• 50
    terim'in ilk döneminde oynadığımız o tempolu, baskılı oyunla şampiyonlar ligi grup aşamalarında tek bir yıl bile ikinci tura, çeyrek finale kalamadık. gerçi bilbao'ya yenildiğimiz yıl grubu ikinci bitirdik; ama formasyondan ötürü tur atlayamadık.

    o dönemde gerçekten çok sayıda pozisyon bulduğumuz hertha berlin ile içerde 2-2 biten maç, dortmund'a içerde 1-0 yenildiğimiz maç, parma ile içerde 1-1 berabere kaldığımız maç, bilbao'yu son dakikalarda 2-1 yendiğimiz maç gibi örnekleri düşünürsek savunmada aksadığımız ve yakaladığımız pozisyonları cömertçe harcadığımız maçlar sonucunda oynanan oyundan keyif alsak da maçları zora soktuk ya da istediğimiz skoru alamadık.

    yani savunmayı geri planda bırakmadan, savunma zaafiyeti yaratmadan daha kontrollü bir oyun oynanabilir. ve en önemlisi de yakalanan pozisyonların kıymetini bilmek, skor üretebilmek. örnek mi? içerde psv'yi 2-0 yenip ikinci tura kaldığımız maç. çünkü bu arenada rakip pozisyon yakaladığında affetmiyor. sonrasında da bugün de gördüğümüz gibi farklı skor elde edecekken elimizdeki maçı verme noktasına getirdik.

    keza aynı şekilde takımın fizik performansı 90 dakikaya yayılabilecek noktada değilse tüm barutu maçın ilk 30 dakikasında atmanın manası yok. tam saha presi 36-37 yaşında isimle yapıp ikinci yarıya da onunla başlamak intihar oluyor. ligi domine eden kadro ve oyun anlayışını birebir bu arenada da uygularım dememek gerekiyor. farklı dokunuşlar şart, hızlı çözümler şart, yeri geldiğinde ortasahayı diri ve kalabalık tutabilmek kritik.
App Store'dan indirin Google Play'den alın