resim
Gheorghe Hagi
Görev:Teknik Direktör
Takım:FCV Farul
Yaş:59
Uyruk:Romanya
  • 2088
    inançlı biriyim, allaha, gönderdiği peygamberlere iman ettim. hayatımın hiçbir döneminde ilah = yaradan’dan bir başka varlık olmadı. şimdi ister beddua edin ister yağmurlu havada su vermeyin ama sadece düşüncelerime saygı gösterin.

    şunu bu sözlükte bir çok kez yazdım. galatasaraylılık bana babadan kaldı. annem halen anlatır daha memeden kesilmediğim zamanlarda babamın beni maça götürdüğünü ve mecburen kendisinin de gittiğini. yani diyeceğim odur ki otuz senelik ömrümün çok büyük bir kısmı geçti galatasaray peşinde. ben kendi başıma maçlara gitmeye başladığımda sene 1992 idi. kimi zaman harçlığımı biriktirerek, kimi zaman büyük insanlara –abi yanında girebilir miyim- diye rica ederek girerdim maçlara. o zamanlar ne hagi vardı, ne uefa kupası ne de süper kupa. hatta bunların hayali bile yoktu aklımda.

    sonra hagi geldi galatasaray’a. ilk oynadığı trabzon maçinda attiği gol dün gibi aklimda hala. oynadiği süre boyunca çok sevdim hagi’yi. hatta öyle çok sevdim ki son maçinda galatasaray şampiyonluğu kaçirdiği halde benim en büyük üzüntüm profesörü bir daha izleyemeyecek olmamdi. ve hatta bir futbolcu için ilk defa ağladim. hagi benim için galatasaray’daki futbolunun yani sira takima gösterdiği aidiyet ve liderliğiyle şahit olduğum en galatasarayli yabanciydi. yabanciydi derken sadece pasaportu değişikti yoksa şimdiki takimin yerlilerinin %80’inden daha yerlidir benim gözümde.

    bir zaman sonra rahmetli özhan başkan fatih terim’e yapilan büyük baskilara dayanamayarak imparatorla yollari ayirdi ve onun yerine taraftarin gazini alabilmek için hagi’yi teknik direktör olarak takimin başina getirdi. gelir gelmez fatih hocanin biletini kestiği hakan, bülent, h.ünsal gibi topçulari takima yeniden döndürdü. bu başta yillarca yanyana oynadiği arkadaşlarina vefa olarak algilanmişti ama hagi bu tecrübesiz döneminde kendisine en fazla yardimci olabilecek adamlari kendi saflarina katmişti aslinda. ve o zaman da ümit karan kadro dişi kalmişti. ilk sezonunda türkiye kupasini flaş bir skorla fenerbahçeden alirken ligde de fena işler yapmamişti hani.

    hagi’nin ilk ayrılışı entrikalarla dolu bir süreçte bazı büyük galatasaraylıların ve onların paralı askerlerinin sayesinde gerçekleşmişti. tribünlerde kurtlar vadisi etkisi yaratan bu süreçte tribüne takılan bir çok kişinin sevdiği saydığı bir sürü insan tribüne ara vermek zorunda kalmıştı.

    neyse bu kadar geçmiş yeterlidir sanırım. biz şimdi gelelim günümüze.

    galatasaray hemen hemen her alanda olduğu gibi futbolda da bu yönetim zamanında yap-boz tahtasına dönmüş, basiretsiz yönetim ve o yönetimin şuursuz başkanı bir gün ak dediklerine diğer gün kara demeyi nedense adet edinmişlerdi.

    önce skibbe geldi. geleceğin galatasaray'ını yaratacaktı. çok değil 5 ayda defteri dürüldü. skibbe kovulunca yerine taraftarın asla hayır diyemeyeceği büyük kaptan bülent korkmaz görevi devraldı. ben o zaman bülent'in gelmesine çok muhaliftim. çünkü bu yönetimin onu da ümit davala gibi harcayacağından adım gibi emindim.

    ve nitekim öyle de oldu.

    sonrasında frank rijkaard getirildi. taraftara bülent korkmaz'ın harcanışı unutturuldu. üstüne güzel transferler falan tamam dedik bu sefer yapılanmaya gidiyor bu yönetim. nokta transferler falan yapmaya başladılar. sonrasında yine yüzlerine gözlerine bulaştırdılar bu yapılanma işini. bedava mal baldan tatlı zihniyeti ile alınan kaleci ortalarda yoktu, rijkaard'ın sisteminin en önemli ayağı olan defanstan topla çıkacak, oyun kuracak stoperi yoktu, orta sahada dikine paslar yapacak ve topu hücum bölgesine taşıyacak adamı yoktu, hucüm futbolu oynayacak takımın santrforu yoktu. ha bunlar olsaydı da galatasaray bu oyun sistemi ile türkiye liglerinde başarılı olabilir miydi o da ayrı bir konu tabi.

    sonunda şartlar ne olursa olsun arkasındayız, nisan ayında sözleşme uzatma teklif edileceği söylenen rijkaard bir gece içerisinde paket edilerek ülkesine yollandı. bu saatten sonra olacakları az - çok şuurlu olan galatasaray taraftarları biliyorlardı zaten. taraftarın tepkisini önleyecek, kendilerine kalkan olabilecek deyim yerinde ise airbag görevi görecek iki bilemedin üç isim vardı takımın başına geçirebilecekleri. bu şanssız isim ne yazık ki gheorghe hagi oldu.

    ne yazık ki diyorum çünkü * hagi'nin galatasaray'ı büyük başarılara taşıyabilecek teknik direktörlük kapasitesinin olmadığını düşünüyorum. neye dayanarak düşünüyorsun derseniz zamanında fenerden dört yedikten sonraki hafta inönüye koşarken o takımın büyük şeyler başaracağını nasıl düşündüysem öyle düşünüyorum yani tamamen iç güdüsel.

    asla bize kattıklarına ihanet ederek gitsin, kovulsun, bıraksın ya da başkanın söyleyişiyle kapının önüne koyulsun* falan diyemem. ama sonunu bildiğim bu hikaye devam ettiği sürece ben hagi'nin bir gün bırakmak zorunda kaldığında ya da işine son verildiğinde yüzündeki o mahsun ifadeyi görmek istemiyorum. galatasaray'ın kendisine vefasızlık yaptığı duygusunu yaşamasını istemiyorum.

    keşke bu şekilde* gelmeseydi, keşke kendisini kalkan olarak görenlerin gerçek niyetlerini anlayabilseydi. ve şuna o kadar inanıyorum ki bu yazıya en geç bu sezon sonu bir edit yaparak kovulmasından dolayı duyduğum öfkeyi yazacağım.

    maalesef benim buradan bakınca gördüğüm manzara bu.
    inşallah yanılırım, inşallah hagi büyük bir teknik direktör olur, inşallah galatasaray'da ya da her nerdeyse hayatının her anı başarılarla dolu olur.

    edit: yanılmadım. her şey beklenen şekilde gerçekleşti. ve hagi gitti.
App Store'dan indirin Google Play'den alın