36383
mayıs-ağustos ayları arasında taraftarına iki büyük travma yaşatmış takımdır.
bunlardan birincisi (bkz: 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı), bir diğeri ise (bkz: 27 ağustos 2024 galatasaray young boys maçı). bu maçlar hem prestij, hem manevi hem de maddi olarak zarar verici nitelikteydi. tüm bunların ötesinde ise galatasaray'ın inşa etmeye çalıştığı ''winner'' kültürüne zarar verici sonuçları da oldu.
galatasaray tarihinde bu denli yıkıcı ve aradan yıllar geçse de unutulmayan maçlar olmuştur. bu sonuçları kimi zaman güçlü teknik direktörler zamanında almıış, kimi zamansa bir türlü istikrar sağlayamadığımız kadrolarla yaşamıştık. güçlü teknik direktörler döneminde alınan bu hasar verici sonuçlar bir şekilde telafi edildiği için ilk başlarda duyulan acı zaman içerisinde yerini ''başarıya giden yolda çekilen çileye'' bıraktı. örnek (bkz: 12 mayıs 2012 fenerbahçe galatasaray maçı) alınan sonuçla hepimizi sevinçten havaya uçururken, (bkz: 22 nisan 2012 galatasaray fenerbahçe maçı) bizleri derin üzüntülerin içerisine sevk etmişti. diyorum ya; bir ay bile olmadan bu maç telafi edilmişti çünkü hatalarımızdan ders çıkarmıştık ve oynadığımız bir final maçıydı, bu minvalde herkes üzerine düşeni yapmıştı.
tekrar dönelim ilk kırılma maçımıza. bütün bir sezon kafa kafaya yarıştığın rakibinle, ligin bitimine bir hafta kala kendi sahanda maça çıkıyor, beraberliğin seni şampiyon yaptığı ortamda güç ve gövde gösterisi yapman gereken yerde istediğini alamıyor ve tüm kutlama planlarını boşa çıkartıyorsan bu durum müthiş bir itibar kaybını da beraberinde getirir. belki bu sonuç sezonun ortasında alınsa ve sezon sonu şampiyon olunsa üzerinde durulmayan, yalnızca üzüntü veren bir mağlubiyet olarak anılacaktı lakin durum pek de öyle olmadı ve kazanma kültürleri, başardıkları ve ''yıldız'' olmaları ön plana çıkartılarak kurulan bu takım gerekli reaksiyonu veremediği için; belki de yalnızca bir hafta kutlayıp sonrasında yeni sezon planlamasına odaklanılacak yerde tüm yazı paraşütlerde şampiyonluk kupasını gezdirerek bu mağlubiyetten daha çok şampiyonluğa önem verdiğimizi kanıtlama ihtiyacıyla geçirdik.
bunlar tüm sezon saha içinde güçlü bir oyuna sahip olamamanın, sezon içerisindeki tatminkar maç sayısının az olmasının ve kuvvetli bir reaksiyon verememenin sonucuydu. ''galatasaray final niteliğinde maça çıkıyorsa mutlaka kazanır'' düşüncesine vurulan müthiş bir darbe olarak görmek lazım bunu. zaten rakibin ve rakip taraftarların bu beklenmeyen galibiyetin büyüsüne girmesi de biraz bundandı. kendi emeğimiz ve çabamızla inşa ettiğimiz bir kazanımı bu şekilde, basit bir biçimde zayıflatmak bize hiç yakışmadı. aslında gereken dersler çıkarılıp doğru bir kadro planlamasıyla ''sadeleşmeye'' gidilseydi yukarıda örnekleri verilen karşılaşmalardan sonra yola devam eden galatasaray'ı tekrar görebilirdik lakin biz bununla yetinmedik ve hata üstüne hata yapmaya devam ettik. süper kupa finali, yerini şampiyonlar ligi'nden elenmeye bıraktı ve bu da az önce söylemiş olduğum ''kazanan'' kimliğine vurulan müthiş bir darbe oldu. kendi sahamızda, bizden çok net daha zayıf bir rakibe karşı o veya bu nedenle reaksiyon veremeden alınan sonuç geçmişten günümüze getirmek için uğraştığımız, bugünden geleceğe de aktarmak istediğimiz bu manifestoya zarar veriyor.
kadrolar güçlendirilir, teknik direktörler gider, başkanlar değişir ancak asıl önemli olan şey kurumsal bazda oluşturulan kültürü devam ettirebilmek ve kuşaktan kuşağa aktarabilmektir. en kötü dönemlerden birinde, teknik direktörlük tecrübesi sınırlı bir yabancı antrenörle ezeli rakibini kupa finalinde yenmeyi sağlayan yegane şey bu düsturdur (bkz: 26 mayıs 2016 galatasaray fenerbahçe maçı). korkum ve kaygım o dur ki; yapılan yanlış hamleler ve her şeyi sıradanlaştırma, normalleştirme çabalarıyla bu kimliğimize hasar vermeyelim. zira her şeyi toparlarız, her şeyin üstesinden geliriz ancak bunu kaybedersek bizi güçlü kılan en önemli hazinemizi kaybetmiş oluruz.
bunlardan birincisi (bkz: 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı), bir diğeri ise (bkz: 27 ağustos 2024 galatasaray young boys maçı). bu maçlar hem prestij, hem manevi hem de maddi olarak zarar verici nitelikteydi. tüm bunların ötesinde ise galatasaray'ın inşa etmeye çalıştığı ''winner'' kültürüne zarar verici sonuçları da oldu.
galatasaray tarihinde bu denli yıkıcı ve aradan yıllar geçse de unutulmayan maçlar olmuştur. bu sonuçları kimi zaman güçlü teknik direktörler zamanında almıış, kimi zamansa bir türlü istikrar sağlayamadığımız kadrolarla yaşamıştık. güçlü teknik direktörler döneminde alınan bu hasar verici sonuçlar bir şekilde telafi edildiği için ilk başlarda duyulan acı zaman içerisinde yerini ''başarıya giden yolda çekilen çileye'' bıraktı. örnek (bkz: 12 mayıs 2012 fenerbahçe galatasaray maçı) alınan sonuçla hepimizi sevinçten havaya uçururken, (bkz: 22 nisan 2012 galatasaray fenerbahçe maçı) bizleri derin üzüntülerin içerisine sevk etmişti. diyorum ya; bir ay bile olmadan bu maç telafi edilmişti çünkü hatalarımızdan ders çıkarmıştık ve oynadığımız bir final maçıydı, bu minvalde herkes üzerine düşeni yapmıştı.
tekrar dönelim ilk kırılma maçımıza. bütün bir sezon kafa kafaya yarıştığın rakibinle, ligin bitimine bir hafta kala kendi sahanda maça çıkıyor, beraberliğin seni şampiyon yaptığı ortamda güç ve gövde gösterisi yapman gereken yerde istediğini alamıyor ve tüm kutlama planlarını boşa çıkartıyorsan bu durum müthiş bir itibar kaybını da beraberinde getirir. belki bu sonuç sezonun ortasında alınsa ve sezon sonu şampiyon olunsa üzerinde durulmayan, yalnızca üzüntü veren bir mağlubiyet olarak anılacaktı lakin durum pek de öyle olmadı ve kazanma kültürleri, başardıkları ve ''yıldız'' olmaları ön plana çıkartılarak kurulan bu takım gerekli reaksiyonu veremediği için; belki de yalnızca bir hafta kutlayıp sonrasında yeni sezon planlamasına odaklanılacak yerde tüm yazı paraşütlerde şampiyonluk kupasını gezdirerek bu mağlubiyetten daha çok şampiyonluğa önem verdiğimizi kanıtlama ihtiyacıyla geçirdik.
bunlar tüm sezon saha içinde güçlü bir oyuna sahip olamamanın, sezon içerisindeki tatminkar maç sayısının az olmasının ve kuvvetli bir reaksiyon verememenin sonucuydu. ''galatasaray final niteliğinde maça çıkıyorsa mutlaka kazanır'' düşüncesine vurulan müthiş bir darbe olarak görmek lazım bunu. zaten rakibin ve rakip taraftarların bu beklenmeyen galibiyetin büyüsüne girmesi de biraz bundandı. kendi emeğimiz ve çabamızla inşa ettiğimiz bir kazanımı bu şekilde, basit bir biçimde zayıflatmak bize hiç yakışmadı. aslında gereken dersler çıkarılıp doğru bir kadro planlamasıyla ''sadeleşmeye'' gidilseydi yukarıda örnekleri verilen karşılaşmalardan sonra yola devam eden galatasaray'ı tekrar görebilirdik lakin biz bununla yetinmedik ve hata üstüne hata yapmaya devam ettik. süper kupa finali, yerini şampiyonlar ligi'nden elenmeye bıraktı ve bu da az önce söylemiş olduğum ''kazanan'' kimliğine vurulan müthiş bir darbe oldu. kendi sahamızda, bizden çok net daha zayıf bir rakibe karşı o veya bu nedenle reaksiyon veremeden alınan sonuç geçmişten günümüze getirmek için uğraştığımız, bugünden geleceğe de aktarmak istediğimiz bu manifestoya zarar veriyor.
kadrolar güçlendirilir, teknik direktörler gider, başkanlar değişir ancak asıl önemli olan şey kurumsal bazda oluşturulan kültürü devam ettirebilmek ve kuşaktan kuşağa aktarabilmektir. en kötü dönemlerden birinde, teknik direktörlük tecrübesi sınırlı bir yabancı antrenörle ezeli rakibini kupa finalinde yenmeyi sağlayan yegane şey bu düsturdur (bkz: 26 mayıs 2016 galatasaray fenerbahçe maçı). korkum ve kaygım o dur ki; yapılan yanlış hamleler ve her şeyi sıradanlaştırma, normalleştirme çabalarıyla bu kimliğimize hasar vermeyelim. zira her şeyi toparlarız, her şeyin üstesinden geliriz ancak bunu kaybedersek bizi güçlü kılan en önemli hazinemizi kaybetmiş oluruz.