99
galatasaray – antalyaspor : 2-1
kazandı galatasaray ama sadece bir farkla. ne kötü değil mi? sen geçen hafta kadıköy’de beraberlik çıkar hem de koca fenerbahçe’ye karşı sonra kendi sahanda antalyasporu ancak 2-1 yen. utanın !
yemezler ! belki kimse böyle bir yorum yapmamıştır ama yine de yazayım istedim belki böyle düşünen armutlar vardır diye.
takım kıçını yırttı, mücadele etti, gol attı, pozisyon verdi, gol kaçırdı. bu zaten sezon başından beri yaşadığımız bir şey. hatta geçen sezonunun ikinci yarısından beri bunu yaşıyoruz zaten. bize çekinerek gelen takımları yeniyoruz, korkmayan takımlar bize cehennem azabı yaşatıyor.
aslında antalyaspor da bize gerilim filmi izletti, özellikle ikinci devre.
lafı çok uzatıyorum farkındayım, yaşlılığıma verin. gelelim maça. antalyaspor’un fenerbahçe çuvalla gol yiyen takımla ilgisi yoktu. çok diri, sağlam, istekli bir takım gördüm. ama işte bir duran top, arkasından gelen bir gol daha işlerini bitirdi. devre bitti 2-0. hak mıydı, ben bunca yıldır futbol maçı izlerim, bunca sene top oynadım futbolda adalet diye bir şey görmedim. adalet olsa yunanistan avrupa şampiyonu olmazdı di mi gençler.
ikinci devre tek kaleye döndü oyun. antalya bastırıyordu. hani hava soğuktu, hani antalyalılar için dezavantajdı. pardon, artık bunları söyleyenler kalmadı mı? ne bileyim abicim, bizim gençliğimizde biz hep böyle kandırdılar. izlanda maçını adana’ya aldılar, 3 yedik yine akıllanmadılardı, ben de yine aynı mevzu devam ediyor sandım. izlanda’yı sadece avrupayı kaplayan kül bulutundan bilenler futbol oynadıklarını ne bilsin.
antalyaspor’da bir oyuncu çok dikkatimi çekti, bütün akınları başlatan, takımı yönlendiren adamdı. antalyaspor’un en önemli oyuncusu. 8 numara. maçtan sonra tvde pozisyonlar gösterilirken “vay efendim uğur burada sarı kartı hak etti, hiç yakışıyor mu” muhabbetlerini duydum. ulan dedim antalyasporlu uğur en son sivastaydı, zaten bu uğur o uğur’a hiç benzemiyor, saçlar uzun, arkadan bağlı falan. meğerse beşiktaş’tan gelen uğur inceman’mış. adı uğur diye bu kadar anlatmadım elbet, belki o yüzden anlattım, kim ne karışır. ama hakikaten hikaye başka. bunu bu hafta içi mutlaka anlatacağım.
takımın sıkıntıları devam ediyor. yine orta sahayı tam kapatamıyor, yine rakip kolayca pozisyona girebiliyor. ankaragücü maçından farklı olarak bu maçta kontra vermedik. bunda ortasahanın yardıma gelmesi kadar antalyaspor’un set oyununu benimsemesinin de etkisi vardı.
serkan kurtuluş’un sakatlanması da galatasaray’ın tüm düzenini bozdu. ali turan sağ bek oldu. sezon başı çok büyük hatalar yapmıştı ali ve bazen yedek kaldı bazen tribündeydi. ama bu maçta sanırım serkan sakatlanınca hagi ve tugay sağ bek kim var diye bakınca ali’yi gördüler ver oyuna onu aldılar. ben size söyleyeyim bir dahaki maç aynısı olursa ki sanmam serkan’ın sakatlığı uzun sürecek gibi, sabri sağ beke, barış sağ öne geçecektir. sanmam kısmına gelirsek, bir daha ki maçta sabri’yi sağ bek bekliyorum. yine bu bağlamda, yani hagi-tugay ikilisinin bakış açısına göre mustafa sarp da son maçını oynamış olma ihtimali yüksek. eğer böyle olmazsa futbol filozofu sergenyalçın’ın deyişiyle sıkıntı var demektir.
ikinci devre tribünde hop oturup hop kalkarken mesaj geldi alanya’daki biraderimden, diyordu ki 3 pozisyondur ali turan ofsaytı bozuyor. sanırım yediğimiz golden de bahsediyordu. zayıf halka muhabbeti.
ali turan önemli değil yahu aslında, sağ bek bir takım için ne kadar önemli olabilir ki. sen ileride topu tutamıyorsan adamlar nerede boşluk bulurlarsa oradan gelirler. bizim sorunumuz galibiyeti bulduktan sonra skoru tutamamak. geçen sezonda bunu yaşadık. sadece arda vardı topu ileride tutabilen. hani bazı futboldan bihaberlerin rakibe götünü dayıyor diye aşağılamaya çalıştıkları üniversite okumamış arda turan. baros önemli, kewell önemli ama arda kadar değil. misimoviç müthiş bir futbolcu ama pas yapacağı, alıp-vereceği adam olmayınca eksik kalıyor. ne yazık ki pino misi’ye duvar olamıyor. onun ilacı arda ve baros’la birlikte oynamak. pino şahane bir futbolcu ama topu ileride tutmak onun yetenekleri arasında değil.
bu takımı kabul ettiğine göre hagi bu gemiyi limana yanaştıracağını düşünüyor. hiç rijkaard polemiklerine girmek istemiyorum, çünkü buradan sorular sordum kimse cevap vermedi. o yüzden hagi-tugay’a da kıvırma payı vermiyorum. ama nasıl? kendi mantığı içinde doğru işler yaptıkları, çelişkili hamleler yapmadıkları sürece kendilerine bir şey diyemem, hadi amiyane olsun, bok atamam. ama bu şartlar dahilinde.
bu maçla ilgili en çok söylemek istediğim şey aslında başkaydı. maç başlamak üzereyken girdim elbette. ama uzun zamandır yaşamadığım gol sevinçlerini yaşadım ve tribünün yaşadığını gördüm. ilk golde hasan’ı dövdüm ikinci golde hasan beni havaya kaldırdı, dayak yememek için. sadece biz değil herkes bir başka sevindi. özlemişim.
bunun yorumunu psikolog arkadaşlara bırakıyorum. ama kısa bir süreliğine.
kazandı galatasaray ama sadece bir farkla. ne kötü değil mi? sen geçen hafta kadıköy’de beraberlik çıkar hem de koca fenerbahçe’ye karşı sonra kendi sahanda antalyasporu ancak 2-1 yen. utanın !
yemezler ! belki kimse böyle bir yorum yapmamıştır ama yine de yazayım istedim belki böyle düşünen armutlar vardır diye.
takım kıçını yırttı, mücadele etti, gol attı, pozisyon verdi, gol kaçırdı. bu zaten sezon başından beri yaşadığımız bir şey. hatta geçen sezonunun ikinci yarısından beri bunu yaşıyoruz zaten. bize çekinerek gelen takımları yeniyoruz, korkmayan takımlar bize cehennem azabı yaşatıyor.
aslında antalyaspor da bize gerilim filmi izletti, özellikle ikinci devre.
lafı çok uzatıyorum farkındayım, yaşlılığıma verin. gelelim maça. antalyaspor’un fenerbahçe çuvalla gol yiyen takımla ilgisi yoktu. çok diri, sağlam, istekli bir takım gördüm. ama işte bir duran top, arkasından gelen bir gol daha işlerini bitirdi. devre bitti 2-0. hak mıydı, ben bunca yıldır futbol maçı izlerim, bunca sene top oynadım futbolda adalet diye bir şey görmedim. adalet olsa yunanistan avrupa şampiyonu olmazdı di mi gençler.
ikinci devre tek kaleye döndü oyun. antalya bastırıyordu. hani hava soğuktu, hani antalyalılar için dezavantajdı. pardon, artık bunları söyleyenler kalmadı mı? ne bileyim abicim, bizim gençliğimizde biz hep böyle kandırdılar. izlanda maçını adana’ya aldılar, 3 yedik yine akıllanmadılardı, ben de yine aynı mevzu devam ediyor sandım. izlanda’yı sadece avrupayı kaplayan kül bulutundan bilenler futbol oynadıklarını ne bilsin.
antalyaspor’da bir oyuncu çok dikkatimi çekti, bütün akınları başlatan, takımı yönlendiren adamdı. antalyaspor’un en önemli oyuncusu. 8 numara. maçtan sonra tvde pozisyonlar gösterilirken “vay efendim uğur burada sarı kartı hak etti, hiç yakışıyor mu” muhabbetlerini duydum. ulan dedim antalyasporlu uğur en son sivastaydı, zaten bu uğur o uğur’a hiç benzemiyor, saçlar uzun, arkadan bağlı falan. meğerse beşiktaş’tan gelen uğur inceman’mış. adı uğur diye bu kadar anlatmadım elbet, belki o yüzden anlattım, kim ne karışır. ama hakikaten hikaye başka. bunu bu hafta içi mutlaka anlatacağım.
takımın sıkıntıları devam ediyor. yine orta sahayı tam kapatamıyor, yine rakip kolayca pozisyona girebiliyor. ankaragücü maçından farklı olarak bu maçta kontra vermedik. bunda ortasahanın yardıma gelmesi kadar antalyaspor’un set oyununu benimsemesinin de etkisi vardı.
serkan kurtuluş’un sakatlanması da galatasaray’ın tüm düzenini bozdu. ali turan sağ bek oldu. sezon başı çok büyük hatalar yapmıştı ali ve bazen yedek kaldı bazen tribündeydi. ama bu maçta sanırım serkan sakatlanınca hagi ve tugay sağ bek kim var diye bakınca ali’yi gördüler ver oyuna onu aldılar. ben size söyleyeyim bir dahaki maç aynısı olursa ki sanmam serkan’ın sakatlığı uzun sürecek gibi, sabri sağ beke, barış sağ öne geçecektir. sanmam kısmına gelirsek, bir daha ki maçta sabri’yi sağ bek bekliyorum. yine bu bağlamda, yani hagi-tugay ikilisinin bakış açısına göre mustafa sarp da son maçını oynamış olma ihtimali yüksek. eğer böyle olmazsa futbol filozofu sergenyalçın’ın deyişiyle sıkıntı var demektir.
ikinci devre tribünde hop oturup hop kalkarken mesaj geldi alanya’daki biraderimden, diyordu ki 3 pozisyondur ali turan ofsaytı bozuyor. sanırım yediğimiz golden de bahsediyordu. zayıf halka muhabbeti.
ali turan önemli değil yahu aslında, sağ bek bir takım için ne kadar önemli olabilir ki. sen ileride topu tutamıyorsan adamlar nerede boşluk bulurlarsa oradan gelirler. bizim sorunumuz galibiyeti bulduktan sonra skoru tutamamak. geçen sezonda bunu yaşadık. sadece arda vardı topu ileride tutabilen. hani bazı futboldan bihaberlerin rakibe götünü dayıyor diye aşağılamaya çalıştıkları üniversite okumamış arda turan. baros önemli, kewell önemli ama arda kadar değil. misimoviç müthiş bir futbolcu ama pas yapacağı, alıp-vereceği adam olmayınca eksik kalıyor. ne yazık ki pino misi’ye duvar olamıyor. onun ilacı arda ve baros’la birlikte oynamak. pino şahane bir futbolcu ama topu ileride tutmak onun yetenekleri arasında değil.
bu takımı kabul ettiğine göre hagi bu gemiyi limana yanaştıracağını düşünüyor. hiç rijkaard polemiklerine girmek istemiyorum, çünkü buradan sorular sordum kimse cevap vermedi. o yüzden hagi-tugay’a da kıvırma payı vermiyorum. ama nasıl? kendi mantığı içinde doğru işler yaptıkları, çelişkili hamleler yapmadıkları sürece kendilerine bir şey diyemem, hadi amiyane olsun, bok atamam. ama bu şartlar dahilinde.
bu maçla ilgili en çok söylemek istediğim şey aslında başkaydı. maç başlamak üzereyken girdim elbette. ama uzun zamandır yaşamadığım gol sevinçlerini yaşadım ve tribünün yaşadığını gördüm. ilk golde hasan’ı dövdüm ikinci golde hasan beni havaya kaldırdı, dayak yememek için. sadece biz değil herkes bir başka sevindi. özlemişim.
bunun yorumunu psikolog arkadaşlara bırakıyorum. ama kısa bir süreliğine.