209
hey frank,
seni çok iyi tanıyorum. ya da hakkında çok şey biliyorum diyelim. barcelona'nın başında işler kötü gittiğinde johan ustam sana sahip çıktı. seni o eğitti. ne yapman gerektiğini anlattı. devre arasında işler kötü giderken katalan gazetelerinden müthiş bir baskı yedin. ama yılmadın. başarayacağına inandın. en önemlisi inandığın şeye inanmaya devam ettin. bu huyun johan'ın çok hoşuna gitti. seni kendi otoritesiyle orada tutmayı başardı. lig bittiğinde işler harika gitmeye başladı. üst üste seri galibiyetler. birden ligi ikinci bitirdin. ertesi 3 sezonda kupalara asıldın. başardın frank. başardın.
sonra işler ters gitmeye başladı. sorunlu oyuncuların sorunlarını çözemedin. ten cate sana bu konuda yardımcı oldu. ama takım kupa kazanamadı. patlaklar vermeye başlandı. bir gün buraya kadar dediler sana. soyunma odasında otoriteni kaybettin dediler. güle güle dediler. ama arkanda çok önemli şeyler bıraktın. xavi'ye yeni bir pozisyon verdin. iniesta'ya, messi'ye doğru zamanda şans tanıdın. onlar yeteneklerini kullandılar. bugün buraya geldiler. şüphesiz ki bunda seninde payın var.
aradan 2 yıl geçti. kimler anılmadıki galatasaray ile? sen sürpriz oldun. seni iyi tanıyordum frank. ya da senin hakkında çok şey biliyordum diyelim. bir haziran günü eve gelip laptopu açtığımda karşıma sen çıktın. galatasaray resmi sitesinde. kırmızı renklerle. kıvırcık saçlarını gördüm. seni tanıyordum frank. ya da senin hakkında çok şey biliyordum diyelim şuna. inan bana benden mutlusu yoktu. senin hücum futbolunu, kazanmanın yanında tad verme arzuna bayılıyordum. düşler kurmaya başladım sonra. sen ve galatasaray. bir devrim? evet. tam olarak böyle hissettim bunu...
önce oyuncuları tanımaya çalıştın. türk futbolunu. türk futbolunun yapısını. mental ve teknik özelliklerini. doğru teşhisi koydun. tam saha dergisine de bunu belirttin. başlarda işler iyi gitti. sonra bir çöküş başladı. sisteminde önemli oyuncuların kaybolmaya başladı. yerlerine adam koyamadın. yine de işler fena değil gibiydi. devre arası geldi. 3 transfer yaptın. 1 stoper ve 2 hücumcu. orta saha gerekliydi frank. bilmiyorum bunu teşhis ettin mi ama sen etmediysen neeskens dayım etmiştir. eminim. olmadı. girdik sonra bir kıyamete. beklenenleri veremedi transferler. senin de vardı sorunların. eğer bir orta saha istemişsen ve bu olmamışsa tepkini göstermeliydin. bana orta saha almadılar demeliydin. çıkıp söylemeliydin. bir yandan medya ile uğraştın. sana sene sonu mikrofonu uzattıklarında "geçtiğimiz yıl 5. olmuşuz, bu yıl 3.yüz. demekki başarılıyız" dediğinde senin orada vermeye çalıştığın mesajı anlamayarak çarpıtan hıyarlar oldu. vay efendim sen burayı küçümsemişsin. ulan arkadaş frank rijkaard kendisini oltanın ucuna solucan diye koyup kendisini denize atacak kadar aptal mı? bu kadar mı beyniniz? sokayım o beyninize. herneyse devam edelim.
ertesi yıl başladığında yine aynı sorunlar. ama bu sefer başka büyük sorunlar da oldu. senin otoriteni sarsmaya başladılar frankie. keita'yı göndermek istedin, doğru yaptın. ama bu barcelona değildi frankie. böyle oyuncular az gelirdi buralara. yerine serdar özkan'ı koyabildiler ancak. bunu hesap etmeliydin. orta saha sorunları varken 18'lik musa çağıran'ı verdiler sana. mevcut oyuncular kaldı. cana'yı verdiler fakat kullanamadın. daha doğrusu doğru zamanı bulamadın. misimovic'in uyum sorunları vardı. tüm bunlar olurken avrupa gitti. o döneme kadar transferleri yine bitiremediler. bu da bir sorundu çünkü onu zamanında bitirtmeye çalışmalıydın. gerçi avrupadan elendikten sonra açıkladın bunu. keşke daha acık söyleseydin. 20 milyon galatasaraylı olacaktı arkanda. net. haldun üstünel'in de yoktu amına koyim.
bazen eski açıkta seni izlerdim sadece frank. kenarda neler yapmaya çalıştığını. en iyi tanıdığım adamlardan biri gelmiş, ben izlemeyeyim de kim izlesin seni? yine de önemli katkılar yaptın ülke futboluna. bunlardan biri topu el ile oyuna sokmak. degaj kullanmamak. ikincisi öne doğru çıkan stoperler. üçüncüsü takımın boyunu kısa tutma çabaları. johan anlatmıştı bunları sana. kenarda ıslıklarına bakıyordum. sonra el hareketlerine. sağ elini savunmaya doğru itiyordun. kısa olun diyordun top rakipteyken. ardından schuster dayıda gördük bunları. senin yaptıklarını uyguluyordu. bunlar güzel şeylerdi.
ligde 8. haftanın sonunda yeni bir hafta başladı. toplantı üzerine toplantı. hissettim sanki. bir kez olacağını hissettim. öğle yemeğindeydim. arkadaşım aradı. "lan olum frank rijkaard'ı gönderdiler" dedi bana. elimdeki kaşığı bıraktım masaya. kalktım ayağa. yüzüm buz kesti. dışarı çıktım hava almaya. arkadaş geldi sonra yanıma. ne oldu olm diye soruyor bana. üzerine mesaj geldi birde. o da aynı şeyi söylüyor. ısrarla tekrarlıyorum telefonda: "doğru mu? olum yalan söylüyorsan sikerim belanı akşam. doğru mu lan? şaka yapma bak sinirliyim" gibi şeyler söylüyorum. inanmak istemezcesine. sonra alıyorum elime kulaklığı. radyoyu dinlemeye çalışıyorum. bir yandan doluyor gözlerim. aklıma geliyorsun. akşam gidyiorum eve. arşivden çektiğim resimlere bakıyorum. sonra üzerine bir de videonu izliyorum. patladım artık, yeter. bir ağla da kendine gel. daha bir kaç gün önce baros oyundan çıkarken o sahadakilerin utançla bakması gereken suratı beni ağlamaklı yapmıştı. şimdi de sen yaptın frank. alacağın olsun. güzel futbola inanan bir adamı kaybettim o gün ben. seni kaybettim.
ne olursa olsun sana hep inanacağım büyük adam. inanmaya çalıştığın şeye inanmaya devam et. çünkü o yol, doğru yol. insanlara bu oyunun keyifli olduğunu hissettir. johan usta böyle bir miras bırakıyor çünkü. bende her zaman sizin takipçiniz olacağım. futbolun basit olduğuna inanmaya devam edin...
seni çok iyi tanıyorum. ya da hakkında çok şey biliyorum diyelim. barcelona'nın başında işler kötü gittiğinde johan ustam sana sahip çıktı. seni o eğitti. ne yapman gerektiğini anlattı. devre arasında işler kötü giderken katalan gazetelerinden müthiş bir baskı yedin. ama yılmadın. başarayacağına inandın. en önemlisi inandığın şeye inanmaya devam ettin. bu huyun johan'ın çok hoşuna gitti. seni kendi otoritesiyle orada tutmayı başardı. lig bittiğinde işler harika gitmeye başladı. üst üste seri galibiyetler. birden ligi ikinci bitirdin. ertesi 3 sezonda kupalara asıldın. başardın frank. başardın.
sonra işler ters gitmeye başladı. sorunlu oyuncuların sorunlarını çözemedin. ten cate sana bu konuda yardımcı oldu. ama takım kupa kazanamadı. patlaklar vermeye başlandı. bir gün buraya kadar dediler sana. soyunma odasında otoriteni kaybettin dediler. güle güle dediler. ama arkanda çok önemli şeyler bıraktın. xavi'ye yeni bir pozisyon verdin. iniesta'ya, messi'ye doğru zamanda şans tanıdın. onlar yeteneklerini kullandılar. bugün buraya geldiler. şüphesiz ki bunda seninde payın var.
aradan 2 yıl geçti. kimler anılmadıki galatasaray ile? sen sürpriz oldun. seni iyi tanıyordum frank. ya da senin hakkında çok şey biliyordum diyelim. bir haziran günü eve gelip laptopu açtığımda karşıma sen çıktın. galatasaray resmi sitesinde. kırmızı renklerle. kıvırcık saçlarını gördüm. seni tanıyordum frank. ya da senin hakkında çok şey biliyordum diyelim şuna. inan bana benden mutlusu yoktu. senin hücum futbolunu, kazanmanın yanında tad verme arzuna bayılıyordum. düşler kurmaya başladım sonra. sen ve galatasaray. bir devrim? evet. tam olarak böyle hissettim bunu...
önce oyuncuları tanımaya çalıştın. türk futbolunu. türk futbolunun yapısını. mental ve teknik özelliklerini. doğru teşhisi koydun. tam saha dergisine de bunu belirttin. başlarda işler iyi gitti. sonra bir çöküş başladı. sisteminde önemli oyuncuların kaybolmaya başladı. yerlerine adam koyamadın. yine de işler fena değil gibiydi. devre arası geldi. 3 transfer yaptın. 1 stoper ve 2 hücumcu. orta saha gerekliydi frank. bilmiyorum bunu teşhis ettin mi ama sen etmediysen neeskens dayım etmiştir. eminim. olmadı. girdik sonra bir kıyamete. beklenenleri veremedi transferler. senin de vardı sorunların. eğer bir orta saha istemişsen ve bu olmamışsa tepkini göstermeliydin. bana orta saha almadılar demeliydin. çıkıp söylemeliydin. bir yandan medya ile uğraştın. sana sene sonu mikrofonu uzattıklarında "geçtiğimiz yıl 5. olmuşuz, bu yıl 3.yüz. demekki başarılıyız" dediğinde senin orada vermeye çalıştığın mesajı anlamayarak çarpıtan hıyarlar oldu. vay efendim sen burayı küçümsemişsin. ulan arkadaş frank rijkaard kendisini oltanın ucuna solucan diye koyup kendisini denize atacak kadar aptal mı? bu kadar mı beyniniz? sokayım o beyninize. herneyse devam edelim.
ertesi yıl başladığında yine aynı sorunlar. ama bu sefer başka büyük sorunlar da oldu. senin otoriteni sarsmaya başladılar frankie. keita'yı göndermek istedin, doğru yaptın. ama bu barcelona değildi frankie. böyle oyuncular az gelirdi buralara. yerine serdar özkan'ı koyabildiler ancak. bunu hesap etmeliydin. orta saha sorunları varken 18'lik musa çağıran'ı verdiler sana. mevcut oyuncular kaldı. cana'yı verdiler fakat kullanamadın. daha doğrusu doğru zamanı bulamadın. misimovic'in uyum sorunları vardı. tüm bunlar olurken avrupa gitti. o döneme kadar transferleri yine bitiremediler. bu da bir sorundu çünkü onu zamanında bitirtmeye çalışmalıydın. gerçi avrupadan elendikten sonra açıkladın bunu. keşke daha acık söyleseydin. 20 milyon galatasaraylı olacaktı arkanda. net. haldun üstünel'in de yoktu amına koyim.
bazen eski açıkta seni izlerdim sadece frank. kenarda neler yapmaya çalıştığını. en iyi tanıdığım adamlardan biri gelmiş, ben izlemeyeyim de kim izlesin seni? yine de önemli katkılar yaptın ülke futboluna. bunlardan biri topu el ile oyuna sokmak. degaj kullanmamak. ikincisi öne doğru çıkan stoperler. üçüncüsü takımın boyunu kısa tutma çabaları. johan anlatmıştı bunları sana. kenarda ıslıklarına bakıyordum. sonra el hareketlerine. sağ elini savunmaya doğru itiyordun. kısa olun diyordun top rakipteyken. ardından schuster dayıda gördük bunları. senin yaptıklarını uyguluyordu. bunlar güzel şeylerdi.
ligde 8. haftanın sonunda yeni bir hafta başladı. toplantı üzerine toplantı. hissettim sanki. bir kez olacağını hissettim. öğle yemeğindeydim. arkadaşım aradı. "lan olum frank rijkaard'ı gönderdiler" dedi bana. elimdeki kaşığı bıraktım masaya. kalktım ayağa. yüzüm buz kesti. dışarı çıktım hava almaya. arkadaş geldi sonra yanıma. ne oldu olm diye soruyor bana. üzerine mesaj geldi birde. o da aynı şeyi söylüyor. ısrarla tekrarlıyorum telefonda: "doğru mu? olum yalan söylüyorsan sikerim belanı akşam. doğru mu lan? şaka yapma bak sinirliyim" gibi şeyler söylüyorum. inanmak istemezcesine. sonra alıyorum elime kulaklığı. radyoyu dinlemeye çalışıyorum. bir yandan doluyor gözlerim. aklıma geliyorsun. akşam gidyiorum eve. arşivden çektiğim resimlere bakıyorum. sonra üzerine bir de videonu izliyorum. patladım artık, yeter. bir ağla da kendine gel. daha bir kaç gün önce baros oyundan çıkarken o sahadakilerin utançla bakması gereken suratı beni ağlamaklı yapmıştı. şimdi de sen yaptın frank. alacağın olsun. güzel futbola inanan bir adamı kaybettim o gün ben. seni kaybettim.
ne olursa olsun sana hep inanacağım büyük adam. inanmaya çalıştığın şeye inanmaya devam et. çünkü o yol, doğru yol. insanlara bu oyunun keyifli olduğunu hissettir. johan usta böyle bir miras bırakıyor çünkü. bende her zaman sizin takipçiniz olacağım. futbolun basit olduğuna inanmaya devam edin...