651
thomas hobbes der ki, en kötü şartlar dahilinde bile yönetilen güruh saygı duymalıdır başındakilere, çünkü hiç bir olumsuz tablo daha kötü değildir iç karışıklıkların olduğu bir ortamdan. fakat bu yorum yaklaşık 500 yıl önce tarihin tozlu sayfalarındaki yerini almıştır, özellikle rousseau tarafından kendisine verilen cevaptan sonra.
üstelik bilmediğimiz bir sözleşmeyi imzaladığımız devlet adı altındaki organizasyonla, tamamen kendi irademizle yaptığımız bir tercih olan armaya dair sevda arasındaki farkı da iyi belirlemek gerekmektedir. sevmek, aidiyet hissetmek, olası başarısızlıklara karşı saygı ve tahammül hissiyatını beraberinde getirse de, diğer yandan gönül verdiğiniz şey dönüştürülmeye başlamışsa eğer, hem de sistematik bir şekilde, tepki mekanizmasını harekete geçırmek de o sevginin zorunda bıraktığı hususlardan biri haline gelir.
amatör branşlarda yaşanan skandal tabloları başlığı altında uzun bir yazıya satırbaşı olacak kadar malzeme biriktirmiş bir yönetimin, değerlendirme ölçütü olarak futbol şubemizi ana başlık haline getirmek doğru olmasa da, kitlelerin ana düsturunu belirleyenin staddaki temaşa olduğunu gözönüne alarak, bir kaç husus rahatlıkla ön plana çıkartılabilir;
galatasaray tarihinin en önemli yollarından birine çıkılmışken satıldı fernando meira,
galatasaray maça stopersiz çıktı ve yenildi.
galatasaray yeni stadına geçiş yapmadan önceki son senesinde tek forvetle çıktı yola, milan baros sakatlandı, ve aslantepe’ye şampiyonlar ligi ile başlamak hayal oldu.
galatasaray, aslantepe’ye geçeceği yıl, takımın top ayağına geldiğinde taraftarın en çok heyecanlandığı isim olan kader keita’yı bir arap ülkesine sattı, ve hücum bazında son zamanların en kısır sezonunu yaşamakta. (-1 averaj) (not: içinde bulunduğum sektör sebebiyle kendilerini tanıma fırsatım oldu, arap milleti sever komisyonlu işleri)
galatasaray, ortaokula giden kuzenımın dair gördüğü üzere 2 yıldır ortasahanın ortasında büyük bir sıkıntı çekmekte ve gelişmeye yönelik hiç bir adım atılmaması bir yana, o mevkiyi mustafa sarp adında, galatasaray tarihinin herhangi bir branşında gördüğüm en kalitesiz sporcu dolduruyor.
galatasaraya dair olan bağlılığım sağlığımı tüketirken, sevdamız armaya ama şeklindeki direnişim, aptal yerine konulduğumuz her bir gün daha da kaybediyor gücünü.
galatasaray markasının adnan polat yönetimindeki özeti daha da uzatılmaya açık bir konumda olmasına rağmen, yukarıdaki satırbaşları niyet okuyuculuğu yapabilmek için gerekli alanı sağlıyor aslında. zira o noktaya ulaşmış insanların bizim gördüklerimizi görmeme şansı yok, demek ki bilemediğimiz bazı hesaplar mevcut içeride.
ve üstelik bu süreç büyüyerek devam ederken galatasaray taraftarı tarihinin en büyük gaflet uykusunda, kültürel kodlarımızda bulunan ’makama saygı’ anlayışıyla, fakat armana destek olmak başka, yanlış ellere düştüğünde tepkini koyarak ona sahip çıkmak başka.
yaşasın tam bağımsız ultraslan !!
üstelik bilmediğimiz bir sözleşmeyi imzaladığımız devlet adı altındaki organizasyonla, tamamen kendi irademizle yaptığımız bir tercih olan armaya dair sevda arasındaki farkı da iyi belirlemek gerekmektedir. sevmek, aidiyet hissetmek, olası başarısızlıklara karşı saygı ve tahammül hissiyatını beraberinde getirse de, diğer yandan gönül verdiğiniz şey dönüştürülmeye başlamışsa eğer, hem de sistematik bir şekilde, tepki mekanizmasını harekete geçırmek de o sevginin zorunda bıraktığı hususlardan biri haline gelir.
amatör branşlarda yaşanan skandal tabloları başlığı altında uzun bir yazıya satırbaşı olacak kadar malzeme biriktirmiş bir yönetimin, değerlendirme ölçütü olarak futbol şubemizi ana başlık haline getirmek doğru olmasa da, kitlelerin ana düsturunu belirleyenin staddaki temaşa olduğunu gözönüne alarak, bir kaç husus rahatlıkla ön plana çıkartılabilir;
galatasaray tarihinin en önemli yollarından birine çıkılmışken satıldı fernando meira,
galatasaray maça stopersiz çıktı ve yenildi.
galatasaray yeni stadına geçiş yapmadan önceki son senesinde tek forvetle çıktı yola, milan baros sakatlandı, ve aslantepe’ye şampiyonlar ligi ile başlamak hayal oldu.
galatasaray, aslantepe’ye geçeceği yıl, takımın top ayağına geldiğinde taraftarın en çok heyecanlandığı isim olan kader keita’yı bir arap ülkesine sattı, ve hücum bazında son zamanların en kısır sezonunu yaşamakta. (-1 averaj) (not: içinde bulunduğum sektör sebebiyle kendilerini tanıma fırsatım oldu, arap milleti sever komisyonlu işleri)
galatasaray, ortaokula giden kuzenımın dair gördüğü üzere 2 yıldır ortasahanın ortasında büyük bir sıkıntı çekmekte ve gelişmeye yönelik hiç bir adım atılmaması bir yana, o mevkiyi mustafa sarp adında, galatasaray tarihinin herhangi bir branşında gördüğüm en kalitesiz sporcu dolduruyor.
galatasaraya dair olan bağlılığım sağlığımı tüketirken, sevdamız armaya ama şeklindeki direnişim, aptal yerine konulduğumuz her bir gün daha da kaybediyor gücünü.
galatasaray markasının adnan polat yönetimindeki özeti daha da uzatılmaya açık bir konumda olmasına rağmen, yukarıdaki satırbaşları niyet okuyuculuğu yapabilmek için gerekli alanı sağlıyor aslında. zira o noktaya ulaşmış insanların bizim gördüklerimizi görmeme şansı yok, demek ki bilemediğimiz bazı hesaplar mevcut içeride.
ve üstelik bu süreç büyüyerek devam ederken galatasaray taraftarı tarihinin en büyük gaflet uykusunda, kültürel kodlarımızda bulunan ’makama saygı’ anlayışıyla, fakat armana destek olmak başka, yanlış ellere düştüğünde tepkini koyarak ona sahip çıkmak başka.
yaşasın tam bağımsız ultraslan !!