4087
son üç senedir çeşitli aralıklarla sezonda 10 maçını izlediğim takımımızdır. bu maçların neredeyse hepsinde yorumum aynıydı.
yakup sekizkök senelerce ergin ataman’la çalışıp nasıl bu kadar alakasız bir koç olabilir aklım almıyor.
ilk düğme kadro planlaması ile başlayalım. ergin ataman’ın başarılarının arkasında yetersiz bütçelerle dar kadro planlaması vardır. 8 yabancı hakkı olan bütçeyi 5 yabancıya sıkıştırır örneğin. 2 tane de rotasyona dahil olabilen tecrübeli yerli ekler. geri kalan oyunculardan parlayanlar olursa 8. adam olabilir belki. kalan 4 isim yalnızca düşük seviye maçlar ve garbage time oyuncusu olur. basketbolda ortalama üzeri bir takım kurduğunuzda sene içinde oynadığınız maçların yüzde 60-80’i görece düşük seviye rakiplerle oynanıyor. futbol gibi süprize açık bir oyun da değil. oyun içimde oyuncuların nefeslenme şansı da var. yani bütçeniz kısıtlıysa 10-12 kişilik rotasyonun marjinal faydası düşük. hatta zararları var. uyumlu 5’leri bulmak, setleri oturtmak ve oyuncuları ritmde tutmak zorlaşıyor.
yakup hoca ne yapıyor bu konuda? 2 senedir hiçbirisi üst seviye denemeyecek 7-8 yabancı alıyor sezon başı. bakın cole palmer ve will cummings gibi isimler üst seviye skorer falan değil örneğin. istikrarsız ve hücum ederken net zaafları olan oyuncular. melo trimbleya da aaron harrison gibi isimler hızlıca son yıllarda aklıma gelenler.
ergin hocanın kadro planlamasında net olan diğer konu oynanacak basketbolun ne olduğunun açıkça belli olmasıdır. kadroda bu ilkeler üzerine kurulur. şutör bir dört numara varsa onun yerine süre alacak isim de şutördür örneğin. beş numaralar sert ve fiziklidir ya da. böylece sezon ortasından itibaren takım giren çıkan fark etmeden robotikleşmeye başlar ister istemez.
yakup hoca ne yapıyor? parçalar birbiriyle uyumsuz ve tek boyutlu planlama ile kuruluyor. bir uzun savunmada sert diye alınıyor diğerinin bileği yumuşak diye. rotasyon başladığı anda takım sudan çıkmış balık oluyor. az önce ikili oyun oynayıp köşedeki boş şuta istasyon olan uzun yerine hand off oynamak isteyen uzun geliyor örneğin. oyun zekası zaten kısıtlı olan takım da bu kadar farklı planı uygulamak mümkün olmuyor haliyle. öyle olunca da hücumda birinin topu alıp birebir oynuyor. rakip vasat ya da vasat altı ve o gün şutlarımız girerse kazanıyoruz. zaten vasat hücum eden takımlar dahi 80 sayıyı rahatça buluyor bize. bunun üstüne çıkarsak maçı alıyoruz.
savunmada ısrarla undersize kalıyoruz 3 yıldır. bu bir seçimdir. ancak bu seçimi yapmanın temel amacı adam değişme savunmasında kısaların karşısında kalabilen, topa şiddetli baskı yapan bir savunma kurgulamaktır. bizde adam değiştirme değil adam bırakma savunması var sanki. rakip perdeye geldiğinde uzuna da kısaya da çözülüyoruz. rahatlıkla potaya gitmesi mümkün rakip oyuncunun. perde yerine topu çevirmek istediklerinde üç pas sonrası allak bullak oluyoruz rahatlıkla dış şutu attırıyoruz. hal böyle olunca bizden güçlü bir rakibi yenme şansımız tek haneli bir ihtimal işte.
seneye bütçe arttıracağımız ve nba europe söylentileri varken en kısa sürede güçlü ve bize uygun felsefesi olan yeni bir koç ile anlaşmamız gerektiğini düşünüyorum.
yakup sekizkök senelerce ergin ataman’la çalışıp nasıl bu kadar alakasız bir koç olabilir aklım almıyor.
ilk düğme kadro planlaması ile başlayalım. ergin ataman’ın başarılarının arkasında yetersiz bütçelerle dar kadro planlaması vardır. 8 yabancı hakkı olan bütçeyi 5 yabancıya sıkıştırır örneğin. 2 tane de rotasyona dahil olabilen tecrübeli yerli ekler. geri kalan oyunculardan parlayanlar olursa 8. adam olabilir belki. kalan 4 isim yalnızca düşük seviye maçlar ve garbage time oyuncusu olur. basketbolda ortalama üzeri bir takım kurduğunuzda sene içinde oynadığınız maçların yüzde 60-80’i görece düşük seviye rakiplerle oynanıyor. futbol gibi süprize açık bir oyun da değil. oyun içimde oyuncuların nefeslenme şansı da var. yani bütçeniz kısıtlıysa 10-12 kişilik rotasyonun marjinal faydası düşük. hatta zararları var. uyumlu 5’leri bulmak, setleri oturtmak ve oyuncuları ritmde tutmak zorlaşıyor.
yakup hoca ne yapıyor bu konuda? 2 senedir hiçbirisi üst seviye denemeyecek 7-8 yabancı alıyor sezon başı. bakın cole palmer ve will cummings gibi isimler üst seviye skorer falan değil örneğin. istikrarsız ve hücum ederken net zaafları olan oyuncular. melo trimbleya da aaron harrison gibi isimler hızlıca son yıllarda aklıma gelenler.
ergin hocanın kadro planlamasında net olan diğer konu oynanacak basketbolun ne olduğunun açıkça belli olmasıdır. kadroda bu ilkeler üzerine kurulur. şutör bir dört numara varsa onun yerine süre alacak isim de şutördür örneğin. beş numaralar sert ve fiziklidir ya da. böylece sezon ortasından itibaren takım giren çıkan fark etmeden robotikleşmeye başlar ister istemez.
yakup hoca ne yapıyor? parçalar birbiriyle uyumsuz ve tek boyutlu planlama ile kuruluyor. bir uzun savunmada sert diye alınıyor diğerinin bileği yumuşak diye. rotasyon başladığı anda takım sudan çıkmış balık oluyor. az önce ikili oyun oynayıp köşedeki boş şuta istasyon olan uzun yerine hand off oynamak isteyen uzun geliyor örneğin. oyun zekası zaten kısıtlı olan takım da bu kadar farklı planı uygulamak mümkün olmuyor haliyle. öyle olunca da hücumda birinin topu alıp birebir oynuyor. rakip vasat ya da vasat altı ve o gün şutlarımız girerse kazanıyoruz. zaten vasat hücum eden takımlar dahi 80 sayıyı rahatça buluyor bize. bunun üstüne çıkarsak maçı alıyoruz.
savunmada ısrarla undersize kalıyoruz 3 yıldır. bu bir seçimdir. ancak bu seçimi yapmanın temel amacı adam değişme savunmasında kısaların karşısında kalabilen, topa şiddetli baskı yapan bir savunma kurgulamaktır. bizde adam değiştirme değil adam bırakma savunması var sanki. rakip perdeye geldiğinde uzuna da kısaya da çözülüyoruz. rahatlıkla potaya gitmesi mümkün rakip oyuncunun. perde yerine topu çevirmek istediklerinde üç pas sonrası allak bullak oluyoruz rahatlıkla dış şutu attırıyoruz. hal böyle olunca bizden güçlü bir rakibi yenme şansımız tek haneli bir ihtimal işte.
seneye bütçe arttıracağımız ve nba europe söylentileri varken en kısa sürede güçlü ve bize uygun felsefesi olan yeni bir koç ile anlaşmamız gerektiğini düşünüyorum.

