• 2
    istek üzerine, yazıları zamanım oldukça buraya aktarayım dedim. ilk olarak 'black stocking / siyah çoraplılar'ı okuyalım, keyifli okumalar:

    --- alıntı ---

    ilk 'tutulduğum' okumak mıydı, futbol mu, yoksa sinema mı, kestiremiyorum; belki üçü birden başladı: çocuk sesi ve afacan dergilerini okur; buck jones ve ken maynard'ın kovboy filmlerini kaçırmazdım; maçları, sektirmeden izliyorum: izmir'dekileri, izmir; istanbul'dakileri, istanbul gazetelerinden: o zaman, izmir'e hayli geç geliyordu, karşıyaka iskelesi'nde, pazar günü oynanmış bir maçın sonucunu alabilmek için, pazartesi öğleden itibaren dikilir; vapurdan, çığlık çığlığa boşalacak, 'müvezzileri' beklerim: ''-...haydi istanbul geldi, istanbul: cumhuriyet, tan, akşam...''

    acaba, bu merak yüzünden mi, anadolu'ya çıkıp da; oradaki çocukların, futboldan habersiz olduğunu görünce, son derece şaşırmıştım: ben ki, ksk'ın ve gs'ın on birini, su gibi ezberden sayabiliyordum; ilgın'daki (konya) akranlarımın, bırakın oyuncuları, doğru dürüst takımları bilmeyişine şaşmaz da, ne yapardım? düşünün hele bir: yıllardan 1936, berlin olimpiyatları'nın yapıldığı yıl; millî takımımız norveç'le oynamış, 4-0 yenilmişiz; bir yıl sonra, ilk 'millî lig' deneyi sayabileceğimiz 'millî küme'nin, 'deplasmanlı' maçları başlayacak; bu çocuklar, elde lâstik sapan, vişne ağaçlarında serçe avlıyor; ya da, komşu bahçelerden, ekşi elma çalıyor: en büyük heyecanları bu!

    futbolun anadolu sathına, neden böyle geç ve güç yayıldığını, epeyce sonra öğrenecektim.

    ........futbol bir 'alafrangalık'tı!..

    türkiye'de futbol ilk defa izmir'de, daha doğrusu bornova'da oynanmıştır, tarihi 1980; istanbul, yanılmıyorsam, dört sene ardından geliyor, kadıköy'deki oynanış tarihiyse, 1894; başka türlü söylersek bu oyunun türkiye'de, şöyle böyle, yüz yıllık bir geçmişi var. yüz yıl, uzun zaman; bu kadar uzun zamanda, neden dolayı gerekli atılımı yapamadığımızın izahı, o tarihte top oynayanların kimliğiyle ilişkili osla gerek; zira izmir'de de, istanbul'da da, sahaya çıkanlar türkler değildi, ingilizler'di.

    futbolu, her gittikleri yere olduğu gibi, osmanlı'ya da ingiliz şirketleri taşımışlar; istanbul'daki ilk lig, galiba 1902'de, üçü ingiliz, birisi rum, dört takım arasında oynanıyor: kadıköy, moda, imogene (ing.), elpis (rum) takımları; bu ligin şampiyonu, imogene olmuştur. aynı tarihte izmir'de panionios, apollon adlı rum takımları, pelop adlı ermeni takımı faaliyet halindedir. yâni her şeyi ile futbol, o kadar 'ecnebi'ye, en azından 'gayr-ı müslim'e ait bir oyundur ki, türkler yanaşamıyor; daha da ilginci, kadıköy'de, o sıralarda ilk türk futbol takımını örgütlemiş olan futbol meraklıları, takımlarına ingilizce ad takıyorlar: 'black stoking / siyah çoraplılar'.

    sonradan türkiye'nin futbol tarihinde önemli roller oynayacak türk takımları, daha sonra kurulmuştur: galatasaray, 1905; fenerbahçe, 1907; beşiktaş, 1910. hem de hepsi, batı'ya dönük, okumuş yazmış kişiler tarafından! başka türlü söylersek, o erken döneminde ülkemizde futbol halkın ilgilendiği bir spor olmaktan çok, bir 'alafrangalık' olarak ortaya çıkmış; sanırım, anadolu'ya yayılmasındaki gecikmede bunun, hiç de küçümsenemeyecek bir rolü olmuştur.

    tabii asıl önemli faktör, toplumun tarım toplumu olması!

    ........okullarda 'futbol yasağı' vardı!..

    o kadar mı? bir başkası daha var, okullarda futbol yasağı; onu, yirmi yıl önce, şöyle anlatmıştım:

    ''...ortaokul'a bir geçtik, rezâlet! kardeşim, okulda futbol, resmen yasak!; spor seviyorsan, ya jimnastik yapacaksın, ya da voleybol oynayacaksın; sonra sonra, -galiba almanlar'ın etkisiyle- bir de hentbol belirdi, o kadar! liselerde futbol yasağını, bu yasak kalkıncaya kadar, havsalam bir türlü almamıştır: gerekçesi neydi? futbol, çocukları avâre ediyor, ders çalışmasını önlüyor türünden, bürokratça -ama budalaca- bir gerekçe; çünkü gerçekten çalışkan ve yetenekli bir çocuğun, futbol oynasa da, sınıfında iyi bir derece tutturduğu çok görülmüş; futbol oynatmamanın, 'tembel'i ders çalışmaya itelediği, asla görülmemiştir.''

    ''...biz önceleri kapıkulu toplumu, tanzimat'tan bu yana bürokrat bir toplumuz ya, futbol gibi 'ayak işlerini' küçümseriz; az buz küçümseme sayılmamalı bu; nice 'ilerici' geçinen aydın bilirim ki, gazetelerden spor sayfalarının kaldırılmasını ister; futbolla ilgilenen, hele maça giden kişileri ayıplar; onları, aşağı türden başka insanlarmış gibi hor görür. yanıldıkları kesindir, bir kere futbol nerede, ne zaman ortaya çıkıyor, bir baksınlar; oyunun, spor olarak kesin kurallarını alması ve yaygınlaşması, batı avrupa'da sanayi toplumunun belirginleşmesiyle koşuttur; böyle olması da normal, çünkü futbol bir ekip disiplini içerir, ekip disiplini ise, ancak bir fabrika üretiminde oluşmaktadır. zaten en eski, en ünlü takımların tersane, dok, fabrika olması boşuna mı? demek ki futbol, sanayi toplumuyla birlikte ortaya çıkmış bir spor; üstelik, tenis, golf, binicilik ve benzerleri gibi doğuşundan başlayarak, daha çok 'ayrıcalıklı' sınıfların değil, halk kalabalıkların sporu; öyleyse, böyle bir spora burun bükmek, niye?..'' (dünya, 24 aralık 1978)

    bereket versin, 40'lı yıllardan itibaren, bu anlamsız futbol yasağı kaldırıldı; lisesi bol vilâyetlerde, liselerarası futbol liglerine bile geçildi; bu manada 50'li yıllar, anadolu 'pazarının' iletişim ve ulaşım sayesinde bütünleşmesi yılları olduğundan, bu sporun yurtta kök salmasına, hem etkili, hem yararlı olmuştur.

    ........'zehirlenmeyen' kaldı mı?

    yüz yıllık maceradan sonra, türk futbolunun geldiği yer, iyi midir kötü müdür? kötü sayılabileceğini sanmıyorum. kötü olan, futbol kulüplerinin yönetim şeklinin ve profesyonelliğinin; -tıpkı işadamlığı gibi,- yarı mafioso, yarı üçkâğıtçılık, acayip kurallarla işlemesi; spor media'sının da, bunu şiddetle eleştirecek, sporun spor gibi yapılmasını savunacak yerde; en kötü paparazzi yöntemleriyle çalışıp, tam tersine, körüklemesidir. her futbol mevsimi, bir kaç örneğini görüyoruz. nasıl siyasi habercilikte, haber önce 'yandaş' (taraftar) yoruma, sonra 'yandaş' dedikoduya dönüştüyse; futbol haberciliğinde de, haber önce 'yandaş' bir yorum niteliği kazandı, sonra da, 'yandaş' dedikoduya dönüştü: adeta 'sorumsuzluk', kural; ortalıkta öyle bir curcuna hüküm sürüyor ki, bu arada ciddiyetini ve meslek haysiyetini korumaya çalışan futbol yazarları, kim vurduya gidiyor. bunun, siyaset hayatımızı olduğu gibi, futbol yaşantımızı da zehirlediği, daha da zehirleyeceği, pek açık meydandadır.

    şu hakan'ın transfer olayına, bir baksanıza! zehirlenmeyen kaldı mı? düşünüyorum da bazen, meraklısı bu olaydan -üstelik hem sosyal, hem ekonomik, hem de beşeri boyutları sağlam işlenebilecek- ne sert ve acımasız bir film çıkarabilirdi!..

    --- alıntı ---
    *

    uh. yorucu oldu ama, tekrar baştan sona okumak benim için de epey keyifli oldu. önümüzdeki boş vakitlerimde diğer ikisini de aktarırım.
App Store'dan indirin Google Play'den alın