benden 10 yaş küçük kardeşim var, sokakta kavga ettiğini görsem haklı mı haksız mı bakmadan ben de dalarım. fatih hoca'ya kendi kardeşime beslediğimden daha yoğun hisler besliyorum. dolayısıyla sözlerini "aslolan gaassaray abi" kisvesine büründürerek; o 'gaassaray'ı soğuk beton yığınlarından 10 yaşında çocukların gönlüne girebilecek sımsıcak bir şeye dönüştüren insanları bozuk para harcar gibi harcayanlardan değilim. yorumcu değilim, kitlelere mâl olma derdim yok. objektif görünme gibi bir hassasiyetim hiç yok. "
tarafsız taraftar" olma iddiasını en hafif tabirle komik buluyorum. fikirlerime şahit olanların çokça "romantiksin olum sen" dediği ve sahada top oynayan 22 adamdan 11'ine sırf üstünde taşıdığı formadan ötürü sempati besleyip geriye kalan 11'ine nefrete varan duygular besleyebilmek gibi irrasyonel bir şeyi akılcı bir kalıba sığdırmaya çalışmanın kendisini akılcı bulmayan bir adamım. ve evet, birçoğunuzun "
terimsporlu,
fatih terim taraftarı, biatçı, aslolan gaassaray'ı anlayamamış nasipsizler,
j'accuse kültüründen bihaber ortadoğulular" diye itham ettiği insanlardan biriyim. buradan sonraki satırlar böyle birisinden sadır oluyor, peşinen ifade etmiş olayım.
bir defa aşağı yukarı 25 yıldır takip ettiğim galatasaray'da örneğine çok az rastladığım bir çıldırmışlık hali gözlemliyorum 3 gündür. başarısızlığın reytingi her zaman başarınınkinden fazla olmuştur ama bu seferki başka. tabloyu bundan belli bir süre sonra bu satırları okuyacaklar için de özetliyorum: kendisinde başkanlık yapacak yüz bulamayan yöneticisine başkan bulabilmek için seçimi erteleyen, hocası mevcut başkanına, mevcut başkanı hocasına kameralar önünde bir dolu laf eden, geçtiğimiz sezonun sonunda ritim yakaladığı kadrosundan önemli parçaları kaybedip yerine de kimseyi koyamayan
galatasaray hollanda'nın
şampiyonlar ligi'ndeki temsilcilerinden birine deplasmanda berbat bir oyunla, bir sürü bireysel hatayla 5-1 kaybetti. ve takip eden 3 günde makul eleştirilerle hadsiz saldırılar, aşağılık ithamlar, azgın bir kalabalığın üstünde hiç düşünmeden ittifak ettiği ipe sapa gelmez iddialar ve tabii ki insanı aynı tarafta olmaktan utandıran kötü savunmalar birbirine karıştı.
öncelikle yıllardır birilerinin dilinden düşmeyen "
fatih terim eleştirilmiyor" iddiasıyla başlayayım. olduğu konusunda da pek iyi hisler beslememekle birlikte, artık biraz utanmanız varsa bunu dillendirmezsiniz sanırım. amigosu tarafından lig henüz bitmemişken 2 averajla şampiyonluğu kaybettiği sezonda twitter'dan istifaya davet edilen, yukarıda bahsettiğim şartların tam ortasında
psv'nin karşısına çıkıp 5 yiyince 3 gün 3 gece ayak tenisinden başka antrenman yaptırmamakla, transfer bilmemekle, transfer komisyonculuğuyla, galatasaray'ın geleceğini tehlikeye atmakla, galatasaray'a ayak bağı olmakla suçlanan, hakkında yapılacak belgesele ortaokul seviyesinde şakalarla isim önerilerinde bulunulan; kadro mühendisliğinden bihaber, çağın gerisinde kalmış bir teknik adam eskisi olarak yaftalanan
fatih terim sizin gözünüzde eleştirilmiyorsa eleştiriden ne anladığınızı konuşmamız lazım. bunların bir tık ötesi bayağı ana-avrat sövmek çünkü. anladığınız şey buysa dileyeni çok güzel eleştirebilirim.
hazır eleştiri demişken şu eleştiri kültüründen nasibini alamamış biatçı fatih terimsporluların sözcülüğünü de -haddim olmayarak- yapayım. arkadaşlar, biz düzenli aralıklarla tapınaklarda maskeli toplantılar düzenleyerek "yine hocayı eleştiren orospu çocukları türemiş" diye planlar yapmıyoruz. içimizden "hoca da şu oyuncu değişikliğinde batırdı" diyen hainleri karahanlı gibi ortamıza alıp "davamıza inançsızlık gösterdin" diye sırtından bıçaklayarak infaz da etmiyoruz. galatasaray iyi olunca mutlu, kötü olunca mutsuz olan, galatasaray sayesinde ve vasıtasıyla bize hayatımızın en mutlu anlarını yaşatan insanlara muhabbet besleyen, onlara saygısızlık yapıldığında rahatsız olan galatasaraylılarız. suret-i haktan görünen ve aslında ne olduğu belli olmayan
atatvatbokpüsür tarzı hesaplar dışında hemen hemen hepimiz, sizin görebildiğiniz ve göremediğiniz yanlışları görüyor ve usulünce, üslubunca dile getirmeye, sevdiğimiz insanların onları sevme sebeplerimizi daha da kuvvetlendirmesini sağlamaya çalışıyoruz. zor zamanlarda suskunluk görülebilir bazen bizde, ya aşırı üzüntüdendir ya da sizin irin kusan ağızlarınızdan dökülenlere şahitlik edince öfkeye yenik düşüp başa bela almamak veya ateşe odun taşımamak içindir. "eleştiriyorsun ama böyle tatlı su eleştirileriyle olmaz" diye gelenleriniz de oluyor.
galatasaray'ın, mesleğine 50 yıl vermiş ve mesleğindeki rüştünü 7 düvele kaç farklı zaman ve şeraitte ispat etmiş en büyük efsanesine mesleğiyle ilgili eleştiri yaparken sözümüze koyduğumuz temkin payından, takındığımız edepten, o şahsa düşmanlığını her fırsatta kusmak için pusuda bekleyenler istiyor diye vazgeçecek de değiliz.
yaklaşık 2.5-3 yıldır alttan alttan beslenen, bu 3 günlük çıldırmışlık halinin de etkisiyle katmerlenen bir algıyla devam ediyorum:
fatih terim 4. döneminde başarısız. 4 sezonda 2 şampiyonluk alınan, bir sezonda uzun yıllardır bu topraklarda oynanan en dominant oyunla devam ederken pandemi dönüşünde tepetaklak olunan, diğerinde de 2 averajla şampiyonluk kaçırılan bu 3.5 yıllık periyot başarısız. hangi kritere göre?
galatasaray'ın başarı ortalamasına göreyse istatistikler ortada. "gaassaray bir şekilde şampiyon olur zaten ya" diye küçümsediğimiz lig şampiyonluklarını bir şekilde kazanan
gaassaray imajından fatih terim ismini çektiğimizde geriye kalan şeyi görmek için 1996'daki şampiyonluk sayılarına, 96 sonrasında da hocalı ve hocasız dönemlerin mukayesesine bakmak yeterli.
yok, kötü avrupa performansı ise kriterimiz, yine gidip bi 96-2000 arasına bakabiliriz mesela.
ilk sezon avrupa'da zaten yokuz.
ikinci sezon şampiyonlar ligi'nde güç bela alınabilen 4 puan,
üçüncü sezon iyi başlanan ama sonu yine hüsranla biten cl serüveni. ve
dördüncü sezon cl'de ilk 4 maçta 1 puan, son 2 maçta can havliyle alınan
uefa bileti... twitter'ı, galatasaray sözlüğü
1999 kasım ayına götürüp aynı kişilere yorum yapma hakkını versek "abi gaassaray lig şampiyonluklarıyla mı yetinecek ya? bu hoca daha ne oynatacağına karar veremedi. üçlü mü oynayacağız, dörtlü mü?
saffet akyüz'ü, brezilya köylüsü
capone'yi aldıran adamdan ne beklersin? zaten gitti hemşehrisi hasan'a da o kadar parayı verdirtti. geçen spor sayfasında antrenman fotoğrafı gördüm, ortada sıçan oynuyorlar. demek ki idmanlarda da anca oyun oynatıyor bu herif. biz bu adama
hagi'yi,
taffarel'i,
popescu'yu vanspor'u yenelim diye mi verdik" minvalinde cümlelerin kurulduğu
fatih terim (278) ifadesini görmeme ihtimalimiz var mıydı? yoktu ve o zaman kulübü yöneten insanlar bu azgın güruhun sözüne itibar etse, bugün bu kulübün kazandığı en büyük başarı da yoktu.
eğer başarı-başarısızlık kriterimiz, ne olduğu belli olmayan, öznel değerlendirmelere son derece açık "
iyi futbol" oynamamamız ise orada da söyleyecek bir-iki kelamım var. 10 galatasaray taraftarına "son 10 senede en iyi top oynadığımız sezon hangisi" diye sorsak dokuzundan ilk söz olarak
2011-12 sezonuyla ilgili övgü duyarız. o sezon kafamızda yer eden pres oyunu oynayan
4-4-2'nin yerleşip kökleşmesi
12. hafta sivasspor maçı. 4 maçta 5 puan alabildiğimiz bir ocak ayı buhranı var, etti 15 maç. süper finalin son 3 maçının ikisi kötü, şampiyonluğun geldiği fenerbahçe maçı da o sezonki kimlikten uzak. hepsini derleyip toplayınca 40 maç süren bir sezonun 17-18 maçı neredeyse "iyi oyun" diye değerlendirdiğimiz kıstastan uzakta. bu örneği, iyi futbol dediğimiz şeyin tüm sezona yayılmış olmasını beklemenin hata olduğunu, 'iyi takım'ın tüm maçlarını iyi oynayan takım değil, sezonun ana gövdesine planlı ve tekrar edilebilir bir oyun ortaya koyan takım olduğunu anlatabilmek için veriyorum. ve bu bağlamda,
2017-18'in ikinci yarısında n'diaye'nin satışı ve fernando'nun sakatlığı döneminde eldeki malzemeyle pragmatik ve gayet iyi futbol oynadığımızı,
2018-19'un ikinci bölümünde şampiyonluğu ilan ettiren ve 13 galibiyet 4 beraberlik alınan 17 maçlık periyotta,
19-20'de pandemi kesene kadarki o muhteşem seride,
20-21'de sezon başlangıcında, ocak-şubat döneminde yakaladığımız seride ve sezon sonunda gayet "iyi" olarak nitelenebilecek oyunlar oynadığımızı düşünüyorum. tüm bu bahsettiğim iyi sekanslar hoca'nın bizi alıştırdığı standartların altında olabilir ama bunun da dile getirilme yöntemi yangınlar çıkarmak olmamalı.
hoca'yı bu 3.5 sezonun kötü diyeceğimiz yanlarından tamamen münezzeh tutuyor değilim. duygusallıkla, henüz vakti gelmemiş hayallerin verdiği aceleciliklerle, inat sınırına yaklaşan idealistliğiyle, dışarıdaki düşmanla uğraşmanın en iyi yönteminin içeriye dönüp en iyi bildiği işi yapmak olduğu noktasını es geçerek yaptığı bir dolu hata vardır elbette. ama bütün bu konularda saldıranlar öyle saldırıyor ki savunasım, savunanlar öyle savunuyor ki eleştiresim geliyor. kimilerinin çizmeye çalıştığı; her kusurdan ırak, iyi ne varsa yapan, kötü ne varsa onun dışında gelişen fatih terim imajı tabii ki benim için de rahatsız edici. ama doğrusuyla yanlışıyla bir çuvala atılıp "eleştireceksen böyle, savunacaksan şöyle" diye sunulan paket programları kabul etmek zorunda da değilim. hoca'nın oynatmaya karar verdiği oyunu sevmiyorum, maç içi diziliş değişikliklerinde fevri davrandığını düşünüyorum, makamından daha büyük isme sahip olmasından ötürü edindiği hasımlarıyla kavgasının makamının gereklerini yaparken verimliliğini düşürdüğünü gözlemliyorum.
avrupa'da makasın açıldığı söyleminden korkunç rahatsızım, hiç yakıştıramıyorum. ama tüm bunları görüyor olmam bu adamın 3.5 yıldır 3 kişiyle yönetilen,
finansal fair play çerçevesinin dışına çıkamayan bir kulüpte, "transfer konusunda fikir ayrılığı yaşıyoruz" dedi diye başkanı tarafından "burası felsefe külübü değil, fikir ayrılığı olursa yol ayrılığı olur" diye tehdit edilen, satılmasını istemediği oyuncular zaman zaman satılan, alınmasını istediği oyuncular zaman zaman alınmayan bir konumda çalıştığını da görmeme engel olmuyor. evet, fatih terim aciz, edilgen bir figür değil. ama karizmasının bize hissettirdiği kadar muktedir bir figür hiç değil.
bu 3.5 senede hoca'yı -haklı olarak- en çok eleştirdiğimiz konu
2019 yazında n'zonzi'li, babel'li, emre mor'lu kadro planlamasıydı. onda da adam daha kasım 2019'da hatasını kabul etti ve "futbolcuların geçmişine değil geleceğine yatırım yapmalıyız" dedi.
finansal fair play şartlarından ötürü kiralama formüllerine gitme zorunluluğunu, o yaz zaten takımda bulunan
luyindama haricinde kimseye bonservis verilemediğini falan da es geçiyorum. hatasını 3 ay geçmeden kabul edip sonrasında da o doğrultuda hareket etmiş, bir sonraki sezona (2020-21) en kritik mevkilerini devşirme oyuncularla doldurmak zorunda kalmış, taraftarın hayal bile kuramadığı ortamda sezonun ilk maçından önce yaptığı "
galatasaray her şartta yarışır, pes edecek değiliz" minvalindeki demeciyle kafayı kaldırtmış, devre arasında kahir ekseriyeti geleceğe matuf hamleler yaptırmış ve günün sonunda da 2 averajla şampiyonluk kaybetmiş adamı dönüp dönüp "
babel,
n'zonzi,
seri, kadro mühendisliği" diye vurmanın neresinde insaf var? ve sizin, size en büyük mutlulukları yaşatan efsanenize tanıdığınız kredi, dördüncüsünü kazanacağınızdan emin olduğunuz 3 maçlık kötü periyotta "toparlar imparator be, beton yetmez" diyerek retivit-fav kovalamaktan mı ibaret?
galatasaray'dan bağımsız ya da galatasaray'a rağmen
fatih terim o koltukta otursun gibi bir derdim vallahi yok, billahi yok. hatta bu tahammülsüzlüğü, hadsizliği ve edepsizliği gördükçe hatıralarımızda müstesna yere sahip kimsenin bu kulüpte görev almasını istememeye başlıyorum. yine canım yanar ama hagi'ye, fatih hoca'ya söylendiğindeki kadar değil. ama galatasaray'ın, bırakın başarıyı başarısızlığı, var olma-yok olma mücadelesinin içinde olduğu, bir yeniden yapılanmaya, komple silkinip ayağa kalkmaya mecbur olduğu günlerde, böyle büyük bir tecrübeden ve yetenekten mahrum kalmanın ahmaklık olacağını düşünüyorum. galatasaray'ın iyiliğini benim düşündüğümden daha fazla düşündüğünden, hata yaptığında sen ben kızmadan önce en sert şekilde kendisine kızdığından emin olduğum, "bir kez bile yan yana gelmeden onu çok iyi tanıdığım" birinin orada olmasının verdiği güven hissinden mahrum kalmak istemiyorum.
haddinden fazla uzayan sözü tamamlamadan
manchester city twitter hesabından yayınlanan antrenman fotoğraflarındaki skandaldan da bahsetmek istiyorum. fıskiyelerle oynayan futbolcular, topun üzerine oturmuş yeni transfer
scott carson, türlü şaklabanlıklar... bu
guardiola ya idmanları boş geçen beden dersi tarzında geçiştiriyor ya da çok değerli manchester city taraftarlarına "bakın biz çok çalışıyoruz" mesajı vermesi gerektiğini bilmiyor. o bütçelere cl'yi de alamadı zaten, torunu yoktur da gitsin yeğen falan sevsin.
söz buraya kadardı. başlarken hiç iyi hissetmediğim, bitirirken kötü hislerimin dağıldığını fark ettiğim bu uzunca yazının ardından insanın kendini ifade edebilmesinin ne büyük nimet olduğunu bir kez daha anlıyorum. umarım ifade etmek isteyen ve edemeyen başkalarına da tercüman olabilmişimdir.
inanıyoruz, güveniyoruz, yanındayız. her zaman...