22
devşirme mi, değil mi bunu sonra tartışırız ancak avrupalıların bir konuda bize göre daha avantajlı olduklarını söyleyebilirim.
ne demek istediğim daha kısa yoldan anlatmak adına bilmeyenler için get out filmini izlemenizi öneririm. film, zengin beyazların, daha güçlü olmak adına beyinlerini siyahi insanların bedenlerine nakledilme hadisesini konu alıyor.
isviçre milli takımına, fransız milli takımına, alman milli takımına hatta hollanda ve belçika'nın milli takımlarına bakın, ne demek istediğim anlayacaksınız. bunlar avrupanın en fazla göç alan ülkeleri. isviçre'de durum o kadar bari olmasa da saydığım dırger ülke milli takımlarına göz attığımızda afrika kökenli futbolcuların ağırlıkta olduğunu gözlemliyoruz.
son 30 yılda neler değiştiğini merak edenler google'a euro 1992 france ve euro 2024 france yazsın. 1992'de beyazlar ağırlıklı iken 2024 takımın nerede ise tamamı afrika kökenli.
göçte en büyük 2 rotadan birisi amerika diğeri ise avrupa. afrikalıların neden avrupa'yı tercih ettikleri aşikar. yani aslına bakarsın orta asyalıların da asıl hedefi avrupa ancak bazıları sebeplerden dolayı hepsi 2., 3. adımı gerçekleştiremeyip ya kendileri için kötünün iyisi, ilk kurutuluş olarak gördükleri ülkelerde kalıyorlar.
bu afganistan kökenliler için iran, suriye ve ırak kökenliler için türkiye veya hint okyanusu ülkeleri için arap emirlikleri. asyalıların ekseriyetle amerika'yı tercih ettiğini de doğrulayabiliriz.
satırlarıma başlarken devşireme mi, değil mi sonra tartışırız demiştim. şimdi bunu tartışma zamanı. 30 yıl önce kamerun'dan iş için fransa'ya sığınmış, annesi ise aynı şekilde yıllar önce cezayir'den fransa'ya göç eden bir ailenin kızı. paris'de tanışmış evlenmişler ve çocukları olmuş. bunlardan birisi şu an dünyanın en prestijli kulüplerinden birinde futbol oynuyor ve aynı zamanda mili takım forması giyiyor. mbappe muhtemelen kendisini daha fazla fransız olarak hissediyor, zira avrupa'da ciddi bir asimilasyon var. anaokulundan itibaren asimilasyon hayatın her evresinde yoğun bir şekilde yapılmaktadır.
ilk satırda avrupalılar bize göre daha avantajlı demiştim. göç konusunda daha avantajlılar. bilhassa da sportif pencereden baktığımızda. örneğin almanların göçmen alırken kalifiye, netelikli ve kaliteli olanlarını manavda sebze meyve seçer gibi seçtiğine hiç değinmek istiyorum bile. sadece sportif pencereden bakalım. onlara güçlü kuvvetli afrikalılar gelirken, bize suriyeli, afghan ve bazı ört asya ülkelerinden insanlar sığınıyor. kabul edelim ki, bunlar futbol ülkeleri değiller ve yapı olarak da atletik bir yapıları yok. günümüz futbolunda fiziksel gücün hala geçerliliğini koruduğu bir durumda da bu göç meselesi avrupa ülkelerini biraz daha avantajlı kılıyor. uyguladıkları asimilasyon sayesinde de sporda ve bilhassa avrupa'nın en popüler sporunda bir adım öne geçiyorlar. afrika'nın fiziksel gücüne avrupa disiplini eklenince ortaya bu görüntü çıkıyor.
ne demek istediğim anlamak için euro 2024'de son 8'e kalan takımların futbolcu profillerine bakın.
iyi mi, kötü mü bunu tartışmak istemiyorum. bunlar sadece bir tespit ve avrupa futbolunun neden başarılı olduğunu anlamak adına paylaştığım somut veriler.
veya neden başarılı olamadığına. takım hüvviyetiniz yoksa canla başla mücadele eden futbolcu sayısı da az oluyor. zira adam onu bir milli göreve olarak görmüyor. aman sakatlanmayım, ağustosda ligler açılıyor daha barca ile maçımız var olarak görüyor.
bu durum adeta bizim kısıtlı yeteneklerimizle rağmen nasıl başarılı olduğumuza dair biraz da olsa ışık tutmakta.
çünkü biz o bayrak için oluruz! üzerinde bayrak olan her (üni)formanın hakkını vermeye, ona layı olmaya çalışırız.
bu nedenle de, ne para karşılığında ne de her hangi bir sebepten ötürü hiç bir allah'ın kuluna vatandaşlık verilmemesi taraftarıyım.
devşirmeye hayır! hele hele işin ucunda sport bir başarı varsa. olmayı versin arkada. benim o güzel şanlı milli formamı bu ülkenin kurtuluşunda dedeleri, nineleri canını feda eden kürt kardeşim, laz kardeşim, çerkez kardeşim forma giysin, isterse kylian mbappe olsun!
türk mu türkiyeli mi tartışmalarını başka zaman yaparız. o milli formayı giyen herkesin atası bir şekilde bu ülkenin refahı için mücadele etmiştir. gücünü tarihinden alan bir milletiz.
avrupalıların bilmediği, asla anlayamayacağı bir diğer şey de iman gücüdür. bunun önünde de zaten ne teknik, ne de taktik durabilir.
bir bakmışsın seyit onbaşı 276 kiloluk top mermisini tek başına kaldırmış, attığı mermi ingiliz zırhlı gemisinin bacasına isabet edip, gemiye büyük hasar açmış ve mürettabatın gemiyi terk etmesine yol açmıştır.
bu böyledir işte. ayriyeten bu duyguları da bizim gibi dışlanan gurbetçiler en yoğun şekilde yaşar. düşünsene balkanlar'dan eski osmanlı topraklarından göçe zorlanmışsındır, türkiye'de pis muhacir hakaretlerini uğramışsındır, sonra bir şekilde dedelerin buralara çalışmaya gelmiştir ve sen de 3. nesil olarak buralarda hayatını sürdürüp türkiyeli türkler tarafından gösteriş budalaşı burada kurulu düzenimiz var yeğen yoksa biz de çok seviyoz memleketi alay konusu olmuşsundur.
ne yani, sevemem mi ülkemi? ülkemi sevmem için illa orada mı yaşamam gerekiyor? senin deden zamanında kolayı seçip risk alsaymış belki sen de şimdi burada olacaktın, öyle değil mi? belki dışlanmasa yurt dışına çıkmayacaktı dedem? nereden biliyorsun? konu nereden nereye geldi, yazdıkça yazasım var aslında ama neyse..
daha fala politize etmeden satırlarımı noktalayıp, olayı tatlıya bağlayalım.
bu ülkeyi senin, benim atalarımız inşa etti ve o milli formayı da onların torunları hakediyor. bu nedenle devşirmeye hayır.
ne demek istediğim daha kısa yoldan anlatmak adına bilmeyenler için get out filmini izlemenizi öneririm. film, zengin beyazların, daha güçlü olmak adına beyinlerini siyahi insanların bedenlerine nakledilme hadisesini konu alıyor.
isviçre milli takımına, fransız milli takımına, alman milli takımına hatta hollanda ve belçika'nın milli takımlarına bakın, ne demek istediğim anlayacaksınız. bunlar avrupanın en fazla göç alan ülkeleri. isviçre'de durum o kadar bari olmasa da saydığım dırger ülke milli takımlarına göz attığımızda afrika kökenli futbolcuların ağırlıkta olduğunu gözlemliyoruz.
son 30 yılda neler değiştiğini merak edenler google'a euro 1992 france ve euro 2024 france yazsın. 1992'de beyazlar ağırlıklı iken 2024 takımın nerede ise tamamı afrika kökenli.
göçte en büyük 2 rotadan birisi amerika diğeri ise avrupa. afrikalıların neden avrupa'yı tercih ettikleri aşikar. yani aslına bakarsın orta asyalıların da asıl hedefi avrupa ancak bazıları sebeplerden dolayı hepsi 2., 3. adımı gerçekleştiremeyip ya kendileri için kötünün iyisi, ilk kurutuluş olarak gördükleri ülkelerde kalıyorlar.
bu afganistan kökenliler için iran, suriye ve ırak kökenliler için türkiye veya hint okyanusu ülkeleri için arap emirlikleri. asyalıların ekseriyetle amerika'yı tercih ettiğini de doğrulayabiliriz.
satırlarıma başlarken devşireme mi, değil mi sonra tartışırız demiştim. şimdi bunu tartışma zamanı. 30 yıl önce kamerun'dan iş için fransa'ya sığınmış, annesi ise aynı şekilde yıllar önce cezayir'den fransa'ya göç eden bir ailenin kızı. paris'de tanışmış evlenmişler ve çocukları olmuş. bunlardan birisi şu an dünyanın en prestijli kulüplerinden birinde futbol oynuyor ve aynı zamanda mili takım forması giyiyor. mbappe muhtemelen kendisini daha fazla fransız olarak hissediyor, zira avrupa'da ciddi bir asimilasyon var. anaokulundan itibaren asimilasyon hayatın her evresinde yoğun bir şekilde yapılmaktadır.
ilk satırda avrupalılar bize göre daha avantajlı demiştim. göç konusunda daha avantajlılar. bilhassa da sportif pencereden baktığımızda. örneğin almanların göçmen alırken kalifiye, netelikli ve kaliteli olanlarını manavda sebze meyve seçer gibi seçtiğine hiç değinmek istiyorum bile. sadece sportif pencereden bakalım. onlara güçlü kuvvetli afrikalılar gelirken, bize suriyeli, afghan ve bazı ört asya ülkelerinden insanlar sığınıyor. kabul edelim ki, bunlar futbol ülkeleri değiller ve yapı olarak da atletik bir yapıları yok. günümüz futbolunda fiziksel gücün hala geçerliliğini koruduğu bir durumda da bu göç meselesi avrupa ülkelerini biraz daha avantajlı kılıyor. uyguladıkları asimilasyon sayesinde de sporda ve bilhassa avrupa'nın en popüler sporunda bir adım öne geçiyorlar. afrika'nın fiziksel gücüne avrupa disiplini eklenince ortaya bu görüntü çıkıyor.
ne demek istediğim anlamak için euro 2024'de son 8'e kalan takımların futbolcu profillerine bakın.
iyi mi, kötü mü bunu tartışmak istemiyorum. bunlar sadece bir tespit ve avrupa futbolunun neden başarılı olduğunu anlamak adına paylaştığım somut veriler.
veya neden başarılı olamadığına. takım hüvviyetiniz yoksa canla başla mücadele eden futbolcu sayısı da az oluyor. zira adam onu bir milli göreve olarak görmüyor. aman sakatlanmayım, ağustosda ligler açılıyor daha barca ile maçımız var olarak görüyor.
bu durum adeta bizim kısıtlı yeteneklerimizle rağmen nasıl başarılı olduğumuza dair biraz da olsa ışık tutmakta.
çünkü biz o bayrak için oluruz! üzerinde bayrak olan her (üni)formanın hakkını vermeye, ona layı olmaya çalışırız.
bu nedenle de, ne para karşılığında ne de her hangi bir sebepten ötürü hiç bir allah'ın kuluna vatandaşlık verilmemesi taraftarıyım.
devşirmeye hayır! hele hele işin ucunda sport bir başarı varsa. olmayı versin arkada. benim o güzel şanlı milli formamı bu ülkenin kurtuluşunda dedeleri, nineleri canını feda eden kürt kardeşim, laz kardeşim, çerkez kardeşim forma giysin, isterse kylian mbappe olsun!
türk mu türkiyeli mi tartışmalarını başka zaman yaparız. o milli formayı giyen herkesin atası bir şekilde bu ülkenin refahı için mücadele etmiştir. gücünü tarihinden alan bir milletiz.
avrupalıların bilmediği, asla anlayamayacağı bir diğer şey de iman gücüdür. bunun önünde de zaten ne teknik, ne de taktik durabilir.
bir bakmışsın seyit onbaşı 276 kiloluk top mermisini tek başına kaldırmış, attığı mermi ingiliz zırhlı gemisinin bacasına isabet edip, gemiye büyük hasar açmış ve mürettabatın gemiyi terk etmesine yol açmıştır.
bu böyledir işte. ayriyeten bu duyguları da bizim gibi dışlanan gurbetçiler en yoğun şekilde yaşar. düşünsene balkanlar'dan eski osmanlı topraklarından göçe zorlanmışsındır, türkiye'de pis muhacir hakaretlerini uğramışsındır, sonra bir şekilde dedelerin buralara çalışmaya gelmiştir ve sen de 3. nesil olarak buralarda hayatını sürdürüp türkiyeli türkler tarafından gösteriş budalaşı burada kurulu düzenimiz var yeğen yoksa biz de çok seviyoz memleketi alay konusu olmuşsundur.
ne yani, sevemem mi ülkemi? ülkemi sevmem için illa orada mı yaşamam gerekiyor? senin deden zamanında kolayı seçip risk alsaymış belki sen de şimdi burada olacaktın, öyle değil mi? belki dışlanmasa yurt dışına çıkmayacaktı dedem? nereden biliyorsun? konu nereden nereye geldi, yazdıkça yazasım var aslında ama neyse..
daha fala politize etmeden satırlarımı noktalayıp, olayı tatlıya bağlayalım.
bu ülkeyi senin, benim atalarımız inşa etti ve o milli formayı da onların torunları hakediyor. bu nedenle devşirmeye hayır.