• 359
    veda gibi….

    futbol; ilgilenmekten en çok hoşlandığım, bu hayatta en iyi bildiğim şey. eğer gerçek dünyada ve sanal dünyada beni tanıyan binlerce insan varsa futbol yüzündendir.

    kendimi bildim bileli futbol oynarım, izlerim. 6 yaşındayken yaptığım minyatür kale teke tek turnuva bile aklımda. 70’lerin başlarında bizde televizyon yokken, bir avrupa kupası maçını pederin müdürü olduğu yurdun kantinindeki tvden maçı izlemek için, üstümde paltom, binanın dışında camdan maçı izlemem de aklımda.
    kaptan, kapo, captano hepsi aynı şey ve hepsi futbol kaptanlığından gelir. 11 yaşımdayken sokaklarda “büyük kaptan” diye omuzlara alınışımı bilirim.
    ilk galatasaray maçıma 1974’te bursa’da gitmiştim. daha önce çok maç izledim ama ilk galatasaray maçım bu; 6 ekim 1974 bursaspor-galatasaray : 0-2.
    20 sezon resmi maça çıktım. kim bilir kaç maç oynamışımdır. gittiğim hemen hemen her takımda kaptanlık yaptım.
    çok insan tanıdım, çok az düşman edindim. sahada olan sahada kalır (her şey değil tabii) nitekim. şampiyon da oldum, küme de düştüm.

    bunları hava atmak için falan yazmıyorum, tanıyanlar bilir. futbolun benim için ne kadar önemli olduğunu, ne kadar değer verdiğimi ve bana ne kadar değer kattığını anlatmak içindi.

    bundan 8-10 sene öncesine kadar ilgilendiğim diğer konu siyasetti. gazetelerden, tvlerden takip ettim. öğrenmek için bir dolu kitap okudum. sonra bir gün baktım ki; bunların hepsi hikaye. hele günlük siyaset, bana hiçbir faydası yok aksine beni gerginleştiriyor. elimde olmayan bir çok şey için tasalanıyorum. aktif olup bir şeyleri değiştirmeyi deneyeyim dedim, bezirganbaşları kapıları açmadı, dışarıda kaldım.
    haberleri izlemiyorum. bazen babamlara falan gittiğimde rastlıyorum, aradan aylar, yıllar geçmiş olmasına rağmen hiçbir şeyin değişmediğini görüyorum. hala aynı kısır çekişmeler, hala aynı ayak oyunları, hala güçlünün güçsüze baskısı. hep aynı bel altı vuruşlar.

    ve siyasetle ilgilenmeyi bıraktım. sadece sporla, aslında futbolla ilgilenmeye başladım. bazen siyasetle ilgilenmediği duyanların şaşıran ve küçük gören bakışlarına, sözlerine muhatap oluyorum. onlara diyorum ki; siyasetle spor arasında bizim gibi sıradan insanların ilgilenmesi arasında fark yok. her ikisine de müdahale edemiyoruz, hepimiz hepsinin izleyicisiyiz. eskiden spor magazin programları vardı televole gibi. haberler denen şey de tamamen siyasetin magazini.
    siyasetle ya da sporla ilgilenmek tamamen kişinin ilgi alanına bağlı. biri diğerinden üstün falan değil, birbirimizi kandırmayalım.

    bugünlerde spordan ve futboldan da nefret etmeye başladım. sahada oynanandan değil, masada, kapalı kapılar arkasında oynanandan.
    siyasetin ayak oyunları aynen futbolun içinde, özellikle bu sene. hep vardı diyeceksiniz. elbette vardı. ama hiç bu kadar utanmazca değildi. hiç değilse, azıcık da olsa sahadaki oyunun bir etkisi vardı. artık o da yok.

    bana bunları söyletenler; şike soruşturması ve ırkçılıkla mücadelede türkiye’nin sınıfta kalması.
    modern dünyada şike soruşturmalarında eldeki çok daha az kanıta rağmen cezalar verildi. yine modern dünyada eldeki daha az kanıta rağmen ırkçılık cezalandırıldı.
    biz de ise “kim yapmış” diye bir kritere göre değerlendirmeler yapılıyor. bunlar dandik, muz cumhuriyeti siyasetinin stili.
    hem suçlu hem güçlü diye bir söz var ya, hah işte, ülkenin her konusunda geçerli.
    yıllarca siyasi güç elindeki tüm olanakları kendi çıkarları için kullandı. kullanılmayan bir tek dönem yok. istediğiniz başbakanın, partinin ismini söyleyin sonuç asla değişmez. isveç miyiz lan biz?

    gelgelelim kendi çıkarı için hareket etmek futbolda hiçbir zaman bu kadar bariz olmamıştı.
    adam büyük bir holdingin (siteye reklam almıyorum) başındayken gidiyor beşiktaş kulübü başkanı oluyor, sonra onu da bırakıp tff başkanı oluyor. hem de ne zaman, ülke futbolunun başının en çok belada olduğu zaman. kendi kulübünde neyi çözmüş ki(aksine iyice çarşafa dolamış) türk futbolunu kurtarmaya soyunuyor. ilk fikirlerinden biri “kimseye ceza vermeyelim, gerekirse avrupaya gitmeyelim.”
    üstüne ülkenin başbakanı çıkıp “5 sene avrupaya gitmesek bir şey olmaz” diyebiliyor. nasıl denir bu, akıl alıyor mu?

    bir tutturmuşlar marka değeri. bunlara işletme fakültesinde hızlandırılmış pazarlama dersi aldırmak lazım. dünyaya satılmayan markanın marka değeri mi olurmuş? ha, eğer anadolu kasabalarına gider de çarşıda dolaşırsanız, orada hiç duymadığınız bir sürü soba, el aleti, mutfak robotu markası görürsünüz. fiyatlarını sorun, şaşırırsınız. ama bizim ligimiz hem dünyada tanınmayan bir lig hem de fiyatı tavanda.
    ligin devletten başka sponsoru yok yahu. spor toto. bari iddaa(bedava reklam aldım) olsaydı ismi. lige bu ismi koyanı da pazarlama dersine yazdırmak lazım.
    bu nedir biliyorsunuz değil mi, çok eskilerde kalan, en ucuz türkün türke propogandası. geçmiş siyasetçiler bunun ekmeğini çok yediler. dış dünyaya kapalı, cebinde 1 doları olanın hapse girdiği bir türkiye’ydi o. zaten azıcık olan arabalar için benzin kuyrukları, tüp kuyrukları (ürünle konunun tesadüfü de ilginç), yağ kuyrukları olan, elektriği, suyu düzenli olarak kesilen bir ülkeydi o. ama artık işler çok değişti. fakat anlaşılan kafalar değişmemiş. aferin.

    bütün bunların sonucunda, nasıl yıllar önce siyaseti takip etmeyi bırakmışsam, aynı şekilde galatasaray’ın şampiyonluğundan sonra da futbolu, en azından türk futbolunu takip etmeyi bırakacağım.

    işin doğrusu, tamamen bırakamam ama hayatımdaki yerini azaltacağım. gerçekten o kadar bıktım ki.

    sakin ol, hayat senin….

    *
App Store'dan indirin Google Play'den alın