20
galatasaray şampiyon
büyük sıkıntılarla, çalkantılarla biten 2010-11 sezonundan sonra ertesi yıl galatasaray şampiyon oldu. geçen sezon ne çile çekmiştik yahu. sezona rijkaard’la başladık. rijkaard görevinden ayrılmak zorunda kalınca yerine hagi geldi. bir türlü takım toparlanamamıştı. stad açılışındaki olaylar, taraftarın en sevdiği yöneticilerden olan adnan polat’ın başkan olduktan sonra hızla itibarını kaybetmesi ve sonunda devrilmesi geçen sene galatasaray camiasını girdaptan girdaba sürüklemişti. taraftar bu dönemde basketbol takımı ve oktay mahmuti’ye sarılmıştı.
ünal aysal göreve geldiğinde yanında bülent tulun’u da getirdi ve taraftarda yeni bir adnan sezgin vakasıyla karşılaşacağımız endişesi başladı. takımın başına camianın büyük ısrarıyla fatih terim geldi ve hoca florya’da ipleri eline aldı. hoca’nın karakteri gereği bazen yöneticilerle de çatıştı. bunun çok ciddi boyutlara geldiğini de biliyoruz. sanırım bu aşamada ünal aysal’ın yöneticilik becerisini takdir etmek ve hakkını vermek zorundayız. galatasaray’ın öteden beri geleneği olan ama son yıllarda erozyona uğrayan “kol kırılır, yen içinde kalır” anlayışı bu sezon geri geldi. sezon başında fatih hoca köstebeklerden şikayet ediyordu, sanırım köstebeklerin yuvalarına biber gazı sıkıldı.
yeni bir takım kuruldu. fatih hoca hep yaptığı gibi bir takım iskeleti kurdu ve ısrar etti. yine hep yaptığı gibi yedekleri de hep hazır ve motive tuttu hoca. geçen sezonlarda takıma büyük sıkıntı veren kondisyonsuzluk ve çabuk sakatlanma, sakatların geç iyileşmesi sorunları teknik kadro ve sağlık ekibinin yenilenmesiyle aşıldı. dikkat edin, bu kadroları fatih hoca kurdu.
takım iskeletine baktığımızda geçen seneki ilk 11’den sadece hakan balta’nın bu sene de ilk 11’de olduğunu görüyoruz. kaldı ki balta hep söylediğimiz kalitesinin yanında son 3 sezonu berbat oynayarak geçirmişti.
böyle bir kadro kurup şampiyon olmak büyük, çok büyük başarıdır. normal sezon bittiğinde galatasaray en yakın rakibinden 9 puan ve ikili averaj ve genel averajda çok öndeydi. play-off’a girilirken puanlar yarıya indi. bu dönemde kulübün ve fatih hoca’nın “biz zaten şampiyon olduk” demesi konsantrasyonu bozdu. zaten normal sezonun son haftalarında konsantrasyon sorunu belli oluyordu ama takım kalitesiyle maçları kazanıyordu. deplasmanda 2-2 biten fenerbahçe maçından sonra takım tatile çıktı. zaten şampiyon olduk muhabbeti uzayınca play-off’da da konsantrasyon sorunu devam etti. kesinlikle hak verdiğim şekilde rakipleri vuralım geçelim, uzatmayalım yaklaşımı işi son maça kadar taşıdı. bu kadar strese gerek yoktu ama içerde fenerbahçe’nin maç kazanması da hesapta yoktu. zaten bir bir futbol mucizesidir o maç. benim düşünceme göre, aslında play-off galatasaray’ın ve fatih terim’in de elini rahatlattı sezon içinde. yeni kurulan bir takım berbat geçen sezonlardan sonra play-off’a büyük puan farkı olmadan girdiği sürece başarılı sayılacaktı. play-off asıl hedef haline gelince ve şampiyonluk baskısı takımın üzerinden kalkınca takımı futbol olarak da iyileştirme şansı doğdu. kadro seçimini de etkiledi bence. örneğin semih kaya şampiyonluk baskısı olmasaydı takıma girmesi bu kadar kolay olmayabilirdi. daha önce örnekleri var; genç oyuncu sakatlık ve cezalar sebebiyle bir maç forma giyer, iyi de oynar ama sora yine takımın tecrübelileri, papazları formayı geri alır. fatih hoca elbette cesaretli bir teknik adam ama yine şampiyonluk baskısı olsaydı böyle davranmayabilirdi (davranmazdı değil). aynı şekilde emre çolak’ın forma bulması da bu açıdan değerlendirilebilir.
devre arasında önemli transferler istedi fatih hoca, çeşitli sebeplerle olmadı. o zaman da bu takımın ligi kazanması için transfere ihtiyacı yok yazmıştım. ama seneye şampiyonlar ligi için kaliteli transferler şart. umarım uefa sapla samanı ayırır da galatasaray’ın önü kesilmez.
rakiplerden kadrosu oturmuş olan fenerbahçe şike soruşturması sebebiyle hem oyuncularını kaybetti hem de kafası karışıktı. bunlar dezavantaj gibi duruyor. eğer burası barı avrupa’da bir ülke olsaydı dezavantaj olurdu. taraftar kulübünü ve kendisini rezil edenlere sırtını dönerdi ama burası türkiye ve orası da fenerbahçe. asla yanlış yaptıklarını kabul etmeyen, kuralların sadece kendi işlerine geldiği gibi uygulanmasını isteyenlerin kulübü. bugüne kadar hep böyle alıştıkları için. fenerbahçe camiası kenetlendi. doğrusu fenerbahçe yöneticileri bu dönemde taraftarını müthiş kullandı. yanlışa yönlendirerek, kendi yaptıklarını ört-bas ederek ama iyi kullandı. gerçekleri gizlediler, çarpıttılar, yalan söylediler ve takım ile taraftar kenetlendi. zaten oturmuş bir kadrosu vardı fenerbahçe’nin, sezonu aslında 9 puan geride bitirdiler ama play-off’ta puanların yarıya inmesiyle bir şans yakaladılar. yine aynı şans asy arenadaki maçta tekrar ortaya çıktı ve maçı kazandılar.
beşiktaş hem teknik hem de idari olarak çok kötü yönetilerek türkiye’nin belki de en tehlikeli hücum gücüne rağmen yerlerde süründü. beşiktaş eskiden her sene 4-5 tane stoper alırdı, bu sene onu da yapmadılar. yıldırım demirören de beşiktaş’ı bırakıp türk futbolunu haşat etmeye soyundu. fakat adam becerikli. bence bir firmanızın tasfiyesi işi falan varsa demirören’le anlaşın. gerçi sonunda şirketin ve kendinizin varlıklarının en az 10 katı civarında ceza ödersiniz ama işi(nizi) hızlı bitirir.
trabzonspor’un da kafası karışıktı. önce avrupa ligine gitti. sonra şampiyonlar ligine devam etti. sonra tekrar avrupa liginde devam etti. geçen senenin şampiyonu olacaklar mı, şampiyonluk kupasını alacaklar mı iyice çorba oldu. fenerbahçeyle büyük bir kapışma yaşadılar. zaten trabzondaki son iki maçta gördük ki, durumlar vahim. geçen sene şampiyonluk kovalayan takım çok zayıfladı. nedendir bilinmez?
türkiye futbol federasyonuna gelsem mi gelmesem mi tereddütteyim. herkesin bildiklerini ve defalarca yazdıklarımı bir daha yazmak istemiyorum. ama gerek mehmet ali aydınlar gerekse de yıldırım demirören nasıl yönetilemez, nasıl çarşafa dolanılır konusunda kitap yazılacak kadar iş yaptılar veya yapmadılar. üniversitelerde derse değilse de mesela “yönetim ve organizasyon” dersinde bir konu olarak işlenebilir, hakkında tez yazılabilir. öyle berbat işler yaptılar.
adamlar “şike sahaya yansımadı” diye bir şey uydurdular yahu. merak ediyorum bu nasıl oluyor? futbolcuyla konuşuluyor, reddedilmeyen tapeler var, ve maç o konuşmalarda istenen şekliyle sonuçlanıyor. bunun nesi sahaya yansımamış yahu. ayrıca sahada şike yapılıp yapılmadığını daha önce böyle şeyler yaşamış, bu işin kurtları ile şike yapanlardan başka kimse maçı izleyerek çözemez. ben size 35-0 biten maçta yenen bütün golleri “futbolda böyle şeyler var” klişe dosyanın altına kaydedebilirim. o kadar basit ki. bu yüzden, şikeyi sahayla ilişkilendirmeye çalışmaksızın, bütün girişimlerin şike olarak cezalandırılması şarttır. bunu ben de kafama göre söylemiyorum ki, bütün dünya böyle kabul ediyor. ceza sahası içinde çelme takmaya teşebbüs de penaltıdır gençler, ama bizim hakemler nasıl o penaltıyı çalamıyorsa, yöneticilerimizde bu cezayı veremiyor.
bir gün başka şey söylediler, diğer gün başka. fenerbahçe yöneticileri de aynı şekilde. 58 değişsin, yok değişmesin sonra yeniden değişsin. cas davası namusumuzdur deyip üç ay sonra davayı çektiler. falan filan. sonra da nihat özdemir çıkmış televizyona taraftarının çıkardığı olaylardan dolayı galatasaray’ı suçluyor. yuh ! biliyoruz olmadığını ama azıcık ya çok değil azıcık izan olur insanda be kardeşim. ne yapmış galatasaray yönetimi? şike gibi futbolun en büyük suçunu işleyenlerin ve kulüplerin cezasız kalmaması için konuyu hep takip etmiş. hep söyledim yine söylüyorum; galatasaray yönetiminin öncelikli hedefi galatasaray’ın şampiyonlar ligine gitmesinin önünün tıkanmaması. şike mevzusunun içerideki yansımaları konusunda çok ısrarcı değiller. mesela fenerbahçe’nin küme düşürülmesi galatasaray’ın da ekonomik olarak zorda kalmasına sebep olabilir. galatasaray’da parayı yöneten adamlar bu konuya biraz da böyle bakıyor. gerçi yönetim içinde de bu konuda fikir ayrılığı var sanırım ve galatasaray’da son sözü başkan söyler. ama artık ilk başlardaki gibi “bu ateş üfleyerek sönmez” demiyor, diyemiyor. nitekim ateşi bırak, futbolun içinde bomba patladı.
gelelim sezonunun finaline. play-off’ta asy arenada hiç maç kazanamadık. trabzon ve beşiktaş’la berabere kaldık fenerbahçe’ye yenildik. maçların sonunda binlerce galatasaraylı 1950 dünya kupası finalindeki brezilya-uruguay maçını andırır şekilde tribünlerde çöktü kaldı. kimse eve geri dönmek istemiyordu. hele ki fenerbahçe yenilgisi. tek kaleden öte bir maç oynanmış ama yenilmişti takım.
doğrusu galatasaray taraftarının yıllardır içinde biriken fenerbahçe’ye karşı kazanamama endişesini gidermek için son hafta bilinçli bir çalışma bile yaptım. ne kadar işe yaradığı tartışılır, yeterince sahaya yansımamış olabilir tabii. ama hem geçen sene 0-0 bu sene 2-2 biten fener deplasmanları eski yıllara oranla galatasaraylılara biraz daha güven veriyordu. öyle ya, bu sezon üç maç oynanmış istenilen ve hak edilen sonuçlar alınama da galatasaray üçünde de sahayı fenerbahçe’ye dar etmişti. bu takıma güvenmek için elimizde yeterli bilgi vardı.
ve şampiyonluk kupasını kadıköy’de alma ihtimalinin büyüsü. öyle motive ediciydi ki. nitekim takım büyük oynadı o gün. bütün oyunu kontrolü altında tuttu, fenerbahçe seyircisinin hakem ve kendi üzerinde baskı kurmasına izin vermedi, tansiyonun yükselmemesini sağladı. tereyağdan kıl çeker gibi şükrü saraçoğlu’nda şampiyon oldu.
sonrası rezalet. bu sezon alışıldığı şekilde fenerbahçe taraftarı olay çıkardı. mahkeme önüne gidiyorlar, istedikleri sonuç çıkmıyor ortalığı karışıtırıyorlar, stada geliyorlar istediklerini alamayınca her yere, her şeye saldırıyorlar. fenerbahçelileri yönlendiren başta fb yönetimi ve nasıl olduysa kanaat önderi durumuna gelen ömer çavuşoğlu, bedri baykam, lube ayar, papazın çayırı, 12numara.org, ercan saatçi, selçuk yula gibilerin verdikleri gazlar her hafta fenerlileri gerdikçe gerdi. kimse kusuruma bakmasın ama bu isimlerin koskoca çınar fenerbahçe’yi temsil etmelerini ben kabul edemiyorum. asıl gerçek fenerbahçelilerin ortaya çıkmaları lazımdı ama ne demişler “kötü para iyi parayı kovar”.
galatasaray taraftarıyla, yönetimiyle, teknik kadrosuyla, futbolcularıyla ve yardımcı olan diğer bütün faktörleriyle şampiyon’luğu sonuna kadar hak etti. muhteşem bir törenle de kutladık asy arena’da. bundan sonra avrupa’da başarı için çalışmak gerek.
sakin ol galatasarayli, hayat da senin şampiyonluk da….
*
büyük sıkıntılarla, çalkantılarla biten 2010-11 sezonundan sonra ertesi yıl galatasaray şampiyon oldu. geçen sezon ne çile çekmiştik yahu. sezona rijkaard’la başladık. rijkaard görevinden ayrılmak zorunda kalınca yerine hagi geldi. bir türlü takım toparlanamamıştı. stad açılışındaki olaylar, taraftarın en sevdiği yöneticilerden olan adnan polat’ın başkan olduktan sonra hızla itibarını kaybetmesi ve sonunda devrilmesi geçen sene galatasaray camiasını girdaptan girdaba sürüklemişti. taraftar bu dönemde basketbol takımı ve oktay mahmuti’ye sarılmıştı.
ünal aysal göreve geldiğinde yanında bülent tulun’u da getirdi ve taraftarda yeni bir adnan sezgin vakasıyla karşılaşacağımız endişesi başladı. takımın başına camianın büyük ısrarıyla fatih terim geldi ve hoca florya’da ipleri eline aldı. hoca’nın karakteri gereği bazen yöneticilerle de çatıştı. bunun çok ciddi boyutlara geldiğini de biliyoruz. sanırım bu aşamada ünal aysal’ın yöneticilik becerisini takdir etmek ve hakkını vermek zorundayız. galatasaray’ın öteden beri geleneği olan ama son yıllarda erozyona uğrayan “kol kırılır, yen içinde kalır” anlayışı bu sezon geri geldi. sezon başında fatih hoca köstebeklerden şikayet ediyordu, sanırım köstebeklerin yuvalarına biber gazı sıkıldı.
yeni bir takım kuruldu. fatih hoca hep yaptığı gibi bir takım iskeleti kurdu ve ısrar etti. yine hep yaptığı gibi yedekleri de hep hazır ve motive tuttu hoca. geçen sezonlarda takıma büyük sıkıntı veren kondisyonsuzluk ve çabuk sakatlanma, sakatların geç iyileşmesi sorunları teknik kadro ve sağlık ekibinin yenilenmesiyle aşıldı. dikkat edin, bu kadroları fatih hoca kurdu.
takım iskeletine baktığımızda geçen seneki ilk 11’den sadece hakan balta’nın bu sene de ilk 11’de olduğunu görüyoruz. kaldı ki balta hep söylediğimiz kalitesinin yanında son 3 sezonu berbat oynayarak geçirmişti.
böyle bir kadro kurup şampiyon olmak büyük, çok büyük başarıdır. normal sezon bittiğinde galatasaray en yakın rakibinden 9 puan ve ikili averaj ve genel averajda çok öndeydi. play-off’a girilirken puanlar yarıya indi. bu dönemde kulübün ve fatih hoca’nın “biz zaten şampiyon olduk” demesi konsantrasyonu bozdu. zaten normal sezonun son haftalarında konsantrasyon sorunu belli oluyordu ama takım kalitesiyle maçları kazanıyordu. deplasmanda 2-2 biten fenerbahçe maçından sonra takım tatile çıktı. zaten şampiyon olduk muhabbeti uzayınca play-off’da da konsantrasyon sorunu devam etti. kesinlikle hak verdiğim şekilde rakipleri vuralım geçelim, uzatmayalım yaklaşımı işi son maça kadar taşıdı. bu kadar strese gerek yoktu ama içerde fenerbahçe’nin maç kazanması da hesapta yoktu. zaten bir bir futbol mucizesidir o maç. benim düşünceme göre, aslında play-off galatasaray’ın ve fatih terim’in de elini rahatlattı sezon içinde. yeni kurulan bir takım berbat geçen sezonlardan sonra play-off’a büyük puan farkı olmadan girdiği sürece başarılı sayılacaktı. play-off asıl hedef haline gelince ve şampiyonluk baskısı takımın üzerinden kalkınca takımı futbol olarak da iyileştirme şansı doğdu. kadro seçimini de etkiledi bence. örneğin semih kaya şampiyonluk baskısı olmasaydı takıma girmesi bu kadar kolay olmayabilirdi. daha önce örnekleri var; genç oyuncu sakatlık ve cezalar sebebiyle bir maç forma giyer, iyi de oynar ama sora yine takımın tecrübelileri, papazları formayı geri alır. fatih hoca elbette cesaretli bir teknik adam ama yine şampiyonluk baskısı olsaydı böyle davranmayabilirdi (davranmazdı değil). aynı şekilde emre çolak’ın forma bulması da bu açıdan değerlendirilebilir.
devre arasında önemli transferler istedi fatih hoca, çeşitli sebeplerle olmadı. o zaman da bu takımın ligi kazanması için transfere ihtiyacı yok yazmıştım. ama seneye şampiyonlar ligi için kaliteli transferler şart. umarım uefa sapla samanı ayırır da galatasaray’ın önü kesilmez.
rakiplerden kadrosu oturmuş olan fenerbahçe şike soruşturması sebebiyle hem oyuncularını kaybetti hem de kafası karışıktı. bunlar dezavantaj gibi duruyor. eğer burası barı avrupa’da bir ülke olsaydı dezavantaj olurdu. taraftar kulübünü ve kendisini rezil edenlere sırtını dönerdi ama burası türkiye ve orası da fenerbahçe. asla yanlış yaptıklarını kabul etmeyen, kuralların sadece kendi işlerine geldiği gibi uygulanmasını isteyenlerin kulübü. bugüne kadar hep böyle alıştıkları için. fenerbahçe camiası kenetlendi. doğrusu fenerbahçe yöneticileri bu dönemde taraftarını müthiş kullandı. yanlışa yönlendirerek, kendi yaptıklarını ört-bas ederek ama iyi kullandı. gerçekleri gizlediler, çarpıttılar, yalan söylediler ve takım ile taraftar kenetlendi. zaten oturmuş bir kadrosu vardı fenerbahçe’nin, sezonu aslında 9 puan geride bitirdiler ama play-off’ta puanların yarıya inmesiyle bir şans yakaladılar. yine aynı şans asy arenadaki maçta tekrar ortaya çıktı ve maçı kazandılar.
beşiktaş hem teknik hem de idari olarak çok kötü yönetilerek türkiye’nin belki de en tehlikeli hücum gücüne rağmen yerlerde süründü. beşiktaş eskiden her sene 4-5 tane stoper alırdı, bu sene onu da yapmadılar. yıldırım demirören de beşiktaş’ı bırakıp türk futbolunu haşat etmeye soyundu. fakat adam becerikli. bence bir firmanızın tasfiyesi işi falan varsa demirören’le anlaşın. gerçi sonunda şirketin ve kendinizin varlıklarının en az 10 katı civarında ceza ödersiniz ama işi(nizi) hızlı bitirir.
trabzonspor’un da kafası karışıktı. önce avrupa ligine gitti. sonra şampiyonlar ligine devam etti. sonra tekrar avrupa liginde devam etti. geçen senenin şampiyonu olacaklar mı, şampiyonluk kupasını alacaklar mı iyice çorba oldu. fenerbahçeyle büyük bir kapışma yaşadılar. zaten trabzondaki son iki maçta gördük ki, durumlar vahim. geçen sene şampiyonluk kovalayan takım çok zayıfladı. nedendir bilinmez?
türkiye futbol federasyonuna gelsem mi gelmesem mi tereddütteyim. herkesin bildiklerini ve defalarca yazdıklarımı bir daha yazmak istemiyorum. ama gerek mehmet ali aydınlar gerekse de yıldırım demirören nasıl yönetilemez, nasıl çarşafa dolanılır konusunda kitap yazılacak kadar iş yaptılar veya yapmadılar. üniversitelerde derse değilse de mesela “yönetim ve organizasyon” dersinde bir konu olarak işlenebilir, hakkında tez yazılabilir. öyle berbat işler yaptılar.
adamlar “şike sahaya yansımadı” diye bir şey uydurdular yahu. merak ediyorum bu nasıl oluyor? futbolcuyla konuşuluyor, reddedilmeyen tapeler var, ve maç o konuşmalarda istenen şekliyle sonuçlanıyor. bunun nesi sahaya yansımamış yahu. ayrıca sahada şike yapılıp yapılmadığını daha önce böyle şeyler yaşamış, bu işin kurtları ile şike yapanlardan başka kimse maçı izleyerek çözemez. ben size 35-0 biten maçta yenen bütün golleri “futbolda böyle şeyler var” klişe dosyanın altına kaydedebilirim. o kadar basit ki. bu yüzden, şikeyi sahayla ilişkilendirmeye çalışmaksızın, bütün girişimlerin şike olarak cezalandırılması şarttır. bunu ben de kafama göre söylemiyorum ki, bütün dünya böyle kabul ediyor. ceza sahası içinde çelme takmaya teşebbüs de penaltıdır gençler, ama bizim hakemler nasıl o penaltıyı çalamıyorsa, yöneticilerimizde bu cezayı veremiyor.
bir gün başka şey söylediler, diğer gün başka. fenerbahçe yöneticileri de aynı şekilde. 58 değişsin, yok değişmesin sonra yeniden değişsin. cas davası namusumuzdur deyip üç ay sonra davayı çektiler. falan filan. sonra da nihat özdemir çıkmış televizyona taraftarının çıkardığı olaylardan dolayı galatasaray’ı suçluyor. yuh ! biliyoruz olmadığını ama azıcık ya çok değil azıcık izan olur insanda be kardeşim. ne yapmış galatasaray yönetimi? şike gibi futbolun en büyük suçunu işleyenlerin ve kulüplerin cezasız kalmaması için konuyu hep takip etmiş. hep söyledim yine söylüyorum; galatasaray yönetiminin öncelikli hedefi galatasaray’ın şampiyonlar ligine gitmesinin önünün tıkanmaması. şike mevzusunun içerideki yansımaları konusunda çok ısrarcı değiller. mesela fenerbahçe’nin küme düşürülmesi galatasaray’ın da ekonomik olarak zorda kalmasına sebep olabilir. galatasaray’da parayı yöneten adamlar bu konuya biraz da böyle bakıyor. gerçi yönetim içinde de bu konuda fikir ayrılığı var sanırım ve galatasaray’da son sözü başkan söyler. ama artık ilk başlardaki gibi “bu ateş üfleyerek sönmez” demiyor, diyemiyor. nitekim ateşi bırak, futbolun içinde bomba patladı.
gelelim sezonunun finaline. play-off’ta asy arenada hiç maç kazanamadık. trabzon ve beşiktaş’la berabere kaldık fenerbahçe’ye yenildik. maçların sonunda binlerce galatasaraylı 1950 dünya kupası finalindeki brezilya-uruguay maçını andırır şekilde tribünlerde çöktü kaldı. kimse eve geri dönmek istemiyordu. hele ki fenerbahçe yenilgisi. tek kaleden öte bir maç oynanmış ama yenilmişti takım.
doğrusu galatasaray taraftarının yıllardır içinde biriken fenerbahçe’ye karşı kazanamama endişesini gidermek için son hafta bilinçli bir çalışma bile yaptım. ne kadar işe yaradığı tartışılır, yeterince sahaya yansımamış olabilir tabii. ama hem geçen sene 0-0 bu sene 2-2 biten fener deplasmanları eski yıllara oranla galatasaraylılara biraz daha güven veriyordu. öyle ya, bu sezon üç maç oynanmış istenilen ve hak edilen sonuçlar alınama da galatasaray üçünde de sahayı fenerbahçe’ye dar etmişti. bu takıma güvenmek için elimizde yeterli bilgi vardı.
ve şampiyonluk kupasını kadıköy’de alma ihtimalinin büyüsü. öyle motive ediciydi ki. nitekim takım büyük oynadı o gün. bütün oyunu kontrolü altında tuttu, fenerbahçe seyircisinin hakem ve kendi üzerinde baskı kurmasına izin vermedi, tansiyonun yükselmemesini sağladı. tereyağdan kıl çeker gibi şükrü saraçoğlu’nda şampiyon oldu.
sonrası rezalet. bu sezon alışıldığı şekilde fenerbahçe taraftarı olay çıkardı. mahkeme önüne gidiyorlar, istedikleri sonuç çıkmıyor ortalığı karışıtırıyorlar, stada geliyorlar istediklerini alamayınca her yere, her şeye saldırıyorlar. fenerbahçelileri yönlendiren başta fb yönetimi ve nasıl olduysa kanaat önderi durumuna gelen ömer çavuşoğlu, bedri baykam, lube ayar, papazın çayırı, 12numara.org, ercan saatçi, selçuk yula gibilerin verdikleri gazlar her hafta fenerlileri gerdikçe gerdi. kimse kusuruma bakmasın ama bu isimlerin koskoca çınar fenerbahçe’yi temsil etmelerini ben kabul edemiyorum. asıl gerçek fenerbahçelilerin ortaya çıkmaları lazımdı ama ne demişler “kötü para iyi parayı kovar”.
galatasaray taraftarıyla, yönetimiyle, teknik kadrosuyla, futbolcularıyla ve yardımcı olan diğer bütün faktörleriyle şampiyon’luğu sonuna kadar hak etti. muhteşem bir törenle de kutladık asy arena’da. bundan sonra avrupa’da başarı için çalışmak gerek.
sakin ol galatasarayli, hayat da senin şampiyonluk da….
*