212
zaten o derece soğuk havaya da sıcak bir galibiyet yakışırdı. galibiyeti nasıl, ne şekilde aldığınız da önemlidir bazen. örneğin çok iyi oynamazsınız, kalenizde çok sayıda tehlike görürsünüz, fakat futbolun tanrıları o gün sizin yanınızda olur. büyük takım taraftarının pek memnun olmayacağı bir örnek olduysa da bu şekilde kazansaydık bile kabul edebilirdim, çünkü takım geçiş aşamasında, hazırlık aşamasında. fakat takımımızın özellikle ilk yarıda ortaya koyduğu oyun ziyadesiyle memnun etti bizleri. bursaspor'u kendi yarı alanından çıkarmadık, ilk 45 dakika boyunca çok net gol pozisyonlarına girememiş olsak da -ki zaten başlıca sorunumuz şu anda bu- bursaspor'u oynatmamayı, kendi sahasına hapsetmeyi başarı olarak görüyorum.
farkı ikiye çıkarıp kalan dakikaları rahat bir şekilde tamamlamak adına ikinci yarıda yapmamız gereken tek şey de bir gol bulmaktı. bursaspor da 2 duran topta kalemizde yarattığı tehlikelerle birlikte golün işaretlerini vermişti. ayrıca yediğimiz gol, gökhan zan'ın topu uzaklaştırmak isterken tagoe'ye çarptırması ve tagoe'nin önünde kalması ile oluşan pozisyonda gelseydi, psikolojik olarak daha zor durumda kalabilirdik. 82. dakikada yemiş olduğumuz gol sonrası hakkımız olan galibiyeti alma inancı, belki de bursaspor'un bulduğu golün hiç de centilmen olmayışından ötürüydü. melo'nun topu taca atmayp sercan'a vermesi, sercan'ın da tribünlerden yükselen uğultu sonrası topu kornere atması; aslında o top yerde yatan oyuncumuz için dışarı atılmıştı, bursaspor'un o pozisyondan gol bulması tek kelimeyle çirkefliktir. gol sonrası tribünleri terketmeye başlayan taraftarımsılara inat, istediğimiz golün geleceğine inancım tamdı. bu inancımın zirve yaptığı an da riera - baros değişikliğinin yapıldığı andı. (riera'nın oyundan alınırken yuhalanmasına aşağıda değineceğim). geride kalan dakikalar sayılı, oyunda kaldığı süre zarfında etkili olamamış takım arkadaşınızın yerine siz giriyorsunuz ve sizden beklenen de bu sınırlı dakikalar içinde oyunu değiştirmeniz; belki 1 ya da 2 kez topu ayağınıza alacaksınız fakat o golü atmanız isteniyor. işte milan baros'un oyuna girerken omuzlarına yüklenen bu görevin fazlasıyla bilincinde olduğunu hissettim ve gelecek golü beklemeye koyuldum. gol sonrası ise tribünlerin nirvanaya ulaştığını söyleyebilirim, önce sağımdaki sonsuza dek galatasaray ile sonrada solumda tanımadığım taraftarlarla paylaştım gol sevincimi; gol ulan gol işte.
maçla ilgili ayrıca değinmek istediğim 3 nokta var;
*eboue'nin penaltı pozisyonu: güney tribünü'nden izlediğim için pozisyon bizim önümüzdeki kalede oldu ve açıkçası ilk anda eboue'nin kendisini bıraktığını gördüm. internette dolaşan resim ise http://imgim.com/1990incia2960707.jpg pozisyonun çok net penaltı olduğunu gösteriyor.
*riera'nın oyundan alınırken yuhalanması: oyunda kaldığı sürece etkisiz olmuş olabilir fakat kendisinden beklenen hat-trick, asistler yapması ise kötü oynadı diyebilirim. alışma süreci denen bir şey var ve takıma en son katılan oyunculardan birisi. melo nasıl ki kendisini gösterdi, riera da gösterebilir deniyor. her insan aynı mı, melo uyum sorunu yaşamadı diye riera da yaşamayacak mı yani? bu kadar sabırsız olmamak lazım, riera'yı oyundan çıkarken yuhalayan taraftarımsılar benim gözümde net olarak futbol cahilidir.
*yenilen gol sonrası stadı terkeden taraftarlara(!) diyecek söz yok, takımın gole ve desteğe en çok ihtiyacı olduğu anda metroya erken binme telaşına düşmüşler. metroya rahat bindiklerine şüphe yok, fakat merdivenlerden aşağı adım adım inerken stadyumdan gelen gol çığlığını duyduğunda hissettikleri pişmanlık onlara yetmiştir. 2-3 farklı önde olursun, 85'te çıkarsın; ona lafım yok fakat böylesi hiç de doğru bir hareket değil. 15-20 dakika oyalanınca zaten metro girişindeki yoğunluk da bitmiş oluyor, no panic.
son paragrafı the king'e ayıralım;
milan'ım, baros'um.
çok güzel koydun bee!
farkı ikiye çıkarıp kalan dakikaları rahat bir şekilde tamamlamak adına ikinci yarıda yapmamız gereken tek şey de bir gol bulmaktı. bursaspor da 2 duran topta kalemizde yarattığı tehlikelerle birlikte golün işaretlerini vermişti. ayrıca yediğimiz gol, gökhan zan'ın topu uzaklaştırmak isterken tagoe'ye çarptırması ve tagoe'nin önünde kalması ile oluşan pozisyonda gelseydi, psikolojik olarak daha zor durumda kalabilirdik. 82. dakikada yemiş olduğumuz gol sonrası hakkımız olan galibiyeti alma inancı, belki de bursaspor'un bulduğu golün hiç de centilmen olmayışından ötürüydü. melo'nun topu taca atmayp sercan'a vermesi, sercan'ın da tribünlerden yükselen uğultu sonrası topu kornere atması; aslında o top yerde yatan oyuncumuz için dışarı atılmıştı, bursaspor'un o pozisyondan gol bulması tek kelimeyle çirkefliktir. gol sonrası tribünleri terketmeye başlayan taraftarımsılara inat, istediğimiz golün geleceğine inancım tamdı. bu inancımın zirve yaptığı an da riera - baros değişikliğinin yapıldığı andı. (riera'nın oyundan alınırken yuhalanmasına aşağıda değineceğim). geride kalan dakikalar sayılı, oyunda kaldığı süre zarfında etkili olamamış takım arkadaşınızın yerine siz giriyorsunuz ve sizden beklenen de bu sınırlı dakikalar içinde oyunu değiştirmeniz; belki 1 ya da 2 kez topu ayağınıza alacaksınız fakat o golü atmanız isteniyor. işte milan baros'un oyuna girerken omuzlarına yüklenen bu görevin fazlasıyla bilincinde olduğunu hissettim ve gelecek golü beklemeye koyuldum. gol sonrası ise tribünlerin nirvanaya ulaştığını söyleyebilirim, önce sağımdaki sonsuza dek galatasaray ile sonrada solumda tanımadığım taraftarlarla paylaştım gol sevincimi; gol ulan gol işte.
maçla ilgili ayrıca değinmek istediğim 3 nokta var;
*eboue'nin penaltı pozisyonu: güney tribünü'nden izlediğim için pozisyon bizim önümüzdeki kalede oldu ve açıkçası ilk anda eboue'nin kendisini bıraktığını gördüm. internette dolaşan resim ise http://imgim.com/1990incia2960707.jpg pozisyonun çok net penaltı olduğunu gösteriyor.
*riera'nın oyundan alınırken yuhalanması: oyunda kaldığı sürece etkisiz olmuş olabilir fakat kendisinden beklenen hat-trick, asistler yapması ise kötü oynadı diyebilirim. alışma süreci denen bir şey var ve takıma en son katılan oyunculardan birisi. melo nasıl ki kendisini gösterdi, riera da gösterebilir deniyor. her insan aynı mı, melo uyum sorunu yaşamadı diye riera da yaşamayacak mı yani? bu kadar sabırsız olmamak lazım, riera'yı oyundan çıkarken yuhalayan taraftarımsılar benim gözümde net olarak futbol cahilidir.
*yenilen gol sonrası stadı terkeden taraftarlara(!) diyecek söz yok, takımın gole ve desteğe en çok ihtiyacı olduğu anda metroya erken binme telaşına düşmüşler. metroya rahat bindiklerine şüphe yok, fakat merdivenlerden aşağı adım adım inerken stadyumdan gelen gol çığlığını duyduğunda hissettikleri pişmanlık onlara yetmiştir. 2-3 farklı önde olursun, 85'te çıkarsın; ona lafım yok fakat böylesi hiç de doğru bir hareket değil. 15-20 dakika oyalanınca zaten metro girişindeki yoğunluk da bitmiş oluyor, no panic.
son paragrafı the king'e ayıralım;
milan'ım, baros'um.
çok güzel koydun bee!