13
ulan her şey unutuluyor da bu maçın travması unutulmuyor...
galatasaray çok kez hezimet yaşamıştır belki. hadi haksızlık etmeyelim, onu geçmez belki son yirmi yılda yaşadığımız hezimetler ama benim bu maçtan sonra yaşadığım şeyin tarifi yok. ki bu maç hezimet de değildi. hatta o dönem gruplardan sadece tek takımın çıktığını ve gruplarda juventus gibi bir dev olduğunu düşündüğümüzde işi son maça taşımak bile büyük başarıydı. ama şu ömrü hayatında en çok hangi maça üzüldün desen direk sana 9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı derim. hayatta şaşmaz. çok değil bu maçtan sadece iki sene sonra avrupa şampiyonu olduk ama ben bu maçın travmasını hâlâ atlatamadım.
ben hiçbir maçtan sonra oturduğum yere çivi gibi saplanıp dakikalarca bomboş, anlamsız şekilde baktığımı ve sonrasında o kadar derin ağladığımı hatırlamıyorum. banyoya git, elini yüzünü yıka. sonra gel yine ağla. kalbimde bir sızı, çıkmıyor. yatağa gircem, yatak almıyor. uyucam, uyku tutmuyor. ulan kendimi avutcam, hiçbir şey avutmuyor. allah belanı versin guerrero!
deli gibi yağmur var. fatih akyel'in hatasıyla saçma sapan bir gol yemişiz. ikinici yarı tek kale oynuyoruz. top yere saplanmış, yerdeki okan kafaya topa vurmaya çalışıyor. maçta artık son dakika sağ kanattan orta geliyor, burak akdiş altıpastan kafayla üstten auta atıyor.
maç bitmiş, star delle alpi'yi gösteriyor. aynı saatte başlayan juventus rosenborg maçı bizim maçtan önce bitmiş. juventus'lu oyuncular saha içinde radyodan bizim maçın son dakikalarını dinliyorlar. son düdükten sonra inzaghi önderliğindeki juventus'lu oyuncuların sevinci de çıkmıyor aklımdan. juventus ulan bu; kadrosunda döneminin en büyük futbolcuları var. son üç yılın şampiyonlar ligi finalisti. o sene de kupanın favorisi. iki maçta da bizi yenememiş. hatta ikili averajda üstün taraf biziz ama o juventus çeyrek final vizesini bizim elimizden genel averajla alıyor.
bir gün şampiyonlar ligi finali'ni bile kaybetsek bu maça üzüldüğüm kadar üzüleceğimi zannetmiyorum.
galatasaray çok kez hezimet yaşamıştır belki. hadi haksızlık etmeyelim, onu geçmez belki son yirmi yılda yaşadığımız hezimetler ama benim bu maçtan sonra yaşadığım şeyin tarifi yok. ki bu maç hezimet de değildi. hatta o dönem gruplardan sadece tek takımın çıktığını ve gruplarda juventus gibi bir dev olduğunu düşündüğümüzde işi son maça taşımak bile büyük başarıydı. ama şu ömrü hayatında en çok hangi maça üzüldün desen direk sana 9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı derim. hayatta şaşmaz. çok değil bu maçtan sadece iki sene sonra avrupa şampiyonu olduk ama ben bu maçın travmasını hâlâ atlatamadım.
ben hiçbir maçtan sonra oturduğum yere çivi gibi saplanıp dakikalarca bomboş, anlamsız şekilde baktığımı ve sonrasında o kadar derin ağladığımı hatırlamıyorum. banyoya git, elini yüzünü yıka. sonra gel yine ağla. kalbimde bir sızı, çıkmıyor. yatağa gircem, yatak almıyor. uyucam, uyku tutmuyor. ulan kendimi avutcam, hiçbir şey avutmuyor. allah belanı versin guerrero!
deli gibi yağmur var. fatih akyel'in hatasıyla saçma sapan bir gol yemişiz. ikinici yarı tek kale oynuyoruz. top yere saplanmış, yerdeki okan kafaya topa vurmaya çalışıyor. maçta artık son dakika sağ kanattan orta geliyor, burak akdiş altıpastan kafayla üstten auta atıyor.
maç bitmiş, star delle alpi'yi gösteriyor. aynı saatte başlayan juventus rosenborg maçı bizim maçtan önce bitmiş. juventus'lu oyuncular saha içinde radyodan bizim maçın son dakikalarını dinliyorlar. son düdükten sonra inzaghi önderliğindeki juventus'lu oyuncuların sevinci de çıkmıyor aklımdan. juventus ulan bu; kadrosunda döneminin en büyük futbolcuları var. son üç yılın şampiyonlar ligi finalisti. o sene de kupanın favorisi. iki maçta da bizi yenememiş. hatta ikili averajda üstün taraf biziz ama o juventus çeyrek final vizesini bizim elimizden genel averajla alıyor.
bir gün şampiyonlar ligi finali'ni bile kaybetsek bu maça üzüldüğüm kadar üzüleceğimi zannetmiyorum.