32
galatasaray tarihinin en yanlış anlaşılan kadrolarından biri. her daim çok kötü ve yetersiz olarak anılır ama aslında bu algıya sebep olan dört sene üst üste şampiyon olmuş kadro bilabedel "dağıldıktan" sonraki ilk galatasaray kadrosu olmasıdır.
bülent korkmaz, hakan ünsal, ergün penbe, suat kaya, hasan şaş ve arif erdem efsane kadrodan elde kalan oyunculardı. hepsi de ya kariyer zirvesindeydi ya da o sezon zirveyi görmüştü. ve mevki gereği hepsi de aynı anda ilk 11 oynayabilecek durumdaydı.
her ne kadar enteresan bir hikayeyle transfer olsa da mondragon müthiş bir katkı vermişti. özellikle 2006'ya kadarki dönemdeki performansıyla sözlükte bile turgay simovic taffarel mondragon şeklinde anılacak kadar büyük oynamıştı.
bam üçlüsü dönemindeki elden ayaktan düşmüş maskara olmuş halleri hatırlansa da ayhan akman o dönem türkiye ligi'nin en değerli yerli orta sahalarındandı. beşiktaş ile gaziantepspor arasındaki ihracat ağının ilk ayağıydı.
sergen yalçın'ı anlatmaya gerek yok. gerçi uefa kupası aldığımız sezon bizdeydi, sonra gitti mi de tekrar mı geldi acaba dedirtecek kadar kayıplardaydı o dönem. ancak o da müthiş döndü. çapraz bağ sakatlığına kadar, her daim olan kilo problemine rağmen çok maçta takımı sırtladı. sakatlık dönüşü gittiği beşiktaş'ta kariyer tavanını görmesi, sergen gibi normalde bile form sıkıntısı çeken bir futbolcunun ne kadar zirvede olduğunun ispatıdır.
ümit karan da ligin en değerli oyuncularındandı. rahmetli ilhan cavcav'ın sağa sola çakmaktan bitap düştüğü beleş afrikalı forvetler arasında parlamıştı. hangi takıma gitse türkiye'de yılın transferi olacaktı, bize geldi.
devre arası alınan batista, adam yiyen orta saha ekolündendi. bir önceki sezon şampiyonluğu kadıköy'de devre arasında fenerbahçe'ye satan gaziantepspor'un orta sahada yükünü çekiyordu.
fleurquin ve perez'in üzerindeki vasat damgasının yegane sebebi ise internetin, transfermarkt'ın vesair kanalların o dönem gelişmemiş olması sebebiyle ülkedeki scout bilgisinin trt'deki avrupadan futbol seviyesinde olmasıdır. özellikle sebastien perez birkaç sene önceki sakatlığı olmasa bizim o dönem parasıyla bile alamayacağımız bir adamdı.
beşiktaş'ın kocası fleurquin de strum graz'da sürekli forma giyen bir adamdı. o strum graz 3 senedir şampiyonlar ligi'nde millete kök söktürüyordu. bir önceki sezon ikinci gruplara kadar çıkmıştı.
daha serkan aykut gibi bir golcüden ya da berkant göktan gibi bir potansiyelden, o sezon kayıpları oynadıkları için bahsetmedik bile.
ha çok dandik isimler, kim bulup bunu getirdi dedirtenler, şimdiki internet olsa ulan ne komisyon döndü muhabbeti yaptıran adamlar yok muydu? elbette vardı, zaten bugün kim o sezonu ansa sadece bu adamların goygoyunu çevirir.
çekirdek olarak efsane kadrodan direkt 11 seviyesinde 6 isim, biri kaleye olmak üzere kalite ve verimli 4 yabancı takviye, yine direkt 11'e 3 kaliteli yerli takviye ile hiç de öyle taşak malzemesi yapılacak kadro değildi.
ama neredeyse 50 maça çıkılan, türkiye'de o yıllarda kimsenin hayal bile edemediği bir fikstüre rağmen şişkin kadrosu rotasyona el vermeyen bir kadroydu.
taa o zamanlarda başlayan savurganlık aradan geçen yıllarda bir kar tanesinden heyelana evrilen bir ekonomik sorunlar yumağı olarak hayatımızdadır...
bülent korkmaz, hakan ünsal, ergün penbe, suat kaya, hasan şaş ve arif erdem efsane kadrodan elde kalan oyunculardı. hepsi de ya kariyer zirvesindeydi ya da o sezon zirveyi görmüştü. ve mevki gereği hepsi de aynı anda ilk 11 oynayabilecek durumdaydı.
her ne kadar enteresan bir hikayeyle transfer olsa da mondragon müthiş bir katkı vermişti. özellikle 2006'ya kadarki dönemdeki performansıyla sözlükte bile turgay simovic taffarel mondragon şeklinde anılacak kadar büyük oynamıştı.
bam üçlüsü dönemindeki elden ayaktan düşmüş maskara olmuş halleri hatırlansa da ayhan akman o dönem türkiye ligi'nin en değerli yerli orta sahalarındandı. beşiktaş ile gaziantepspor arasındaki ihracat ağının ilk ayağıydı.
sergen yalçın'ı anlatmaya gerek yok. gerçi uefa kupası aldığımız sezon bizdeydi, sonra gitti mi de tekrar mı geldi acaba dedirtecek kadar kayıplardaydı o dönem. ancak o da müthiş döndü. çapraz bağ sakatlığına kadar, her daim olan kilo problemine rağmen çok maçta takımı sırtladı. sakatlık dönüşü gittiği beşiktaş'ta kariyer tavanını görmesi, sergen gibi normalde bile form sıkıntısı çeken bir futbolcunun ne kadar zirvede olduğunun ispatıdır.
ümit karan da ligin en değerli oyuncularındandı. rahmetli ilhan cavcav'ın sağa sola çakmaktan bitap düştüğü beleş afrikalı forvetler arasında parlamıştı. hangi takıma gitse türkiye'de yılın transferi olacaktı, bize geldi.
devre arası alınan batista, adam yiyen orta saha ekolündendi. bir önceki sezon şampiyonluğu kadıköy'de devre arasında fenerbahçe'ye satan gaziantepspor'un orta sahada yükünü çekiyordu.
fleurquin ve perez'in üzerindeki vasat damgasının yegane sebebi ise internetin, transfermarkt'ın vesair kanalların o dönem gelişmemiş olması sebebiyle ülkedeki scout bilgisinin trt'deki avrupadan futbol seviyesinde olmasıdır. özellikle sebastien perez birkaç sene önceki sakatlığı olmasa bizim o dönem parasıyla bile alamayacağımız bir adamdı.
beşiktaş'ın kocası fleurquin de strum graz'da sürekli forma giyen bir adamdı. o strum graz 3 senedir şampiyonlar ligi'nde millete kök söktürüyordu. bir önceki sezon ikinci gruplara kadar çıkmıştı.
daha serkan aykut gibi bir golcüden ya da berkant göktan gibi bir potansiyelden, o sezon kayıpları oynadıkları için bahsetmedik bile.
ha çok dandik isimler, kim bulup bunu getirdi dedirtenler, şimdiki internet olsa ulan ne komisyon döndü muhabbeti yaptıran adamlar yok muydu? elbette vardı, zaten bugün kim o sezonu ansa sadece bu adamların goygoyunu çevirir.
çekirdek olarak efsane kadrodan direkt 11 seviyesinde 6 isim, biri kaleye olmak üzere kalite ve verimli 4 yabancı takviye, yine direkt 11'e 3 kaliteli yerli takviye ile hiç de öyle taşak malzemesi yapılacak kadro değildi.
ama neredeyse 50 maça çıkılan, türkiye'de o yıllarda kimsenin hayal bile edemediği bir fikstüre rağmen şişkin kadrosu rotasyona el vermeyen bir kadroydu.
taa o zamanlarda başlayan savurganlık aradan geçen yıllarda bir kar tanesinden heyelana evrilen bir ekonomik sorunlar yumağı olarak hayatımızdadır...