34
son top kullanılana kadar ve hatta galatasaray basketbol takımı sahadan çıkana kadar dünya da eşi benzeri görülmemiş bir bağlılıkla imtihan verdiler. gerçek, öncü, takip edilmesi, örnek olunması gereken yığınlardı onlar. ne var ki daha sonra bildiğimiz kapalı tribün çapulcularına , gerçek kimliklerine dönüverdiler. şu anlaşılmıştır ki, kendi işlerinde ne kadar başarılı ve ne kadar çok para kazanmış olurlarsa olsunlar, bu yığınları idare edebilmek, onları örnek olunası mecralara sürükleme işlerinden zerre anlamıyorlar. korkum o ki bu gelişmesiyle futbolda da benzer şeyleri görebiliriz. galatasaray başkanı, o büyük taraftar, kendisinden beklenmedik direnişi gösteren büyük takımına gereğinden fazla sevgi gösterisinde bulunacağını, ve hatta daha ileriye giderek gücünü kontrolden çıkaracağını bilmesi gerekirdi. o salona girdiğinde bir konuşma yapar, taraftarın tüylerini diken diken ettirir, takımın gücünü insan üstü kademelere çıkartır ve sonuçta kaybedersek, kazananı büyük galatasaray taraftarının yapması gereken gibi kupayı teslim edip yollardı. iş bitmiş, galatasaray kaybetmiş, taraftar racon kesip ali koç çıkmadan çıkmam diye yırtınmış , kupayı aldırmam diye bağırmış, o dakikadan sonra tükürdüğünü yalamaz, değil sen, ali sami yen hortlayıp gelse çıkın dese çıkmaz. yeni seçilmiş, kendisine umut bağlamış, başarılı iş adamı başkanının demesiyle değil sırtına cop yiyerek geri çekilmeyi yeğler. bir fırsat kadaha kaçmıştır, günün birinde aynı durumda biz olabiliriz ve o zaman değil takım boş tribünler önünde kupayı alarak, sopa yiyerek o salondan çıkarsa da kimse şaşırmasın.