333
nabza göre değil şerbet, sahlep bile yapabilecek güdümlü yalakaları da içinde barındıran oluşum.
2009-2010 sezonununun son beş haftasına kadar şampiyonluk yarışından bir an olsun kopmamış, ligin hemen başında milan baros gibi bir forveti, arda turan gibi bir orta sahayı, ilerleyen haftalarda sabri sarıoğlu gibi verimli bir sol beki sakatlıklara kurban vermiş, mehmet topal'dan omuzu çıkan gökhan zan'a, ligin bir çok maçında sakatlık sebebiyle forma giyemeyen takımın en tecrübeli isimlerinden harry kewell'a kadar takımın yarısı sürekli olarak sakatlık yaşar halde sezon tamamlanmıştır.
frank rijkaard işte böyle bir takımın başında iken "b planı yok", "teknik direktör falan değil", "barcelona'yı ben bile şampiyon yaparım", gibi cümlelerle yerden yere vurulmuş, sürekli ve bilinçli olarak yıpratılmaya çalışılmış, sezon sonu gönderilmese de sezon başında bir şekilde "postalanmış"tır.
2010-2011 sezonu, sezonun ilk yarısı biterken karşımızda şampiyonluktan kopan bir beşiktaş var. takımın iskeletinde işe yarayan bir tek quaresma sakat, geri kalan sakatlar sakat olduğu için tribünler bile duacı. bu haldeyken bile " schuster ne yapsın, sakatlıklar belini büktü", " bu kadar çok darbeye bağlı sakatlık olur mu?" " ligin ikinci yarısında schuster takımı toparlar ve beşiktaş hakettiği yere gelir" gibi yorumlar yapıldı sezon boyunca ve biterken.
frank rijkaard darbeye bağlı sakatlıklardan bahsederken neredeydiler diye sormuyorum ancak schuster'i ve beşiktaşı bu kadar sabırla desteklerken, frank rijkaard'ı neden bu kadar yerin dibine soktular merak etmemek mümkün değil.
schuster için "ne olursa olsun sisteminden taviz vermiyor, bravo adama" derken sisteminden taviz vermeyen frank rijkaard'ı neden "b planı yok" diye eleştirdiler bunu da anlamak mümkün değil.
bu iki şey bile türk spor basınının kimlere ve nelere hizmet ettiğinin kanıtıdır. ibne basın bunu da yaz derdik eskiden, şimdi ibne wikileaks bunu da yaz demek gerekiyor zannedersem. çünkü her şey planlı ve programlı bir şekilde ilerliyor medya içerisinde.
2009-2010 sezonununun son beş haftasına kadar şampiyonluk yarışından bir an olsun kopmamış, ligin hemen başında milan baros gibi bir forveti, arda turan gibi bir orta sahayı, ilerleyen haftalarda sabri sarıoğlu gibi verimli bir sol beki sakatlıklara kurban vermiş, mehmet topal'dan omuzu çıkan gökhan zan'a, ligin bir çok maçında sakatlık sebebiyle forma giyemeyen takımın en tecrübeli isimlerinden harry kewell'a kadar takımın yarısı sürekli olarak sakatlık yaşar halde sezon tamamlanmıştır.
frank rijkaard işte böyle bir takımın başında iken "b planı yok", "teknik direktör falan değil", "barcelona'yı ben bile şampiyon yaparım", gibi cümlelerle yerden yere vurulmuş, sürekli ve bilinçli olarak yıpratılmaya çalışılmış, sezon sonu gönderilmese de sezon başında bir şekilde "postalanmış"tır.
2010-2011 sezonu, sezonun ilk yarısı biterken karşımızda şampiyonluktan kopan bir beşiktaş var. takımın iskeletinde işe yarayan bir tek quaresma sakat, geri kalan sakatlar sakat olduğu için tribünler bile duacı. bu haldeyken bile " schuster ne yapsın, sakatlıklar belini büktü", " bu kadar çok darbeye bağlı sakatlık olur mu?" " ligin ikinci yarısında schuster takımı toparlar ve beşiktaş hakettiği yere gelir" gibi yorumlar yapıldı sezon boyunca ve biterken.
frank rijkaard darbeye bağlı sakatlıklardan bahsederken neredeydiler diye sormuyorum ancak schuster'i ve beşiktaşı bu kadar sabırla desteklerken, frank rijkaard'ı neden bu kadar yerin dibine soktular merak etmemek mümkün değil.
schuster için "ne olursa olsun sisteminden taviz vermiyor, bravo adama" derken sisteminden taviz vermeyen frank rijkaard'ı neden "b planı yok" diye eleştirdiler bunu da anlamak mümkün değil.
bu iki şey bile türk spor basınının kimlere ve nelere hizmet ettiğinin kanıtıdır. ibne basın bunu da yaz derdik eskiden, şimdi ibne wikileaks bunu da yaz demek gerekiyor zannedersem. çünkü her şey planlı ve programlı bir şekilde ilerliyor medya içerisinde.
