88
--- alıntı ---
şehrin daha eski mahalleleri var elbet ama bizimki de fena sayılmazdı. elinde arasına şokella sürülmüş iki bisküviyle can yanımıza geldiğinde, evde annesi hazırladı sanmıştık. paketini gösterdi: çokoprens'miş. koştuk mahallenin bakkalına... nike yok ortalıkta, adidas var ama pahalı. almanya'da akrabası olan adidas, puma giyiyor işte. esemsport var çokça. sahamız çoktu. apartmanın aralığı, japon kale oynamak için idealdi. beş kişiye kadar kaldırırdı o duvarlar.
cadde tenhaydı o zamanlar, bırak trafiğin tıkanmasını, bir saat araba geçmediği olurdu öğleden sonra. kale taşlarını apartmanın bahçesinde saklardık. standart getirmiştik işte, hep aynı çocuk adımlarıyla ölçer, yerleştirirdi taşları... sonra çocuk da büyüdü adımları da tabii... çayır dediğimiz yer güzeldi ama eğimliydi. orta sahadan topu aldın mı, hafif bayır aşağı kaptırır giderdin. ilk yarı bayır aşağı oynayan avantalı olurdu. bir de yukarıdaki mahallede bir saha vardı. toprak ama nizami... eski bir beşiktaşlı futbolcu yaptırmıştı o sahayı. yok; öyle halı saha işleten, para kazanan bir akıl değil onunki... kaleleri cebinden almış, file bile taktırmıştı. önemli maçlarda kireç dökülürdü. boş bulmak zordu o sahayı, sahanın çevresindeki apartmanlarda oturan çocuklar kollardı. yabancı gelip oynayamazdı...
ya o mahallede doğmuş, ya da ufak yaşta mahalleye taşınmıştık. ağabeyler, aykut kocaman ile bir semt kulübünün genç takımında forma giyerdi. biz mahallede alt yapıydık. onlarla oynamak hayaldi, iyi olanları seçer, ufaktan ufaktan takıma katarlardı. öyle pat diye golcü olamazdın... defanstan başlardın. solak olan her zaman şanslıydı, ağabeylerden biri vasat da olsan "geç bakalım sen sola" derdi. hiyerarşi vardı, büyükler, ağabeyimiz; küçükler kardeşimizdi. mahalle yeni taşınan çocuklar öyle hemen takıma giremezlerdi. aydın da ilk kez biz caddede oynarken gelmişti yanımıza. "yok" demiştik; "ben de oynayabilir miyim?" diye sorduğunda. gidip kaldırıma oturdu, bütün maçı izledi. sonra aydın'ı da aldık mahalle maçlarına...
kaleden başlarsın ama bizim mahallede büyüyünce "kaleci olacağım" diye tutturan bir çocuk vardı. babası kaleci eldivenleri almıştı ona, büyük geliyordu ellerine ama olsun fiyakalıydı. o kaleyi kimseye bırakmadığından yeni gelen ortaya geçerdi. aydın hepimizden iyiydi, çelimsizdi ama tekniğiyle işi bitiriyordu. o zaman "platini aydın" derdik. alır, verir, adam geçer, şutu burunla vurmaz, plase bırakırdı. "ben de oynayabilir miyim aydın" bizim takımın kralı oldu. o büyük sahanın sahibi mahallenin çocuklarını fena madara eder olduk. "oğlum aydın var lan onlarda" diyorlardı. maç biter, köşedeki bakkalda gazoz içer, eve dönerdik. o bakkalın oğlu bizim mahallede oturur, ama bakkalın olduğu mahallenin takımında oynardı. sevmezdik... o zamanlar maçtan dönünce annelerimiz terli sırtımıza tülbent koyardı... biz manchester united'dık... alt yapımız da vardı, sonradan mahalleye taşınan aydın'ımız da...
bizim çayırda gün geldi inşaat başladı... lükse bir site yapacaklardı. "ulan zaten eğimliydi" dedi biri... büyümüştük biraz. olmadı otobüse atlar; başka sahaya da giderdik çok istersek... bizim çayır elden gitti. havuzlu bir site yaptılar, gittik, dolandık, hayret bayır da kaybolmuştu. biz "mahalle" diyorduk; oraya taşınan çocuklar ise "site". hani şimdi şehrin dört bir tarafında yapılan, acayip isimli siteler var ya; havuzlu, güvenlikli vs. işte ondan... o siteye çocukların hepsi aynı zamanda taşındığından daha takım olamamışlardı. hem zaten ağabey yaştakiler de sitede takılmıyorlardı. ağabey-kardeş ilişki yoktu o sitede...
biz beşiktaş'ta mahalle takımına forma yaptırmıştık, krampon desen o da var. bu çocukların kramponu yoktu ama teneke bixi kola içiyorlardı. kimse kimsenin ufak halini bilmediğinden de hepsi birbirleriyle dalaşıyor, kavga ediyorlardı habire.. onların sitedeki sokaklar maç yapmaya müsait değildi, en fazla japon kale oynardın, çok dardı. bizim caddeden ise artık çok araba geçer olmuştu. tam akmışsın rakip kaleye, çekeceksin şutu, biri "araba geliyor" diye bağırırdı. hani araba geldiğinde tamam da; bazen defansta eksik yakalanan yalandan "araba" diye bağırırdı. oyun durunca da "nerede lan araba!" diye kavga kopardı. biz bu yeni sitenin çocuklarıyla yukarı mahallenin sahasında oynamak için sözleştik. bunlar aynı renk tişört giyip gelmişler, biz de formaları çekmişiz. bunlar havalı; ama aldık havalarını. mahalle pardon takım olamamışlar ki! nasıl olacaklar; şunun şurası en fazla 6-7 aydır oturuyorlardı o sitede. onlar manchester city idi. biz o toprak sahada bunları çok benzettik...sonra aydın taşındı mahalleden... o arkadaş kaleci olamadı... cadde korna sesleriyle doldu, bizim top oynadığımız yaştaki çocuğu tek başına ekmek almaya göndermez oldular... biz aşık olduk, top yerine kızların peşinde koştuk... yusuf ağabey vardı, onu bıçakladılar, öldü... aykut kocaman, fenerbahçe'de önce kral sonra hoca oldu... o toprak saha hala yerinde duruyor ama orada da artık çocuklar futbol oynamıyor...
--- alıntı ---
http://acetobalsamico.blogspot.com/...hester-uniteddk.html
şehrin daha eski mahalleleri var elbet ama bizimki de fena sayılmazdı. elinde arasına şokella sürülmüş iki bisküviyle can yanımıza geldiğinde, evde annesi hazırladı sanmıştık. paketini gösterdi: çokoprens'miş. koştuk mahallenin bakkalına... nike yok ortalıkta, adidas var ama pahalı. almanya'da akrabası olan adidas, puma giyiyor işte. esemsport var çokça. sahamız çoktu. apartmanın aralığı, japon kale oynamak için idealdi. beş kişiye kadar kaldırırdı o duvarlar.
cadde tenhaydı o zamanlar, bırak trafiğin tıkanmasını, bir saat araba geçmediği olurdu öğleden sonra. kale taşlarını apartmanın bahçesinde saklardık. standart getirmiştik işte, hep aynı çocuk adımlarıyla ölçer, yerleştirirdi taşları... sonra çocuk da büyüdü adımları da tabii... çayır dediğimiz yer güzeldi ama eğimliydi. orta sahadan topu aldın mı, hafif bayır aşağı kaptırır giderdin. ilk yarı bayır aşağı oynayan avantalı olurdu. bir de yukarıdaki mahallede bir saha vardı. toprak ama nizami... eski bir beşiktaşlı futbolcu yaptırmıştı o sahayı. yok; öyle halı saha işleten, para kazanan bir akıl değil onunki... kaleleri cebinden almış, file bile taktırmıştı. önemli maçlarda kireç dökülürdü. boş bulmak zordu o sahayı, sahanın çevresindeki apartmanlarda oturan çocuklar kollardı. yabancı gelip oynayamazdı...
ya o mahallede doğmuş, ya da ufak yaşta mahalleye taşınmıştık. ağabeyler, aykut kocaman ile bir semt kulübünün genç takımında forma giyerdi. biz mahallede alt yapıydık. onlarla oynamak hayaldi, iyi olanları seçer, ufaktan ufaktan takıma katarlardı. öyle pat diye golcü olamazdın... defanstan başlardın. solak olan her zaman şanslıydı, ağabeylerden biri vasat da olsan "geç bakalım sen sola" derdi. hiyerarşi vardı, büyükler, ağabeyimiz; küçükler kardeşimizdi. mahalle yeni taşınan çocuklar öyle hemen takıma giremezlerdi. aydın da ilk kez biz caddede oynarken gelmişti yanımıza. "yok" demiştik; "ben de oynayabilir miyim?" diye sorduğunda. gidip kaldırıma oturdu, bütün maçı izledi. sonra aydın'ı da aldık mahalle maçlarına...
kaleden başlarsın ama bizim mahallede büyüyünce "kaleci olacağım" diye tutturan bir çocuk vardı. babası kaleci eldivenleri almıştı ona, büyük geliyordu ellerine ama olsun fiyakalıydı. o kaleyi kimseye bırakmadığından yeni gelen ortaya geçerdi. aydın hepimizden iyiydi, çelimsizdi ama tekniğiyle işi bitiriyordu. o zaman "platini aydın" derdik. alır, verir, adam geçer, şutu burunla vurmaz, plase bırakırdı. "ben de oynayabilir miyim aydın" bizim takımın kralı oldu. o büyük sahanın sahibi mahallenin çocuklarını fena madara eder olduk. "oğlum aydın var lan onlarda" diyorlardı. maç biter, köşedeki bakkalda gazoz içer, eve dönerdik. o bakkalın oğlu bizim mahallede oturur, ama bakkalın olduğu mahallenin takımında oynardı. sevmezdik... o zamanlar maçtan dönünce annelerimiz terli sırtımıza tülbent koyardı... biz manchester united'dık... alt yapımız da vardı, sonradan mahalleye taşınan aydın'ımız da...
bizim çayırda gün geldi inşaat başladı... lükse bir site yapacaklardı. "ulan zaten eğimliydi" dedi biri... büyümüştük biraz. olmadı otobüse atlar; başka sahaya da giderdik çok istersek... bizim çayır elden gitti. havuzlu bir site yaptılar, gittik, dolandık, hayret bayır da kaybolmuştu. biz "mahalle" diyorduk; oraya taşınan çocuklar ise "site". hani şimdi şehrin dört bir tarafında yapılan, acayip isimli siteler var ya; havuzlu, güvenlikli vs. işte ondan... o siteye çocukların hepsi aynı zamanda taşındığından daha takım olamamışlardı. hem zaten ağabey yaştakiler de sitede takılmıyorlardı. ağabey-kardeş ilişki yoktu o sitede...
biz beşiktaş'ta mahalle takımına forma yaptırmıştık, krampon desen o da var. bu çocukların kramponu yoktu ama teneke bixi kola içiyorlardı. kimse kimsenin ufak halini bilmediğinden de hepsi birbirleriyle dalaşıyor, kavga ediyorlardı habire.. onların sitedeki sokaklar maç yapmaya müsait değildi, en fazla japon kale oynardın, çok dardı. bizim caddeden ise artık çok araba geçer olmuştu. tam akmışsın rakip kaleye, çekeceksin şutu, biri "araba geliyor" diye bağırırdı. hani araba geldiğinde tamam da; bazen defansta eksik yakalanan yalandan "araba" diye bağırırdı. oyun durunca da "nerede lan araba!" diye kavga kopardı. biz bu yeni sitenin çocuklarıyla yukarı mahallenin sahasında oynamak için sözleştik. bunlar aynı renk tişört giyip gelmişler, biz de formaları çekmişiz. bunlar havalı; ama aldık havalarını. mahalle pardon takım olamamışlar ki! nasıl olacaklar; şunun şurası en fazla 6-7 aydır oturuyorlardı o sitede. onlar manchester city idi. biz o toprak sahada bunları çok benzettik...sonra aydın taşındı mahalleden... o arkadaş kaleci olamadı... cadde korna sesleriyle doldu, bizim top oynadığımız yaştaki çocuğu tek başına ekmek almaya göndermez oldular... biz aşık olduk, top yerine kızların peşinde koştuk... yusuf ağabey vardı, onu bıçakladılar, öldü... aykut kocaman, fenerbahçe'de önce kral sonra hoca oldu... o toprak saha hala yerinde duruyor ama orada da artık çocuklar futbol oynamıyor...
--- alıntı ---
http://acetobalsamico.blogspot.com/...hester-uniteddk.html