• 36
    güne kahveyle başladım, ağzım kuru zihnim açık. bir de sigarayı bıraksam kimse tutamaz beni artık.

    şarkının da dediği gibi, güne kahveyle başladım. yaklaşık 10 saatlik bir uykunun akabinde, gözlerimi zorla açarak uyuşuk uyuşuk yataktan kalktım. hani kendimi kötü hissetmesem, yatar uyurdum yine. 15 saati bulurdu bu uyku süresi. yüzümü yıkadım, yarı ayılmış halde mutfağa geçip ısıtıcıya biraz su koydum. üçü bir arada nescafé'yi de fincana döktüm. fakir insanım ben, öyle filtre kahve falan alacak param yok. üçü bir arada paklıyor beni. ayılmaya çalışırken, ısıtıcı suyun kaynadığını belirten bi sesle olayı sonlandırdı. suyu fincana döktüm, iyice karıştırıp mutfaktan odama doğru gelirken bir yudum hüplettim. "eeeaahh sıcakmış anasını satim" diye söylene söylene bilgisayarın başına geçtim. "ulan kesin transfer yaptık, şimdi açarım sözlüğü millet sevinçten havalara uçuyordur" düşüncesiyle sözlük sayfasını açtım. kahvemden bir yudum daha aldım, sıcaklık insani seviyelere düşmeye başlamıştı. kullanıcı adımı yazdım, şifremi girdim. yanlış kullanıcı adı ya da şifre ifadesi çıktı karşıma. hala uyanamamış bünye, şifresini girmeyi bile becerememişti. bir daha denedim, başardım. sol frame denen şeye çevirdim gözlerimi.

    kim kallström başlığını gördüm, ikinci sırada duruyordu. kim kallström (9) ifadesi öylece bekliyordu. aha, dedim; galiba yeni açıklanmış, akşama 3 haneli sayılara varan entryler döşenir oraya. sonra ilk sıradaki başlığa kaydı gözüm. abdul kader keita (73)... hayırdır inşallah düşüncesiyle açtım başlığı, ilk entryyi okudum. bi' daha okudum. bi' daha okudum. şaka yapıyorlar ehere mehere diyerek resmi siteyi açtım. girişteki reklamı geçerek son haberlere ulaştım. ulaşmaz olaydım. şaka yapmıyorlarmış lan düşüncesi oluştu önce, olayı idrak edemedim. idrak yolları enfeksiyonu bu olsa gerek.

    başlığa girdim, bütün entryleri okudum şuursuzca. ben entryleri okurken, kahve de masanın üzerinde soğuyordu. iki üç yudum içebilmiştim sadece. ağzım kuruydu, zihnimse hala kendini toparlayamamıştı. yavaş yavaş anladım olayı, keita gitmişti ciddi ciddi. katar'ın bilmem ne takıma, 8.150.000 euro + 200.000 euro alacağından vazgeçmesi karşılığında satılmıştı. başlıktaki 73 entryyi okuduktan sonra, birkaç saniye öylece bakakaldım. fincanı alıp ağız dolusu bir yudumu mideye indirdim. fincanı masanın üzerine bıraktım.

    oysa keita benim için bambaşka anlamlar ifade etmişsi sene boyunca. tamam, takım oyununa yatkın değildi; ama keita, keitaydı yine de. sağ kanattan yardırıp üç adamı peşine takmasını sevmiştim keita'nın. ne bileyim, at topu fink'e taktiği, at topu keita'ya demekti benim lisanımda. attığı gol sonrası taklalarını sevmiştim anasını satim. keita başkaydı be! topu bilmem kaç metre önüne atıp, ayrıl da gel oğlum diyerek at gibi koşmasına hayrandım ben onun. içime işlerken melodisini katlanılabilir kılıyordu bu adam. keitaydı işte lan, bambaşkaydı.

    fenerbahçe maçında, carlos'un maç boyunca kendisiyle uğraşmasına sinirlenip, düşerken yumruğu indirmekti keita. içimden geçenlere tercüman olmaktı o an. o, carlos'a yumruğu attığı an, maçı izleyen herkesin "ooouuuuvvv" tepkisi vermesiydi. ağır çekimlerde, attığı yumrukta "oley" çekmekti keita. yaptığı şey doğruydu demiyorum elbette; ama o an başkaydı be abi. o an keita binlerce galatasayaylının hislerine tercüman olmuştu işte. keita bizden biri gibiydi benim için.

    bu düşünceler içinde, iki yudum daha çektim fincandan, buz gibi kahveyi mideye indirdim.

    şimdi saçma duygular içerisinde bu entryyi yazıyorum. bombok bir haldeyim, güne boktan bir başlangıç yaptım. kirli fincan klavyenin yanında duruyor, arada bakışıyoruz. güne kahveyle başladım, ağzım kuru, zihnim kapalı. ben böyle işin içine edeyim kamuran. keita gitmiş lan! yerine kim gelir, ya da biri gelir mi düşünemiyorum. ama bu gönül keita'yı aslantepe'de görmek için yanıp tutuşuyordu. seyirci desteğiyle müthiş gaza gelen keita'yı, 52.000 kişi önünde döktürürken görmek istiyordu. her şeyi geçtim, en çok bu koydu işte.

    sahi, şimdi sabri ne olacak bir de bu var. adam keita'yla oynarken rahat hissediyordu kendini, daha iyi işler çıkarıyordu. sabri'yle yine öyle iyi anlaşacak biri daha gelir, değil mi? kendimi kandırmıyorum ben, öyle değil mi?

    ulan fenayım be, harbiden bak. üçü bir arada'nın allah cezasını versin.
App Store'dan indirin Google Play'den alın