5
ulu önder atatürk, futbolla olan ilk tanışmasının akabinde bu sporu mecazen savaşa benzetmiş, ordunun içindeki farklı sınıfların nasıl ayrı ayrı görevleri varsa, takımdaki farklı oyuncuların da farklı görevleri olduğunu hemen ilk anda idrak etmiştir.
hava kuvvetlerinin sortilerine hayran olup da, tankların kara savaşını domine ederek zaferi getirmesine burun kıvırmaya benzememeli bu sanat muhabbeti.
her zaman pis işler vardır, ve bu işleri yapması için görevlendirilen fedailer... yere göğe sığdıramadığın aşçının o enfes yemeği yapabilmesi için, birilerinin tezgah tezgah gezip balığı alması, birilerinin balığı temizlemesi, birilerinin de soğanı-sarımsağı ayıklaması gerekir. sonra sen kalkarsın , "vay efendim falanca usta ne büyük aşçı" . evet o adam büyük bir usta ama, elindeki balık kokusu 3 gün geçmeyen yamağın o yemekteki emeği ne olacak?
endüstriyel futbol icat olunalı, bir de bu endüstriyel taraftarlık çıktı başımıza. isteniyor ki takımda 10 tane hagi olsun. oldu paşam, hemen olsun. futbol dediğin oyun, takım oyunudur. takımda da farklı görevleri dağıtabileceğin farklı niteliklerde oyuncular olmak zorundadır ki stratejini uygulayabilesin, bunun için geliştirdiğin taktikleri uygulayabilesin. evet, kadife ayaklı adamların takımı gole götürecek ama, kaya gibi 2-3 tane de adamın olmalı ki, karşındaki takım yüklendiği zaman çakı gibi dimdik durabilesin. rakibinin ayağından topu; sökerek, vurarak, indirerek birileri almalı ki, kadife ayaklına topu tekrar ulaştırabilesin.
velhasıl, 10 tane hagi'den ibaret bir takımın maç kazanma şansı yoktur. yanında birkaç tane fizikli, kuvvetli, biraz da delişmen adamların olacak ki, sahada top için kavga edebilesin. bu tip adamlar da o kadar teknik olamıyorlar işte. kader bu.
arada sırada xavi gibi, iniesta gibi isimler denk geliyor ama, onların hepsi birden aynı jenerasona denk geldiğinde de o takımın adı barcelona oluyor ve bir sezonda 6 kupa kaldırıyorlar. kolay değil yani o işler. burunlarımızı illa kıvıracaksak da fazla açılı kıvırmayalım.
hava kuvvetlerinin sortilerine hayran olup da, tankların kara savaşını domine ederek zaferi getirmesine burun kıvırmaya benzememeli bu sanat muhabbeti.
her zaman pis işler vardır, ve bu işleri yapması için görevlendirilen fedailer... yere göğe sığdıramadığın aşçının o enfes yemeği yapabilmesi için, birilerinin tezgah tezgah gezip balığı alması, birilerinin balığı temizlemesi, birilerinin de soğanı-sarımsağı ayıklaması gerekir. sonra sen kalkarsın , "vay efendim falanca usta ne büyük aşçı" . evet o adam büyük bir usta ama, elindeki balık kokusu 3 gün geçmeyen yamağın o yemekteki emeği ne olacak?
endüstriyel futbol icat olunalı, bir de bu endüstriyel taraftarlık çıktı başımıza. isteniyor ki takımda 10 tane hagi olsun. oldu paşam, hemen olsun. futbol dediğin oyun, takım oyunudur. takımda da farklı görevleri dağıtabileceğin farklı niteliklerde oyuncular olmak zorundadır ki stratejini uygulayabilesin, bunun için geliştirdiğin taktikleri uygulayabilesin. evet, kadife ayaklı adamların takımı gole götürecek ama, kaya gibi 2-3 tane de adamın olmalı ki, karşındaki takım yüklendiği zaman çakı gibi dimdik durabilesin. rakibinin ayağından topu; sökerek, vurarak, indirerek birileri almalı ki, kadife ayaklına topu tekrar ulaştırabilesin.
velhasıl, 10 tane hagi'den ibaret bir takımın maç kazanma şansı yoktur. yanında birkaç tane fizikli, kuvvetli, biraz da delişmen adamların olacak ki, sahada top için kavga edebilesin. bu tip adamlar da o kadar teknik olamıyorlar işte. kader bu.
arada sırada xavi gibi, iniesta gibi isimler denk geliyor ama, onların hepsi birden aynı jenerasona denk geldiğinde de o takımın adı barcelona oluyor ve bir sezonda 6 kupa kaldırıyorlar. kolay değil yani o işler. burunlarımızı illa kıvıracaksak da fazla açılı kıvırmayalım.