6793
profesyonel futbolcu değilim, futbol gibi fiziğe dayalı bir iş yapmıyorum, daha doğrusu gücün, kuvvetin, zindeliğin belirleyici olduğu bir iş yapmıyorum diyeyim. futbolcu da idmanı-maçı olmadığı zaman dilediğini yapsın, içsin-dağıtsın diye de savunmayacağım, ancak aşağıda yazdıklarıma bakarak biraz samimi olmamız gerektiğini düşünüyorum. basında öyle bir kavram yok, o nedenle belki sözlükte bir kısım insana derdimi anlatabilirsem ne mutlu.
öncelikle, dediğim gibi yaptığım iş kas kuvvetine falan dayanmıyor, bildiğin ofis işi. ancak ciddi anlamda kafa patlatıyorum ve sözlük vb. yerlere de açıkçası kafamı dağıtmak veyahut dinlendirmek için giriyorum. sonuç olarak beyin de bir organımız ve gece hayatı, içki, sigara vs. gibi şeylerden haliyle etkileniyordur. ancak bulunduğum iş yerinde bizim dairede sanmıyorum ki benden daha fazla dışarıda takılan, içen, gecenin bir körü eve gelen 2-3'ten fazla kişi olsun, tüm kuruma yayınca da rakam azdır. öte yandan yaptığım işin kalitesini falan ben takdir edemem, başkaları etsin ama benim yoğunluğumda çalışan da en fazla 2-3 kişidir. diyeceğim odur ki tüm gün hemen hiçbir iş yapmadan oturup, akşam olunca çıkış saatini sektirmeden evine giden ve "düzenli" bir hayat süren yüzlerce insan var. ha var da ne oluyor, öbür gün mükemmel bir profesyonellik anlayışıyla işlerini mi yapıyorlar. hayır, yine yan gelip yatarak, ben arada fırsat yaratıp sözlüğe gireyim derken onlar bakacak sayfa bulamamaktan canları sıkılarak günü geçiriyorlar. ne benim yoğunluğumun ve yaptığım işin doğrudan bir etkisi var akşamki hayatımla, ne de onların. tekrar belirteyim, bir futbolcu ile kıyaslanmaz tabii ki benim fiziksel durumumun işime etkisi ama sanıyorum ki arda da benim kadar "düzenli"! yaşamıyordur. belli bir ölçüde kaldığı sürece kimseyi akşamki hayatı ilgilendirmez, olan kendisine olur, ona üzülürüz, futboluna "net" bir şekilde yansıdığı zaman merak etmeyin zaten onu harcamak için sıraya girenler de işi bizlere bırakmadan halledeceklerdir.
"profesyonellik" anlayışımızın ne kadar ikiyüzlü olduğunu -kendimce- belirtmek için yazıyorum bunları. üç kuruşluk aklını çalışanına dikte ettirmeye çalışan çoğu patronun yaptığı gibi sabah belli bir saatte gel, iş yoğunluğuna göre hayvan gibi çalışıyormuş gibi görün, daha iyi bir iş olanağı bulunca da vın turizm değil profesyonellik, öyle göstermeye çalışıyorlar ama kelime anlamından bile yola çıkınca 2 dakikada anlaşılacağı üzere bu değil, ilgisi bile yok. ama insanların kafasında öyle bir profesyonellik imajı yaratma çabası sonucunda, biz çalışanlar da işimize geleni kabule hazır olduğumuzdan böyle kalmış. aslen "sahip olduğu bilgi birikimi veya yetkinliği kullanarak ve geliştirmeye çalışarak işini yapma" benzeri bir şeyi biz almışız "para kazandığın mesleğe ihanet etmemek, daha fazla para için o mesleği değiştirmek" gibi çelişkili anlamlara yıkmışız. böyle olunca da türk futbolunda kendini geliştirme ve işine bağlılık konusunda örnek teşkil edecek bülent korkmaz gibilerini "amatör" diye adlandırmışız, gerçek anlamda en profesyonel davranan/yaşayan futbolcuların başında gelirken.
aynı mantığın illa ki para kazanılan bir işle ilişki kurmadan da gerçekleşmesini beklerim mesela ben. üniversiteyi sadece tutturabildiğin kadar yüksek ortalamayı tuttur, bir şekilde araya onu-bunu sok, herkesin geçtiği yollardan geç daha afili şekilde, sonrasında işe gir şeklinde gören zihniyete bakın (üniversite, okuyanlar için bir nevi futboldaki altyapıdır aslında). çevrenizdeki kaç kişi okurken "gerçek" anlamda kendini geliştirdi, kaçı çok daha iyisi olabilecekken "seme tavuk" olarak çıktı okuldan ve iş hayatına farkında olmasa da bu şekilde devam ediyor? ben bu ülkedeki en zor girilen lisede okudum, gerçek anlamda "zeki" denebilecek farklılığa sahip arkadaş çevrem oldu. ardından en zor girilen üniversitelerden birinde okudum ve hem gerçek anlamda "zeki" denebilecek farklılığa sahip arkadaş çevrem oldu hem de gerçek anlamda kendini "akıllı" zanneden ama sadece düzenin iyi adamı olabilmiş insanlarla tanıştım. bugün o çok akıllı insanlar üniversiteyi bitirdikten 10 sene kadar sonra "ales" denen sınav için mesela nasıl 60 alacağız telaşındalar, kendilerine de iyi baktıklarını düşünüyorlardır eminim.
sonuç olarak, alt/orta gelir seviyesinden gelen kendi seviyesinden gelip yükseleni ezmeyi pek sever, üst gelir seviyesindekilere fazla ses çıkaramaz. bu bizim memlekette daha da fazladır. arda turan'ı sevmeyebilirsiniz, sevmek zorunda tabii ki değilsiniz, özellikle gittikten sonra yaptığı açıklamalarına üzülebilirsiniz, ben üzülüyorum. ama erman toroğlu gibi saldırmadan önce nasıl "profesyonel" bir toplumdan arda turan'ı çıkarttığımıza bakmak daha doğru olmaz mı?
öncelikle, dediğim gibi yaptığım iş kas kuvvetine falan dayanmıyor, bildiğin ofis işi. ancak ciddi anlamda kafa patlatıyorum ve sözlük vb. yerlere de açıkçası kafamı dağıtmak veyahut dinlendirmek için giriyorum. sonuç olarak beyin de bir organımız ve gece hayatı, içki, sigara vs. gibi şeylerden haliyle etkileniyordur. ancak bulunduğum iş yerinde bizim dairede sanmıyorum ki benden daha fazla dışarıda takılan, içen, gecenin bir körü eve gelen 2-3'ten fazla kişi olsun, tüm kuruma yayınca da rakam azdır. öte yandan yaptığım işin kalitesini falan ben takdir edemem, başkaları etsin ama benim yoğunluğumda çalışan da en fazla 2-3 kişidir. diyeceğim odur ki tüm gün hemen hiçbir iş yapmadan oturup, akşam olunca çıkış saatini sektirmeden evine giden ve "düzenli" bir hayat süren yüzlerce insan var. ha var da ne oluyor, öbür gün mükemmel bir profesyonellik anlayışıyla işlerini mi yapıyorlar. hayır, yine yan gelip yatarak, ben arada fırsat yaratıp sözlüğe gireyim derken onlar bakacak sayfa bulamamaktan canları sıkılarak günü geçiriyorlar. ne benim yoğunluğumun ve yaptığım işin doğrudan bir etkisi var akşamki hayatımla, ne de onların. tekrar belirteyim, bir futbolcu ile kıyaslanmaz tabii ki benim fiziksel durumumun işime etkisi ama sanıyorum ki arda da benim kadar "düzenli"! yaşamıyordur. belli bir ölçüde kaldığı sürece kimseyi akşamki hayatı ilgilendirmez, olan kendisine olur, ona üzülürüz, futboluna "net" bir şekilde yansıdığı zaman merak etmeyin zaten onu harcamak için sıraya girenler de işi bizlere bırakmadan halledeceklerdir.
"profesyonellik" anlayışımızın ne kadar ikiyüzlü olduğunu -kendimce- belirtmek için yazıyorum bunları. üç kuruşluk aklını çalışanına dikte ettirmeye çalışan çoğu patronun yaptığı gibi sabah belli bir saatte gel, iş yoğunluğuna göre hayvan gibi çalışıyormuş gibi görün, daha iyi bir iş olanağı bulunca da vın turizm değil profesyonellik, öyle göstermeye çalışıyorlar ama kelime anlamından bile yola çıkınca 2 dakikada anlaşılacağı üzere bu değil, ilgisi bile yok. ama insanların kafasında öyle bir profesyonellik imajı yaratma çabası sonucunda, biz çalışanlar da işimize geleni kabule hazır olduğumuzdan böyle kalmış. aslen "sahip olduğu bilgi birikimi veya yetkinliği kullanarak ve geliştirmeye çalışarak işini yapma" benzeri bir şeyi biz almışız "para kazandığın mesleğe ihanet etmemek, daha fazla para için o mesleği değiştirmek" gibi çelişkili anlamlara yıkmışız. böyle olunca da türk futbolunda kendini geliştirme ve işine bağlılık konusunda örnek teşkil edecek bülent korkmaz gibilerini "amatör" diye adlandırmışız, gerçek anlamda en profesyonel davranan/yaşayan futbolcuların başında gelirken.
aynı mantığın illa ki para kazanılan bir işle ilişki kurmadan da gerçekleşmesini beklerim mesela ben. üniversiteyi sadece tutturabildiğin kadar yüksek ortalamayı tuttur, bir şekilde araya onu-bunu sok, herkesin geçtiği yollardan geç daha afili şekilde, sonrasında işe gir şeklinde gören zihniyete bakın (üniversite, okuyanlar için bir nevi futboldaki altyapıdır aslında). çevrenizdeki kaç kişi okurken "gerçek" anlamda kendini geliştirdi, kaçı çok daha iyisi olabilecekken "seme tavuk" olarak çıktı okuldan ve iş hayatına farkında olmasa da bu şekilde devam ediyor? ben bu ülkedeki en zor girilen lisede okudum, gerçek anlamda "zeki" denebilecek farklılığa sahip arkadaş çevrem oldu. ardından en zor girilen üniversitelerden birinde okudum ve hem gerçek anlamda "zeki" denebilecek farklılığa sahip arkadaş çevrem oldu hem de gerçek anlamda kendini "akıllı" zanneden ama sadece düzenin iyi adamı olabilmiş insanlarla tanıştım. bugün o çok akıllı insanlar üniversiteyi bitirdikten 10 sene kadar sonra "ales" denen sınav için mesela nasıl 60 alacağız telaşındalar, kendilerine de iyi baktıklarını düşünüyorlardır eminim.
sonuç olarak, alt/orta gelir seviyesinden gelen kendi seviyesinden gelip yükseleni ezmeyi pek sever, üst gelir seviyesindekilere fazla ses çıkaramaz. bu bizim memlekette daha da fazladır. arda turan'ı sevmeyebilirsiniz, sevmek zorunda tabii ki değilsiniz, özellikle gittikten sonra yaptığı açıklamalarına üzülebilirsiniz, ben üzülüyorum. ama erman toroğlu gibi saldırmadan önce nasıl "profesyonel" bir toplumdan arda turan'ı çıkarttığımıza bakmak daha doğru olmaz mı?