2437
atatürk olimpiyat stadyumu 80.000 küsür kişilik. dışarıdan bakıyorsun devasa bir yapı. buna rağmen içine girince tatmin edemiyor. iki taraf için de ortadaki sıkıntı bariz belli oluyor. seyircisi de, futbolcusu da son derece rahatsızlık duyuyor ve hoşnut kalamıyor buradan. sanırım burada en mutlu olan iki takımdan biri 2005 yılı şampiyonlar ligi finalinde 3-0 olunca milan, maç bitiminde de liverpool'dur. bu ufak ayrıntıdan sonra da olimpiyat ile ilgili son sözümüze gelelim; verim alınamıyor.
1999 ali sami yen stadyumu,
taraftarların basit değil, hakkını vererek takımı desteklediği zamanlardı. mabedin kapasitesi 22.000 küsür kişi. milan dayanamadı baskıya. azlık ama özlük vardı. son dakika oldu... ergün'ün klas ortalarından biriydi. kral hava topuna çıkarken arkadan çekildi ve yere düştü. penaltı ve gol. 3-2
tribündeki galatasaraylılar coştukca daha fazla coşmaya, galatasaray yoluna devam ettikce daha fazla etmeye başlamıştı. devam ettik uefa kupası, devam ettik süper kupa...
galatasaray adı iyiden iyiye markalaşıyor, dünya genelinde yayılıyordu artık. ülkemiz gazetelerinde daha fazla manşet oluyor, dış basında ise spor sayfalarında kendine itibarlı yerler buluyordu. bu büyük sivrilme içerideki insanları da etkiledi. galatasaray bünyesinde çalışanlar da nasibini almak istedi. nasıl mahalle bakkalı, ilkokul öğrencisi takımını överek prim yaptıysa, sarı kırmızı çatı altındaki bilincsiz kişiler de farklı yollardan prim yapmanın hesabını yaptı. yapılanma bahaneleri, bilinçsiz transferler, sermayeden yeme durumları vesaire. uzun zaman geçti. ve bunu yıllar geçti diyerek gözler önüne serebiliriz. takım eridi, taraftar eridi.
2008 ağustos galatasaray sözlük,
böyle bir şey olduğunun haberinin gelmesi mutlu ediciydi. müthiş bir başlangıç olur demiştik. kapıdan içeri girdik. start anındaki hızı 1 sene boyunca aralıksız devam etti. bilgi depolandı, yorumlar yapıldı. beyin açtı, vizyon genişletti. öyle ince görüldü ki bunlar hiçbir zaman şov yönünü hissetmedik. çok kişi çok şey öğrendi. zaman buldukça girip okudum. kayıtlı yazar sayısı yüzleri aşmasına rağmen kemikleşmiş yazar kitlesi vardı. günlük 30-35 yazar diyebiliriz en fazla. hele ki ilk dönemler 10-15 arasıydı. bol bol yazarlardı. müthiş yorumlar, bilgiler kapardı kapmak isteyen. yani 3-5 kişi ile 350 kişilik otel işletmek desem fazla abartılı bulmayın. çünkü aynen öyleydi. giderek büyüdü. geleni gideni çok oldu. itiraf ediyorum çok sevdim. başka hiçbir yerde yazmaya değer bulmadığım, heveslenmediğim düşüncelerimi buraya aktarma gereksinimi duydum. görüşlerimi buraya karaladım.
özünde kaliteli yorumlar vardır buranın. geçmişi hatırlatan, geleceğe dair akıl yürüten yorumlar. yazılan hakiki düşüncelerine tav oldum buranın.
2. senesi dolmak üzere. haliyle daha fazla yazar, daha fazla başlık görmeye başladık. çok doğal karşılıyorum onlarca başlığı.
yazana, çizene laf etmem. ne kadar beni ilgilendirmeyecek, incir çekirdeğini doldurmayacak yazılar olursa olsun ses etmemeye çalışırım. bunu yazan kişi akıl etmiştir, üzerine kafa yormuştur. ufak da olsa bir emek harcamıştır. saygı duyulası bir durumdur. fakat onlarca irili ufaklı başlık görüyoruz son zamanlarda. bunların içerisinden yorumuydu, bilgisiydi derken istenileni bulmaya çalışmak çok zor bir hal almaya başladı. böyle olunca da insanın yazma hevesi köreliyor. o yazmayınca diğerinin yazası gelmiyor, diğeri yazmayınca benim de hevesim kaçmaya başlıyor. yienelemek gerekirse yazılan hiçbir şeye saçmalamışsın demem. tabii ki son derece bilincsiz ve uç noktalarda gereksiz tavırlar görmediysem. ama üstü kapalı biçimde söylemek istediğim bazı şeyleri de anladığınızı umuyorum. her ne kadar basitlik demek istemesem de böyle durumlarla çok sık karşılaşıyoruz. bunların her biri yazma hevesini, yorum yapma isteğini alıp götürüyor yazarın içinden.
kocaman stadın müthiş başarılar anlamına gelmediği gibi, az kapasiteli stadyumun da başarılara ev sahipli yapacağı anlamı çıkmıyor.
çok başlık pek matah değilken, az başlık çok can sıkabilir. kaliteli ve öz olması istek uyandırır. uyandırmaz mı? en güzel bu değil midir?
1999 ali sami yen stadyumu,
taraftarların basit değil, hakkını vererek takımı desteklediği zamanlardı. mabedin kapasitesi 22.000 küsür kişi. milan dayanamadı baskıya. azlık ama özlük vardı. son dakika oldu... ergün'ün klas ortalarından biriydi. kral hava topuna çıkarken arkadan çekildi ve yere düştü. penaltı ve gol. 3-2
tribündeki galatasaraylılar coştukca daha fazla coşmaya, galatasaray yoluna devam ettikce daha fazla etmeye başlamıştı. devam ettik uefa kupası, devam ettik süper kupa...
galatasaray adı iyiden iyiye markalaşıyor, dünya genelinde yayılıyordu artık. ülkemiz gazetelerinde daha fazla manşet oluyor, dış basında ise spor sayfalarında kendine itibarlı yerler buluyordu. bu büyük sivrilme içerideki insanları da etkiledi. galatasaray bünyesinde çalışanlar da nasibini almak istedi. nasıl mahalle bakkalı, ilkokul öğrencisi takımını överek prim yaptıysa, sarı kırmızı çatı altındaki bilincsiz kişiler de farklı yollardan prim yapmanın hesabını yaptı. yapılanma bahaneleri, bilinçsiz transferler, sermayeden yeme durumları vesaire. uzun zaman geçti. ve bunu yıllar geçti diyerek gözler önüne serebiliriz. takım eridi, taraftar eridi.
2008 ağustos galatasaray sözlük,
böyle bir şey olduğunun haberinin gelmesi mutlu ediciydi. müthiş bir başlangıç olur demiştik. kapıdan içeri girdik. start anındaki hızı 1 sene boyunca aralıksız devam etti. bilgi depolandı, yorumlar yapıldı. beyin açtı, vizyon genişletti. öyle ince görüldü ki bunlar hiçbir zaman şov yönünü hissetmedik. çok kişi çok şey öğrendi. zaman buldukça girip okudum. kayıtlı yazar sayısı yüzleri aşmasına rağmen kemikleşmiş yazar kitlesi vardı. günlük 30-35 yazar diyebiliriz en fazla. hele ki ilk dönemler 10-15 arasıydı. bol bol yazarlardı. müthiş yorumlar, bilgiler kapardı kapmak isteyen. yani 3-5 kişi ile 350 kişilik otel işletmek desem fazla abartılı bulmayın. çünkü aynen öyleydi. giderek büyüdü. geleni gideni çok oldu. itiraf ediyorum çok sevdim. başka hiçbir yerde yazmaya değer bulmadığım, heveslenmediğim düşüncelerimi buraya aktarma gereksinimi duydum. görüşlerimi buraya karaladım.
özünde kaliteli yorumlar vardır buranın. geçmişi hatırlatan, geleceğe dair akıl yürüten yorumlar. yazılan hakiki düşüncelerine tav oldum buranın.
2. senesi dolmak üzere. haliyle daha fazla yazar, daha fazla başlık görmeye başladık. çok doğal karşılıyorum onlarca başlığı.
yazana, çizene laf etmem. ne kadar beni ilgilendirmeyecek, incir çekirdeğini doldurmayacak yazılar olursa olsun ses etmemeye çalışırım. bunu yazan kişi akıl etmiştir, üzerine kafa yormuştur. ufak da olsa bir emek harcamıştır. saygı duyulası bir durumdur. fakat onlarca irili ufaklı başlık görüyoruz son zamanlarda. bunların içerisinden yorumuydu, bilgisiydi derken istenileni bulmaya çalışmak çok zor bir hal almaya başladı. böyle olunca da insanın yazma hevesi köreliyor. o yazmayınca diğerinin yazası gelmiyor, diğeri yazmayınca benim de hevesim kaçmaya başlıyor. yienelemek gerekirse yazılan hiçbir şeye saçmalamışsın demem. tabii ki son derece bilincsiz ve uç noktalarda gereksiz tavırlar görmediysem. ama üstü kapalı biçimde söylemek istediğim bazı şeyleri de anladığınızı umuyorum. her ne kadar basitlik demek istemesem de böyle durumlarla çok sık karşılaşıyoruz. bunların her biri yazma hevesini, yorum yapma isteğini alıp götürüyor yazarın içinden.
kocaman stadın müthiş başarılar anlamına gelmediği gibi, az kapasiteli stadyumun da başarılara ev sahipli yapacağı anlamı çıkmıyor.
çok başlık pek matah değilken, az başlık çok can sıkabilir. kaliteli ve öz olması istek uyandırır. uyandırmaz mı? en güzel bu değil midir?