• 103
    kendisinin savunmasıyla ilgili güzel bir yazı var.

    uzun olduğundan bizi ilgilendiren kısmını aşağıya alayım. kendisinin atatürkçülük üzerinden yaptığı kolpa salvolara cevap niteliğini taşıyor.

    tamamını okumak isteyenler için ise buyrun;

    http://kitlelerinafyonu.blogspot.com/...as-ve-bir-mikro.html

    --- alıntı ---

    aziz yıldırım, 14.-17. paragrafta 1907 yılında bir genç tarafından kurulan takımın dört sene içinde yenilmez bir şampiyona dönüştüğünü ve altıyol’daki lokalin kiralandığını anlatırken, bunun nasıl ve kimin sayesinde olduğunu söylememeyi tercih ediyor. aziz yıldırım’ın “seçki”sine girmeyen kısmı dolduralım. fenerbahçe ilk kurulduğu yıllarda ciddi maddi sıkıntılarla yüz yüze kalmış, 1909′da kulübün temel direklerinden antrenör dalaklı hüseyin ve horace armitage kadıköy kulübüne geçerken, fenerbahçe’nin “adı ve renkleri tarihe karışacak şekilde” üsküdar kulübüyle birleşmesinin önüne son anda geçilmişti.[6] dağılmanın eşiğine kadar gelen fenerbahçe’nin imdadına ittihat ve terakki yetişmiş, ittihatçı elkatipzade mustafa bey’in ardından örgütün önde gelenlerinden fuat hüsnü bey, kardeşi galatasaray üyesi hamit hüsnü bey ve mustafa kemal’in fenerbahçe ziyaretinde kendisine nezaret edecek olan sabri bey kulübe üye olmuştu[7]. aynı şekilde altıyol’daki lokal de bizzat elkatipzade tarafından kiralanırken, osmanlı şehzadelerinden osman fuat bey de kulübe fahri başkan yapılmıştı. aziz yıldırım, fenerbahçe ulusu aylardır kulübe yapılan siyasi müdahalelerden şikayet ederken kulübün tarihindeki ilk başarıların ittihat ve terakki örgütünün ve saray şehzadelerinin tam himayesi altına girildikten sonra geldiğinden herhalde bahsetmek istemedi.

    yıldırım, 18. paragrafta 1920′lere gelerek 1923′te oynanan ve hem fenerbahçe, hem türk spor tarihçiliğinin ulusçu yazıcılığının sarsılmaz mitlerinden general harrington kupası’ndan bahsediyor. ulusçu spor tarihçileri tarafından yere göğe sığdırılamayan ve bir sovyet propaganda harikası olan ii.dünya savaşı’ndaki dinamo kiev’in naziler’i yendiği “ölüm maçı”na benzer bir anlatıyla aktarılan bu maçın, lozan barış görüşmeleri sırasında, aylardır lig maçı oynayan fenerbahçeli futbolcularla, kadrosunda dört kişi dışında futbolcu bulunmayan, beş yıldır ailelerinden uzak kalmış ve her an gelebilecek terhis haberini bekleyen işgal askerleri arasında oynandığını aziz yıldırım’ın bilmesini beklemek tabii haksızlık olur, hele ki türkiye’de spor tarihi yazmış hemen hemen herkes bu gerçeği “seçmemeyi” tercih ederken.

    aziz yıldırım, bir sonraki paragrafta ani bir kronolojik dönüş gerçekleştirerek, 1918′de mustafa kemal’in kulübe yaptığı ziyaretten ve işgal dönemindeki maçlardan bahsediyor. mustafa kemal’in ziyareti, o değeri tartışılmaz general harrington zaferinden beş sene önce gerçekleşmişken bunu sanki tam tersiymiş gibi anlatmanın yarattığı anakronizmi de, içerdiği ajitasyonu da burada tartışmaya gerek yok.

    aziz yıldırım, 21. paragrafa ulaştığında, kulüp sitesindeki savunma metninde büyük ve koyu harflerle vurgulanan sadede geliyor. bu sadet dediğimiz, aynı zamanda geride kalan bölümde ulusçu tarih yazıcılığının varmayı hedeflediği amaca da işaret ediyor; “benim ve değerli yönetici arkadaşlarımın itham edilmesinin nedeni kanaatimce yüz yıldan bu yana fenerbahçe’nin sürdürdüğü bu temiz, ülke sever ve atatürkçü yolda biz fenerbahçelileri çevirme gayretinden başka bir şey değildir.”

    bu noktada aziz yıldırım’ın tahayyül ettiği fenerbahçe ulusunun ülküsünün atatürkçülük olduğunu öğreniyoruz. bunu aziz yıldırım fenerbahçeliği’nin “ezeli ve ebedi haklılık” kaynağı olarak not alalım. yalnız ilginçtir ki bu ülkü, tâ 1907 yılından, yani mustafa kemal şam’daki 5. ordu’da lüfti müfit bey’in yanında staj yaparken[8] başlıyor. tabii fenerbahçe ulusunun geçmişinden geleceğin sonsuzluğuna uzanan ebedi atatürkçülüğü söz konusuyken, üç-beş ya da on beş yılın hesabını yapmıyoruz.

    yine de aziz yıldırım 22. paragrafta 1940′lardaki şükrü saracoğlu başbakanlığına atlarken, biz onun bahsetmekten imtina ettiği yıllara yani fenerbahçe’nin ezelden beri takipçisi olduğu atatürk’ün devlet başkanlığı yıllarına gidelim. aziz yıldırım’ın “seçmediği” kısımda, erken cumhuriyet kadrolarının fenerbahçe’yle arasının çok da iyi olduğu söylenemez. cumhuriyet kurulduğu tarihte fenerbahçe başkanı olan ömer faruk bey’in osmanlı hanedanı üyesi olduğu için sürgün edilmesini, eski başkanlardan doktor nazım bey’in ise mustafa kemal’e düzenlenen izmir suikasti’nde dahli olduğu gerekçesiyle idam edilmesini futbolla alakasız olaylar olarak ayrı bir kenara koyalım. ancak 1924 yılında bir galatasaray maçı sonrasında çıkan ihtilafta fenerbahçe’nin futbol federasyonu’yla bağlarını kopararak ligten çekilmesini ve milli takımın sovyetler birliği turnesini boykot etmesini herhâlde hatırlamak gerekir[9] 1930′larda ise türkiye’de spor yönetimi nazi almanyası’nın spor bakanı ve 1936 berlin’deki meşhur “propaganda olimpiyatı”nın mucidi carl diem gibi isimlerin katkısıyla avrupa’daki otoriter rejimler model alınarak yeniden şekillendirildiğinde[10], fenerbahçe’nin zaten spor hayatında öncü bir rol üstlenmesi mümkün değildi. zira, hem 1932-36 arası oluşturulan ve yurt dışı turnelerine çıkarılan halkevleri karması, hem de adını bizzat mustafa kemal atatürk’ün koyduğu ve iki kez ziyaret ettiği, cumhuriyet halk fırkası’nın üst düzey yetkililerinin galatasaray’dan ayrılarak kurduğu güneş aracılığıyla devlet sporu kendi kontrolüne alıyor ve büyük ihtimalle de naziler’in schalke 04 projesine benzer bir futbol projesi yaratmaya çalışıyordu. bu noktada özellikle 1930′ların başında hem galatasaray’a, hem fenerbahçe’ye devletin tutumu oldukça sertti; belli ki kendi kurdukları kulübe bu kadar popüler rakipler istemiyorlardı. iş, 1934′te yine olaylı bir galatasaray maçı sonrası milletvekili halit bayrak’ın fenerbahçe’nin kapatılmasını talep etmesine kadar vardı. fenerbahçe, bu olay sonrasında yirmi yıl önce yaptığı gibi yine siyasi iktidarın himayesine girmek zorunda kaldı. 1929 yılında adalet bakanı iken gözden düşen ittihatspor’un elinden sahasını alarak fenerbahçe’ye veren şükrü saracoğlu kulübe başkan yapıldı. tıpkı elkatipzade’nin gelişinde olduğu gibi bu siyasi himaye fenerbahçe’nin talihini değiştirdi ve bugün hâlen kullanmakta olduğu stadın arazisinin mülkiyetini de kazandırdı. bu stadyum meselesinin aziz yıldırım’ın savunmasında bahsi geçmese de, fenerbahçe ulusunun resmi tarihinde saklandığını söylemek haksızlık olur.[11]

    --- alıntı ---
App Store'dan indirin Google Play'den alın