resim
Erman Toroğlu
Görev:Eski Hakem
Yaş:75
Uyruk:Türkiye
Görev Aldığı Maçlar
  • 1204
    yine bir takım oyunu* programında yargı dağıtmaktadır. böyle pek kuru bir entry oldu ama söyledikleri yazılınca anlamını ve etkisini yitirecek şeyler. kısaca belirmek gerekirse; trabzonspor'un 7 mart 2020 gaziantep fk trabzonspor maçından sonra yaptığı hakem bildirisi üzerine. hem stüdyodakilere hem de zamanında galatasaray'ı biçen hakemleri kollayan bildiri yayınlayanlara fena giydirdi.
    stüdyodakilerin göksel gümüşdağ'dan tırstıklarını da şak diye suratlarına vurdu. dedim ya böyle yazarak anlatılacak gibi değil, kesinlikle izlemeniz lazım.

    galatasaray'a karşı birleşen brütüs'ler, işin içine menfaatleri girince nasıl da birbirlerine girdiler.
  • 1205
    --- alıntı ---
    bizler; mhk tarafından son üç karşılaşmamıza abdulkadir bitigen, yaşar kemal uğurlu ve halis özkahya’nın neden atandığını bilmekteyiz! merkez hakem kurulu’nun ve onların arkasında duran süper lig’deki bir kulüp başkanının sinsice yaptığı tüm planların da farkındayız

    --- alıntı ---

    trabzonspor'un bugünkü bildirisinde bahsettiği kulüp başkanının göksel gümüşdağ olduğunu iddia etti az önce a spor'daki takım oyunu pozisyonunda. ben ali koç olduğunu sanmıştım.
  • 1206
    eve geldim, tv'yi açınca kendisini gördüm.
    baktım 15 mart 2020 trabzonspor başakşehir maçının hakemi fırat aydınus ve var hakemine saydırıyor.
    trabzonspor'un 100% penaltısını vermeyen hakeme operasyon yapıyorlar diyor.
    göksel gümüşdağ bunlara arka çıktığı için, başakşehir'i kolluyorlar diyor açıkça...
    yayını terk edip gitti, yazıklar olsun böyle düzene diyerek.
    erman toroğlu gemileri yakmış.
    artık susmuyor tamamen, bütün pislikleri söylüyor.
    yakında görmeyiz onu da tv'de...
    operasyon 15 mart 2020 galatasaray beşiktaş maçında da devam ediyor.
    galatasaray hakemler tarafından mahvediliyor, 100% penaltısı yine verilmiyor.

    haram bunlar haram ey başakşehir yapılanması, haram!
  • 1210
    özellikle 2004-2008 arası dönemde peak'in de peak'inde olan abimiz.

    hakemliği bırakır bırakmaz o yıllarda yeni yeni açılan özel kanallarda boy göstermeye başlamıştı. rtük kurulmamış olsa da televizyona çıkmanın, televizyonda konuşmanın iyi kötü bir ağırlığı olan zamanlardı. 1994'te hıncal uluç ile kale arkası isimli efsanevi programla başlamıştı prime time kariyerine. 1996'da, türk spor televizyonculuğunun özel kanallardaki kurucusu şansal büyüka ile maraton programına başladı. 2004 yılına kadar show tv ekranlarında 8 sene devam etti bu ekol olmuş program. bizim stadyum, telegol gibi nice örnekleri türedi.

    2004-2005 sezonuna girerken lig tv ve trt ortaklığı almıştı yayın ihalesini. bu sayede haftada bir maç trt'de yayınlanıyor, özet görüntüleri 45 dakika, maç tekrarları da birkaç gün sonra trt ekranlarına geliyordu. hal böyle olunca yıllardır özet görüntülerini kullanmanın avantajıyla rakiplerine fark yapan maraton biraz da trt'deki muadiline kıyak amaçlı lig tv'de geçti.

    o uzun yıllar sonunda şifreli yayına geçince adeta 10 sene içinde tuttuğu ne varsa serbest bıraktı erman hoca. neredeyse her programda birkaç efsane replik ya da anektod kazandırıyordu literatüre. günümüzde televizyonlarımızda dönen futbol programlarındaki olanca seviyesizliğe ve rahatlığa rağmen erman toroğlu'nun o 2004-2008 arası dönemdeki performansına yaklaşabilen yoktur. şimdilerdeki zorlama fener düşmanlığına nazaran önüne gelen herkese aynı doğallıkta sallayabiliyordu, taşak muhabbeti konusunda aşırı rahattı, şansal büyüka ile uyumu ve ona tanınan serbestlik sayesinde gerçekten bir yıldız güveniyle konuşuyordu. başka program partneri de olmayınca, hatta program onun performansı üzerine kurulu olunca pek çk efsnevi one-man show'a imza atmıştır.

    yeni neslin onu tanıdığı aspor performansı o yıllardakine göre solda sıfır kalır. gerçi hem zaman değişti, hem fenerbahçe ile arasında kan davası var, hem de hoca 70'ine dayandı artık...

    allah sağlık, sıhhat, ömür versin.

    ama gerçekten o yıllardaki erman toroğlu'nun yanına yaklaşabilen türk televizyon performansı yoktur. ahmet çakar 2006-2010 arası kendince yaklaşmaya çalıştıysa da başarılı olamamış, bir yerden sonra bırakmıştır zaten işin peşini...
  • 1213
    meyve ve sebze satmanin, bildigi dogrulari menfaat icin satmaktan cok daha zor ve cok daha az para eden bir is oldugunu dusunursek, bazen hinci oldugu kurumlara fazla yuklense de, ulkedeki ender yorumculardan birisi oldugunu ve 'yenilmesine' musaade etmememiz gerektigini gorebiliriz.

    bizi yerden yere vursa da.

    unutmayin bu adam cikardi zorlu gorusmelerini ortaya.
  • 1214
    birçok konuda elestirilebilir, hatta yillarca lig tv'de "pozisyon yorumculugu"nu ve hakem kararlarini ön plana çikarip futbolun kendisini unutturarak ülkemizdeki toksik futbol ortamina katkida bulunmustur. yalniz ne dersek diyelim kiçi basi ayri oynamayan ender spor yorumcularindandir, pek hesap yapmaz, direkt ve cesurdur. bu nedenle sahsen kendisine saygi duyuyorum. ayrica üç farkli kariyerde (futbolculuk, hakemlik ve yorumculuk) tepeye tirmanabilmesi de bence saygiyi hak etmektedir.
  • 1216
    önce "zorlu'da ligi dizayn mı ettiniz" dedi.

    https://www.sabah.com.tr/...gi-dizayn-mi-ettiniz

    sonra yusuf namoğlu ile görüşme yayınladı.

    https://www.fotomac.com.tr/...-gibi-deftere-yazdim

    avrupa'da yaşansa herhalde bu konular futbol dünyasında gündemden düşmezdi. burada ise gayet normalmiş gibi davranılıyor. kulüplerin bu işlerin peşini bırakmaması gerekir diyeceğim ama diğer kulüplere zerre güvenmiyorum. umurumda da değiller. bu işlerin peşini galatasaray'ın bırakmaması gerekir. bırakmayacak olan kişi yalnız başına terim de değildir, yalnız başına cengiz de değildir. camia bu işin peşini bırakmayacak. genel kurulda ezbere muhalefet yapmaya benzemez bu işler. yönetim de, genel kurul da hesap soracak bu saçmalıklara sebep olan tff'den ve mhk'den.
  • 1218
    alttan alta trabzonspor yolu yapan hakem eskisi, spor yorumcusu.

    bugün dileyen dilediğini yazsın, söylesin, sezonun kritik noktalarında trabzonspor için nasıl yorum yaptığını hep birlikte göreceğiz.

    hepsini bir kenara bıraktım, bırakın galatasaray futbolcusu olmasını, bir adama evlenmeden önce yayında, "ümit bütün golleri bu gece attı. yarına gol kalmadı" diyen birine övgüler dizilmesi çok garip.

    tam denize düşen yılana sarılır hesabı..

    çalıştığı kanal ve gazete kendisi hakkında az çok fikir verir.
  • 1219
    birçok olaya politik yaklasildigi gibi kendisine de çoğu zaman çalıştığı kanal üzerinden karakter oylaması yapiliyor. piyasada fenerbahçe lobisine karşı en sağlam ve korkusuz duran adam. yeri gelir bize de laf söyler ama trabzonspor, beşiktaş ve diğer kulüplere de söyler. doğru bildiği yanlışlar olabilir ama doğrularını eğip bukmedigini düşünüyorum.
  • 1221
    galatasaray hakkında haksızken yanlış konuştuğu olmuştur, haklı olarak çok eleştirdiği de olmuştur.

    lakin benim pencerem şu;

    geçmişte bu adamın da medyanın satılık kalemlerinden olabileceğini düşünürdüm. ama güncel türkiye'de, aspor gibi bir kanalda, koç gibilerin ipliğini pazara çıkarma işlemini öyle parayla falan yapamazsınız. anında alırlar.

    son dönemde ciddi takdirimi kazandı ve düşünce tarzım hep bildiğini söyleyen bir adam olduğu yönünde evrildi. haksızsa da, haklıysa da bildiğini söylüyor, ve bunu yaparak aspor gibi bir kanalda ekmek bulabiliyor olması, hatta tutuklanamıyor olması takdire şayan.

    yoksa o zorlu görüşmesini levent tüzemen falan açığa çıkarsaydı, ne tüzemen kalırdı ne o spor programı.
  • 1223
    kendisiyle ilgili oldukça ilginç ve hüzünlü bir anım var. müsaadenizle anlatmak isterim değerli sözlüktaşlarım.

    vaktiyle asmalımescit taraflarında babamın pazarları uğradığı bir meyhana vardı. herhalde eski bir rum meyhanesiydi de sahibi el değiştirmişti, geçmiş zaman adı aklımdan çıkmış. zati meyhane de artık kapanmış gitmiş. bu bahsettiğim senesi 2011 veya 12. bir defasında ankara'dan üniversite arkadaşım osman istanbul'a gelmişti ve birkaç gün bizde kalmıştı. babam da gelin sizi bir yere götüreyim diye bizi alıp bu meyhaneye götürmüştü.

    meyhanede bütün masalar dolu, bir tanesi boş. masanın müdavimi, her pazar gelip orada ufak ufak demlenen "başkan" lakaplı bir abi. her pazar aynı yere oturuyor, onun masasını da başka kimseye vermiyorlar. ulan filmde miyiz diyor osman, sen diyorum angara bebesisin, anlamazsın, eski istanbul adetleri bunlar. neyse efendim, bu başkan'ın babamın da yakın arkadaşı olduğunu o anda öğreniyorum. babam da pazarlaraı başkan'ın yanına uğruyor bu meyhaneye. başkan'ın lakabı vaktinde bir dönem amatör bir spor kulübünün başkanlığını yapmış, oradan geliyor.

    o zamanlar kapalı mekanda sigara yasağı diye bir şey yok tabii, sigara dumanından ne mezeleri seçebiliyorum ne de duvarın köşesine, üst tarafa koyulmuş küçük televizyondaki maçta kimin oynadığını. tatsız bir süper lig gündüz maçı belli ki. zemin futbol oynamaya hiç müsait değil.

    başkan ilginç bir adam. bazı insanlar vardır, öylesine büyük bir sıkıntının içine düşmüşlerdir ki, hiçbir şey onları bu sıkıntıdan uzaklaştıracak kadar ilgilerini çekmez. başkan da öyle birine benziyor. gülümsemeyi unutmuş birine... konuşmaktansa rakısını yudumlamayı tercih ediyor. biz kim bilir hangi çocukça derdimizi anlatırken de dinliyor, dinliyor dinlemesine de aklı başka yerde sanki. bir ara müsaade isteyip ufak su dökmeye gidiyor. o sırada babama soruyorum, nesi var? torunu diyor, çok hasta, birkaç defa ameliyat da olmuş ama pek bir şey değişmemiş. gelsin de o anlatsın, diyor. demeye kalmadan geliyor başkan da. osman soruyor, abi sanki bir derdiniz varmış gibi, paylaşmak ister miydiniz? başkan derin bir off çekip anlatmaya başlayacakken küçük televizyondan "goooool" sesi. samsunspor öne geçiyor, gol bance. o sırada yan masalardan birinden tanıdık bir ses "s.kicem sizin oynayacağınız topu" diye haykırıyor. lan diyorum içimden, kim ankaragücü-samsunspor maçında sinirlenir ki? diğer masalardakiler maça bakmıyor bile. düşüncemi dağıtıp tekrar başkana odaklanıyorum.

    başkanın anlattığına göre torununda doğuştan gelen bir genetik hastalık var. çocuğu günden güne eriten bir hastalık, ameliyatlar tedaviler fayda etmiyor. bütün aile perişan, gözlerinin önünde çocuk ölüyor. babam bir sigara daha yakıyor, birer tane de osman'la bana uzatıyor. yok diyorum baba ya, içmiyoruz biz. lan diyor, başlatma babana, çocuk mu kandırıyosunuz? utana sıkıla birer sigara da biz yakıyoruz. babamın yanında ilk defa sigara içişim. derken bir "goool" sesi daha. samsunspor ikiyi buluyor, gol ekigho. ardından aynı tanıdık ses ve bir küfür daha: "sizi topçu diye oynatanın a. koyim". sesin geldiği yöne doğru bakıyorum, dumanlar içinde iri yarı bir silüet. yanında gençten, bizim yaşlarda bir çocuk, bira içiyorlar. osman'a bakıyorum, şüpheli gözlerle bana bakıyor o da. bu adamı kesin tanıyoruz. başkan hikayesine devam ediyor.

    çocuk hasta ama dertler bununla da bitmiyor. bir gün bir yere gitmek için başkan'ın oğlu arabasını istiyor, yanında başkan'ın damadı da var, hasta olan çocuğun babası. başkan ben bırakırım sizi oğlum, diyor. oğlu üsteliyor, yok baba diyor, ben süreyim. hem biraz pratik olsun bana da. sarıyer taraflarında bir yerlerde giderlerken oğlan direksiyonun kontrolünü kaybediyor. şaranpole yuvarlanıyorlar... ikisi de hakk'ın rahmetine kavuşuyorlar. hem oğlunu hem damadını kaybediyor başkan. evlat kaybının acısının tarifi yok gençler, diyor. alkol de etkisini yavaş yavaş göstermeye başlamışken, biz artık gözyaşlarımızı tutamıyoruz tabii. bu nasıl hayat böyle? bu nasıl hikaye böyle? bu adam ayakta kalacak gücü nasıl buluyor? babama bakıyorum, gözlerini kaçırıyor, maçı izlemeye çalışıyor. başkanın gözler de nemli haliyle. o esnada 3. golü de buluyor samsun, öbür masadaki ankarügüçlü artık iyice zıvanadan çıkıyor: "hakem gibi senin de g.tüne girsin!". bir yandan başkanın hikayesiyle çökmüş, bir yandan bu tanıdık sesin sahibini çıkarmakla meşgul halde büyük bir yudum alıyorum rakımdan.

    derken osman, hafif çakırkeyf, hafif çekingen, beni diyor, babam küçük yaşta terk etmiş. baba sevgisi nedir bilmeden büyüdüm. şimdi almanya'da, ara sıra konuşuyoruz, ama konuşmak da istemiyorum pek. ben eminim, oğlunuz sizin gibi onu seven, ona sahip çıkan bir babası olduğu için gurur duyardı. ulan diyorum içimden, osman, sanki halimiz yeteri kadar harap değilmiş gibi, bir de sen bitirdin bizi. başkan osman'ın sözlerini duyunca daha bir içli içli ağlıyor. babamsa öte yanda gözyaşlarını bir peçeteye silmeye çalışıyor. benle osman zaten hepten su koyuvermiş haldeyiz artık. o esnada rakının kalanını dikip başlıyorum konuşmaya. yıllar, diyorum, yıllar oldu babama bir tarafa sarılmadım. bir defa bile iyi ki varsın babam, beni okutuyorsun, beni adam ediyorsun demedim. tutuyorum dönüp babama sarılıyorum. başkan diyor, sarıl oğlum, hala fırsatın varken sarıl tabii, keşke ben de bir kere daha sarılabilsem oğluma. biz dört adam rakı sofrasında salya sümük ağlarken garson çekinerek yaklaşıyor, abi diyor, bir arzunuz var mıydı? başkan diyor, çocuklara köfte möfte bir şeyler getir.

    o sırada maçta devre arası olmuş, osman kulağıma eğiliyor, aga diyor gel bir dışarı çıkıp hava alalım, giderken de şu yan masadaki adamın kim olduğuna bakarız. evet, şimdiye dek tahmin etmiş olduğunuz gibi erman toroğlu. biz geçerken sanki bir tanıdığı görmüşüz gibi küçük bir kafa hareketiyle selam veriyoruz. o, iki tane genç adamın niye ağladığına anlam verememiş halde selamımızı alıyor, yanındaki çocuğa dönüyor. bak, şunlardan da ye, oğlum diyor.

    dışarda ciğerlerimize biraz oksijen çekerken osman, ulan olaya bak be, diyor, gel de unut unutabilirsen.
App Store'dan indirin Google Play'den alın