• 782
    coğrafya dersinin tuhaf bir büyüsü vardır. açarsın önüne bir dünya haritasını; biz türkler'in klasik bir özelliğidir ya, ilk önce anayurda bakarsın. o koskoca dünyada küçücük bir alandır türkiye senin için. bir anda edirne sınırından geçtiğini düşünürsün, bulgaristan zaten zayıf ülke. balkan topraklarında tekrar hakimiyet kurmak için bulgaristan'ı bir anda yutabilirsin. medieval total war'u bilirsiniz ya, işte etrafınızdaki her şey ortadan kaybolur, önünüzde bir tek medievaldaki halini almış siyasi dünya haritası ve hayalleriniz vardır. bulgaristan'ı 3 gün içinde ele geçirdikten sonra, sırada selanik vardır. ne de olsa hatıraların şehri selanik, türkülere bile konu olmuş. selanik'i de aldıktan sonra, balkan harekatınız başlamıştır. saray bosna, belgrad, kavala derken bir de bakmışsınız; viyana'yı almamak için hiçbir bahaneniz kalmaz. batıdaki büyük gelişmeye ara verip, doğuda toprak almak istersiniz. 21. yüzyılın 17. yüzyıl kafalı hitler'i olmuşsunuz artık. kerkük, musul derken 1 haftada kutsal emanetleri almak üzere arap topraklarına girersiniz. hay aksi ya, tam afrika topraklarına girecekken biri size seslenir, önünüzdeki harita 5 dakika önceki haritayla aynıdır, her şey eskisi gibi olmuştur. "enver paşa da çok hayalperest adammış yahu" der geçersiniz bir dahaki hayal seansına kadar.

    coğrafya söz konusu iken böyle hayaller kurmak belki abestir ama, her futbol taraftarı gece yatarken, yolda yürürken, otobüste giderken takımın gidişatını hayal eder. fm denen oyun nereden çıktı zannediyorsunuz? herkes kendi takımının kadrosunu kendisi belirlemek ister. takımın başına rijkaard gibi bir hoca getirseniz bile, çocuğunuz gibi olmuştur bir yerde takım. zordur yani işinin ehli insanların yaptıklarını saygıyla izlemek, her şeyiyle tek tek ilgileneceksin. bu hayal dünyasında son 2 senedir en çok mutlu olan galatasaray taraftarıydı. 2008-10 arası neleri hayal ettik baksanıza: kalede leo franco var, iyi kaleci. defansa neill'ı alsak iyi olur; almasak da farketmez, emre güngör - servet zamanında bu takıma nasıl olsa şampiyonluk kazandırdı. sağda uğur uçar sakatlıktan dönecek, fırtına gibi eser bu sene. solda hakan baltayla caner değişmeli idare eder. göbekte linderoth var lan daha, önüne elanoyla arda'yı koy; adam geçer top geçmez. solda kewell bordeaux'ya attığı gibi 3 gol atsa bu sene, yavrum keita sağdan yardırır. baros zaten gol kralı sait hopsait. yedekleriyle tam bir ihtişam halinde takım. yedek kulübesinde rijkaard - neeskens gibi türk futbolu'na çağ atlatacak ikili var. biraz da kerkük - viyana hattı gibi oldu hayallerimiz. dedik ki, biz bu kadroyla türk ligini, türkiye kupasını, avrupa kupalarını siler süpürürüz. hesaplarımız tutsaydı, 2008-09 sezonunda bir şampiyonlar ligi, bir uefa kupası, bir turkcell süper lig, 1 türkiye kupası alacaktık. 2009-10da bir uefa avrupa ligi, 1 turkcell süper lig, 1 türkiye kupası alacaktık. fener'e deplasmanda çocuğu koyacaktık. tüm fırsatlar adeta önümüzde açılmıştı artık. avrupa önümüzde yine diz çökecekti, hem de bu sefer başarıları paraya da çevireceğimiz için sonsuza kadar devam eden bir başarı grafiği olacaktı galatasarayımız'ın.

    süslü sözleri pek sevmem de, artık bu kül kedisi masalında saatin 12yi geçtiğinin farkına varmalıyız. bildiğiniz gibi, top yuvarlak, kazanan dört köşe. futbol bu, her şey planlarına göre tıkır tıkır işlemiyor. her şey planlandığı gibi gitseydi zaten en başta biz 2000de uefa zaferini yaşayamazdık. mesela geçen sene için, takımınızın en önemli isimlerinden kewell ve baros'un üstelik aynı dönemde sakatlanacağını düşünür müydünüz? uğur uçar'ın eski formunu mumla aratacağını, leo franco'nun taraftarı memnun edemeyeceğini, linderoth'un 2 senedir süren sakatlık performansını 3 seneye çıkaracağını ve daha bir sürü beklenmedik hadisenin olacağını kim tahmin edebilirdi ki? keita'nın allah'ın katarı'na 2 milyon euro fazla almak için gideceğini kaç kişi tahmin edecekti? yahu destur, hele bir sezon başı kampına katılıp arz-ı endam etseydin. her gelen brezilyalı pele olacak sandık, her gelen "amc"ye yeni hagi muamelesi çektik. halbuki hagi amc bile değildi, onun yeri gönlümüzde de başkaydı, saha içinde de bambaşkaydı. işin özü, futbolda garanti diye bir şey yok. o yüzden dereyi görmeden paçaları sıvamak, senenin başında kimsenin bize vadetmediği, kendi hayallerimiz için beklentiye girmek kadar yersiz bir şey de yok.

    aynı şey transfer için de söz konusu. mesela, henüz sezon bitmeden ballack'ı alma hayalleri içine giriyorsunuz, girmeyin. çünkü adam alınmayınca hayal kırıklığı oluyor, yapılan transferler de kimseyi tatmin etmiyor. ya da thomas hitzlsperger ismi bugüne kadar herhangi bir yöneticimizin ağzından duyuldu mu? tamam, eyvallah. bir şekilde araştırıp takımıyla sözleşmesi biten oyuncuları bulabilirsiniz. ama bulduğunuz adamlar transfer edilmeyince yönetime küsmenin bir manası var mı? bakın, bir yönetimin taraftarla arasını açmanın en kolay yolu, o yönetimin ilgilenmediği halde ilgilendiğini söylediğiniz balon transfer haberleridir. fotosporda çıkan haberlere inanmıyorsun, eyvallah. avrupa basınında çıkan haberlere de körü körüne inanıp gerçek olmayınca kızıp üzülmekte bir mantık var mı? avrupa basınında çıkan habere de inanmamak gerek. antucular bir ara ispat etmişti bunu. aramızda antudan hesabı olan birisi varsa, transfer dedikoduları bölümüne "jeremy toulalan galatasaray'a gelecek" diye bir başlık açın. altını da aklınızı kullanarak doldurun. "amcam adnan sezgin'in şoförü, fransadan dönünce havaalanından almış sezgin'i. telefonda konuşurken duymuş" deyin. beyin bedava, uydurun işte bir şeyler. ne kadar inandırıcı olursanız, o kadar çok kişi yorum yapar buna. oradan fotospor alır bu haberi, türk basını'na güvenen avrupa basını da bu haberi sayfalarına taşır. bizim sözlükte "fotospor haberine inanmam, ama avrupa basınında da çıkmış bu" diyenleri görüp de gülebilirsiniz. e sonra da jeremy toulalan transferi olmayınca kızacaklar, köpürecekler yönetime. bir transfer elbette yapılacaktır, bekleyip görelim. sabırsızlık kimseye bir şey kazandırmıyor. temmuz ayı boyunca yapılacak transferler uyum sorununu atlatmakta sorun yaşamayacaktır. aceleyle bir adım atmak yerine sabırla transfer konusunda bir şeyler yapmayı beklemek varken, nedir bu acele?

    sözün kısası, keita'nın artık bu takımda olmamasından ötürü çok bozuk olan bir galatasaray taraftarıyım. giovani dos santos meselesinde daha da bozuğum, bu konuda bir yazı yazabilirim kafamı toparlarsam. belki kadromuz da eskiye göre o kadar görkemli değildir. ama artık hayallerim yoksa bile umudum var benim. bu takımın başında rijkaard diye bir adam var, sezon başında yaptığı açıklamalara bakarım. eğer "şampiyon oluruz" derse, tüm sezon o umudu taşırım. demezse de yapacak bir şey yok. sezon başında kimsenin sana vadetmediği hayallere kanmaktansa sezon sonu şampiyon olmayacağını bilerek bu takımı izlemeyi yeğlerim.
App Store'dan indirin Google Play'den alın