalabalığın içine top atmam. çünkü hoca ellerini yana açıp somurtabilir, hakaret hatta küfür edebilir her an, elindeki su şişesini sizden sebep yere fırlatabilir. belli olmaz. ve ilk transfer döneminde kendinizi bin km ötedeki bir anadolu şehrinde bulabilirsiniz.
2021-22 sezonunun ilk üç resmi maçının bu mental sıkıntılarla geçişine üç buçuk yıldır adım adım tanık oluyoruz. tudor sonrası geldiği 2017-18 sezonunu hatırlayanlar hocanın gerek saha dışı olaylar, gerekse takımına karşı kenarda ne kadar sakin olduğunu hatırlayacaktır. ertesi sezon da kısmen devam eden bu durum bahar aylarında kontrollü ve motivasyon sağlayan bir gerginliğe bırakıyordu yerini yavaş yavaş ama sonraki sezon hatalı transferler, şl hezimetleri ve pandeminin bahaneye dönüşmesiyle tamamen kendisini ve takımını aşağı çeken bir yapıya büründü. 2020-21 sezonu hafızalarda zaten taze; iyi giden oyunu ve kadroyu bozmalar; kötü oyuncu ve oyunlarda ısrarcı olmalarıyla kendi gölgesiyle kavga eden bir hâle geldi. bu süreçte gerek federasyon vb. dış mihrakların, gerekse eski yönetimin bu duruma çanak tuttuğu yadsınamaz fakat hiçbir şey de siyah-beyaz değil. bu ülkede fatih terim gibi bir figürseniz sizinle uğraşılmama, rahat bırakılma gibi bir şansınız olmaz. zaten en başta bu gibi atmosferleri yönetebilme, başa çıkabilme gibi özellikleriniz sayesinde fatih terim olabilmişinizdir. dolayısıyla gelinen noktayı salt iç-dış mihraklara bağlamanın ne anlamlara geldiğini ve ne gibi sonuçlara gebe olduğunu biliyoruz: mesela kendine ve çevrene karşı körleşme...
fatih hoca'nın bu sezon bir olmama-olduramama psikolojisine çok erken girdiği görülüyor. hazırlık maçları da dahil daha ilk dakikalarda fırçalara, somurtmalara, bağırmalara başlıyor. saha içine, takıma, taraftarlara sürekli negatif basan bir yapıya bürünmüş vaziyette. bir an önce muhteşem bir futbol ve 10 dakikada 3 gol atıp maçı kopartan bir takım istiyor sanki sahada. özellikle takıma yeni katılan ve/ya genç oyuncuların gözleri, içinde bulundukları her pozisyondan sonra hemen kulübeye dönüyor tedirgin bakışlarla. fatih hoca kendisinde mevcut olmayan sabır, tolerans ve desteği taraftardan istiyor. stadyumda en az oynanan futbol kadar kenardaki imparatoru izleyen ve onun hal ve hareketlerine göre tavır alan bir kitleden son derece mantıksız bir istek bu. 3 yıllık planlamadan bahsedip daha 3. dakikada kenarda çıldırmak ciddi mental sıkıntılara işaret ediyor. teknik direktörün kendi çalıştırdığı, hazırladığı takımına ve oyuncularına göstermediği tahammülü taraftar da göstermez. ve eğer tepkisini hocaya gösteremiyorsa oyuncuya gösterir.
iyi futbol ancak coşkulu, keyifli ve disiplinli ama özgür hissedilen ortamlarda yeşerir; hocanın florya'da ve stadlarda yarattığı atmosfer tam aksi: gergin tempo, tedirgin oyun, az sonra son isteği sorulacak idam mahkumları gibi bembeyaz suratlarından soğuk terler döken oyuncular... durduk yere yapılan 2'li 3'lü değişiklikler; gerekli olduğu bas bas bağıran zamanlarda ısınan oyuncu bile olmaması... neyse teknik-taktik işlerine girmeye niyetim yok. bu hükmen mağlup halet-i ruhiyede, bu gerilim atmosferinde, dünyanın en güncel, en etkili taktiğini de icat etsen, en uçurucu kondisyonerini de getirsen ortaya iyi bi'şey çıkmaz. kara bulutların dağılıp hocanın ve takımın üstünde çiçekler açması için en az 5-6 maçlık bi galibiyet serisine ihtiyaç var, fakat o serinin yakalanması da büyük ölçüde hocanın yarattığı bu mental ve psikolojik atmosferde çok zor.
allah yardımcımız olsun, meşakkatli bir sezon bizi bekliyor.