8
'impossible is nothing'
'i can do it' ;
bunlar kapitalist dünyanın, sınırlarınızı zorlayın çünkü bir ihtimal daha var mesajları olabilir, zorlayın ve tüketin;
fakat şöyle bir şey var;
'galatasaray adının oldugu her yerde umut vardır'..
bu serüvene şahit olduk, o zamanlar sonbahardı, sana söz baharlar gelecek dediğimiz cinsten değil ama, beklediğimiz bu bahardı. çiçekler açacaktı bu yolu onore etmek için, geriye dönüp baktığımızda anılarla dolduracaktı zihnimizi, güzel olanlarla değil ama sadece, hayal kırıklıkları ile belki de, ya da daha fazlası.
yola çıkarken, lakin girdiğimiz bu tünelde, son 100 metreyi kiminle koşacağımız en başından belliyken hem de, diğer aktörleri de sığdırmaya karar verdik güzelce kişisel hafızamızın en sadık yerlerine.
2010-2011 sezonu, bir yüzyılın ikinci onluğunun en vaat verici olanı, kalanları kırmızıyla dolduracağımıza dair donelerle, ve biriktirerek ilerlemeye kararlı, kah sınırlar içinde, kah ait olduğumuz yerde.
bazen tribünün en ortasında, bazen elinde sıcak kahve saha içinin tembelliğinde, ama en çok benchin arkasında bir hikaye daha sona ermekte, oyuncularla biraraya gelinen günler, sırf maça moralsiz çıkmasın diye kaptana yenililen pes serileri, netice itibariyle yüreğimizi böldüğümüz parçalardan sultanlara ait olanlarının tatile çıkmadan önceki son atışları.
yapabiliriz biliyorum,
ama zombi gibi, sadece odaklanmış, gözü toptan ve kaderdaşlarından başkasını görmeyen, ısırmaya hazır, ancak maç bitiminde salondan ayrılırken dönüp arkasına bakacak olan, yanındaki, arkasındaki onlarca galatasaraylıya ufak gülümsemeler atabilmeyi kendine hedef bellemiş, biraz kafayı sıyırmış oyuncularla.
hayvansal bir içgüdüyle, 2 gün daha ayakta kalabilmek inancıyla;
galatasaray ulan !
'i can do it' ;
bunlar kapitalist dünyanın, sınırlarınızı zorlayın çünkü bir ihtimal daha var mesajları olabilir, zorlayın ve tüketin;
fakat şöyle bir şey var;
'galatasaray adının oldugu her yerde umut vardır'..
bu serüvene şahit olduk, o zamanlar sonbahardı, sana söz baharlar gelecek dediğimiz cinsten değil ama, beklediğimiz bu bahardı. çiçekler açacaktı bu yolu onore etmek için, geriye dönüp baktığımızda anılarla dolduracaktı zihnimizi, güzel olanlarla değil ama sadece, hayal kırıklıkları ile belki de, ya da daha fazlası.
yola çıkarken, lakin girdiğimiz bu tünelde, son 100 metreyi kiminle koşacağımız en başından belliyken hem de, diğer aktörleri de sığdırmaya karar verdik güzelce kişisel hafızamızın en sadık yerlerine.
2010-2011 sezonu, bir yüzyılın ikinci onluğunun en vaat verici olanı, kalanları kırmızıyla dolduracağımıza dair donelerle, ve biriktirerek ilerlemeye kararlı, kah sınırlar içinde, kah ait olduğumuz yerde.
bazen tribünün en ortasında, bazen elinde sıcak kahve saha içinin tembelliğinde, ama en çok benchin arkasında bir hikaye daha sona ermekte, oyuncularla biraraya gelinen günler, sırf maça moralsiz çıkmasın diye kaptana yenililen pes serileri, netice itibariyle yüreğimizi böldüğümüz parçalardan sultanlara ait olanlarının tatile çıkmadan önceki son atışları.
yapabiliriz biliyorum,
ama zombi gibi, sadece odaklanmış, gözü toptan ve kaderdaşlarından başkasını görmeyen, ısırmaya hazır, ancak maç bitiminde salondan ayrılırken dönüp arkasına bakacak olan, yanındaki, arkasındaki onlarca galatasaraylıya ufak gülümsemeler atabilmeyi kendine hedef bellemiş, biraz kafayı sıyırmış oyuncularla.
hayvansal bir içgüdüyle, 2 gün daha ayakta kalabilmek inancıyla;
galatasaray ulan !