8
hagi (ştefan cel mare)
(büyük rumen halk kahramanı stefan)
toplumsal yaşamda, bazı insanlar turnusol kağıdı gibidir. hayatın her alanında ekol olmuş, öne çıkmış bu insanlar eylemleri ile toplumun ya da konu ile ilgili insanların renklerinin ve kimyalarının açığa çıkmasını sağlarlar.
hayatımzın hiç bir döneminde tarafsız kalamadık ve kalmayacağız.
gheorghe hagi’yi ilk, romanya'da bizim steua ile oynadığımız yarı final maçında çıplak gözle izledim. gencecik bir adam iken, steau formasıyla. o gün bu gündür gönlümün tahtındadır. hiç inmeyeceğe de benzer.
bu memleket, hagi ile kıyaslanmaya kalkılan çok ama çok futbolcu görecek ama o kıyas kabul etmeyecek. çünkü o benim mahalle maçlarında adım sayan ilahımdır. o ingiltere’de maradona’dan sonra ayağına top geldiğinde moralini bozmak için ıslıklanan ikinci futbolcudur. o bir efsanedir. (efsane sıfatını zırt pırt kullanan eziklere ithaftır!)
o, “ulan ben golü istersem elimle, istersem hepinizi ipe dizerek ayağımla atarım” diyen mahallemizin delisi diego armando’dur. o kız kardeşine küfredene uçarak tekmeyi çakıp dünya kupasını dehleyen mahallemizin delişmen delikanlısı zidane dır. o ve onlar insandı, bizdendi, değerleri vardı. unutturmaz, unutmazlardı. alışmaz, alıştırılamazlardı.
istanbulspor maçı;
bu tarihi iyi belleyin ve asla unutmayın, unutturmayın arkadaşlar. 13 nisan 1997 “on” un hikayesinin başlangıcı idi bilmeyenlere. biz zaten biliyorduk sizinle. 2-0 öndeydik, şu eziklerin elinden aldığı puanları şikayet konusu bile yapmayan aykut beraberlik golünü atmıştı. maç bitti bitecekti. 92. dakikada arif düştü penaltı verdi vahap beyaz. ben de biliyorum penaltı filan değildi. ama hagi’yi tanıyacaklardı. olmalı idi. maçtaydım, bir tirübünlere bir de yedek kulubesine baktım. fatih terim saklanmıştı, herkes saklanmıştı. saklanmayan o idi. geldi çaktı “cesaret baba” . goldü. ve uzun bir yürüyüşü başlattı. o bir kumandandı. işte birinci turnusol olarak seyircinin turnusolu idi. taraftar yürümeye başladı tereddütsüz komutanının peşinden.
sarhoş moruk hagi;
geldiğinde meali bu olan kelamlar söylendi. söyleyenlerin suratına çarptı o şahane adam tokadı. “ben buraya var olmaya ve var etmeye geldim!” diye haykırdı. bu zevata sonra geleceğiz. ipliklerini pazara sonra çıkaracağız. hayatlarında taş üstüne taş koymayan, dört kaz versen “güt” diye üçünü geri getiremeyecek olan bu zevati biz zaten biliyorduk. herkes tanıyacak. alan da kaçan mı? bir insan kaç kişiyi sever? kaç kişiye aşık olur hayatında? sevdiğimize sahip çıktık, çıkarız. yedirmeyiz! biliriz ki yalnızca pezevenklerdir dostlarını satanlar! biz satmayız. ikinci turnusolu basının oldu. bu gün bile renklerini gizleyemiyorlar bunlar.
çavuşu tokatlamak, ya da erol ersoy;
insandı o. kimse arkasını dönemezdi ona. konuşurken yüzüne bakacaktı. onurluydu, onurumuzdu. tutar omzundan çevirirdi. bana bak derdi. helal olsundu. işte böyle olmalıydı. üçüncü turnusolu hakemler katında oldu. bir tarih daha verelim. bu şahane insanlık dersinden çok sonra 11 ağustos 2002 samsun maçı. 518 gün sonrası. bir kez daha “hepimiz hagi’yiz” diyen taraftarın turnusolu idi. ben çavuşu tokatlamayı severim hala!
gönderilmesi bir ihanettir! doğru dürüst bir jübile bile yapılmaması! bu da yönetimin turnusolu oluşudur.
galatasaray’ımın alametlerine bürünmüş bir grup yaratık küfretti ona ağız dolusu. burada da benim turnusolumdu.
“sen bir garip çingenesin nene gerek gümüş zurna?” der atasözü.
gazeteci soruyor, “sayın terim, hagi ile problemlerinizin olduğu söyleniyor, ne diyorsunuz?” cevap gecikmiyor “hagi ile ne problemim olabilir? hagi benim öğrencim!”
evet sen asla bir öğrenci olamadın. bundandır ki meslek lisesi bile bitiremedin. eh güzel memleketimde öğrenemeyince öğretirsin. bu da fatih terim’in turnusolu olduğu andır.
ne mutlu unutmayana, alışmayana, alıştırılamayana ve de vefaya!
i love you hagiiiiiiiiiiiiiii, hasta siempre comandante.
(büyük rumen halk kahramanı stefan)
toplumsal yaşamda, bazı insanlar turnusol kağıdı gibidir. hayatın her alanında ekol olmuş, öne çıkmış bu insanlar eylemleri ile toplumun ya da konu ile ilgili insanların renklerinin ve kimyalarının açığa çıkmasını sağlarlar.
hayatımzın hiç bir döneminde tarafsız kalamadık ve kalmayacağız.
gheorghe hagi’yi ilk, romanya'da bizim steua ile oynadığımız yarı final maçında çıplak gözle izledim. gencecik bir adam iken, steau formasıyla. o gün bu gündür gönlümün tahtındadır. hiç inmeyeceğe de benzer.
bu memleket, hagi ile kıyaslanmaya kalkılan çok ama çok futbolcu görecek ama o kıyas kabul etmeyecek. çünkü o benim mahalle maçlarında adım sayan ilahımdır. o ingiltere’de maradona’dan sonra ayağına top geldiğinde moralini bozmak için ıslıklanan ikinci futbolcudur. o bir efsanedir. (efsane sıfatını zırt pırt kullanan eziklere ithaftır!)
o, “ulan ben golü istersem elimle, istersem hepinizi ipe dizerek ayağımla atarım” diyen mahallemizin delisi diego armando’dur. o kız kardeşine küfredene uçarak tekmeyi çakıp dünya kupasını dehleyen mahallemizin delişmen delikanlısı zidane dır. o ve onlar insandı, bizdendi, değerleri vardı. unutturmaz, unutmazlardı. alışmaz, alıştırılamazlardı.
istanbulspor maçı;
bu tarihi iyi belleyin ve asla unutmayın, unutturmayın arkadaşlar. 13 nisan 1997 “on” un hikayesinin başlangıcı idi bilmeyenlere. biz zaten biliyorduk sizinle. 2-0 öndeydik, şu eziklerin elinden aldığı puanları şikayet konusu bile yapmayan aykut beraberlik golünü atmıştı. maç bitti bitecekti. 92. dakikada arif düştü penaltı verdi vahap beyaz. ben de biliyorum penaltı filan değildi. ama hagi’yi tanıyacaklardı. olmalı idi. maçtaydım, bir tirübünlere bir de yedek kulubesine baktım. fatih terim saklanmıştı, herkes saklanmıştı. saklanmayan o idi. geldi çaktı “cesaret baba” . goldü. ve uzun bir yürüyüşü başlattı. o bir kumandandı. işte birinci turnusol olarak seyircinin turnusolu idi. taraftar yürümeye başladı tereddütsüz komutanının peşinden.
sarhoş moruk hagi;
geldiğinde meali bu olan kelamlar söylendi. söyleyenlerin suratına çarptı o şahane adam tokadı. “ben buraya var olmaya ve var etmeye geldim!” diye haykırdı. bu zevata sonra geleceğiz. ipliklerini pazara sonra çıkaracağız. hayatlarında taş üstüne taş koymayan, dört kaz versen “güt” diye üçünü geri getiremeyecek olan bu zevati biz zaten biliyorduk. herkes tanıyacak. alan da kaçan mı? bir insan kaç kişiyi sever? kaç kişiye aşık olur hayatında? sevdiğimize sahip çıktık, çıkarız. yedirmeyiz! biliriz ki yalnızca pezevenklerdir dostlarını satanlar! biz satmayız. ikinci turnusolu basının oldu. bu gün bile renklerini gizleyemiyorlar bunlar.
çavuşu tokatlamak, ya da erol ersoy;
insandı o. kimse arkasını dönemezdi ona. konuşurken yüzüne bakacaktı. onurluydu, onurumuzdu. tutar omzundan çevirirdi. bana bak derdi. helal olsundu. işte böyle olmalıydı. üçüncü turnusolu hakemler katında oldu. bir tarih daha verelim. bu şahane insanlık dersinden çok sonra 11 ağustos 2002 samsun maçı. 518 gün sonrası. bir kez daha “hepimiz hagi’yiz” diyen taraftarın turnusolu idi. ben çavuşu tokatlamayı severim hala!
gönderilmesi bir ihanettir! doğru dürüst bir jübile bile yapılmaması! bu da yönetimin turnusolu oluşudur.
galatasaray’ımın alametlerine bürünmüş bir grup yaratık küfretti ona ağız dolusu. burada da benim turnusolumdu.
“sen bir garip çingenesin nene gerek gümüş zurna?” der atasözü.
gazeteci soruyor, “sayın terim, hagi ile problemlerinizin olduğu söyleniyor, ne diyorsunuz?” cevap gecikmiyor “hagi ile ne problemim olabilir? hagi benim öğrencim!”
evet sen asla bir öğrenci olamadın. bundandır ki meslek lisesi bile bitiremedin. eh güzel memleketimde öğrenemeyince öğretirsin. bu da fatih terim’in turnusolu olduğu andır.
ne mutlu unutmayana, alışmayana, alıştırılamayana ve de vefaya!
i love you hagiiiiiiiiiiiiiii, hasta siempre comandante.