602
zamanında bize gelişi, icardi’nin gelişinden bile büyük bir olaydı. icardi bize gelmeden önceki son 2 sezonunda yedeğe çekilmiş, sansasyonel hayatı sebebiyle artık o kadar da önemsenmeyen bir adam haline gelmiş, milli takımdan da veto yemişti. jardel ise bize gelmeden önceki sezon çok sevdiği real madrid’e gol olup yağıyordu. sadece real’e değil, bayern ve barca maçlarında da skor yapmıştı.
sosyal medyanın olmadığı o zamanlar bile büyük bir havadisti jardel’in gelişi. öyle ya, altın ayakkabıyı alan, şampiyonlar liginde gol olup yağan, brezilya milli takımının gerçek brezilya milli takımı gibi olduğu dönemler o hayvani rotasyonuna rağmen forma bulabilen bir adamı 27 yaşında türkiye’ye getirmek büyük işti.
herkes jardel’i cevval, atılgan bir forvet zannederken, jardel türk halkına büyük bir sürpriz yaşatacaktı. porto’nun maçlarını özetlerden takip edebilen türk halkı, jardel’i baba ronaldo gibi her maç 3 4 oyuncuyu yatırıp yatırıp kaldıran bir adam gibi zannediyordu çünkü. muazzam da golleri vardı ama jardel’in stili hakkında kimsenin bilgisi yoktu.
zaten geldikten sonra millet önce bir şaşırdı, biz yanlış adamı mı aldık diye düşündü ama adam gelir gelmez takır takır gol atmaya başladığı için bu soru işaretleri bir süreliğine rafa kalktı. hakan şükür’ü yıllarca izlediği için aynı fizikteki jardel’den de aynı şeyleri bekledi galatasaray taraftarı ama jardel hiç o minvalde bir oyuncu değildi. 5 metre depara kalksa, yorulan bir stamina’ya sahipti. bir de top kontrolü, çevre kontrolü falan uğraşmaz, top nereden geldiyse bir şekilde, iyi kötü vurur, golünü atardı. bu özelliğiyle kazma forvet olduğu kanısına bile varıldı. asy’de 3-2 yendiğimiz monaco maçında attığı gol bunun güzel bir örneğidir.
gel zaman git zaman, jardel bi kamyon gol atmasına rağmen ne çok sevilebildi, ne de çok benimsendi. adam golün hee türlüsünü atıyordu ama kimseye yaranamıyordu. koşmuyor diye her hafta tefe konuluyordu. sanki veliefendi’de gazi koşusuna çıkacak aq. futbolun meyvesi golse en büyük manav kendisiydi halbuki. çok para alıyor diye yerli oyuncular tavır takınıyor dendi. jardel’in çalkantılı özel hayatı var dendi. coco kullanıyor dendi. dendi de dendi. o dönemler florya’nın suyu icat edilmediği için taraftar ve florya sakinleri de kendisine sahip çıkmadı. zaten kişilik olarak pasif agresif bir yapıya sahip olan jardel de kendisini bıraktı. o dönem yine eleştirilerin odağında olan lucescu da kendisini yedek bırakmaya başladı. sonuç olarak son birkaç hafta top oynamadan gitti ama maç başına attığı 1 golle namı kaldı buralarda.
ben jardel’in bu kadar kolay gönderilmesini biraz da taraftarda ve kulüpteki doygunluğa bağlıyorum. 4 sene şampiyon olunmuş, uefa kazanılmış, süper kupa alınmış, bir sonraki sezon da cl’de çeyrek finale çıkılmış, camia olarak hedefsiz kalmıştık. jardel mesela 2010’lu yıllarda bize gelseydi hikayemiz çok farklı olurdu eminim. netice olarak jardel bizden gittikten sonra lisbon’da da gollerini sıraladı ama hiçbir zaman eskisi gibi olamadı. zaten bir iki sene sonra özel hayatındaki sorunların ayyuka çıkması sonucu ve eşiyle ilgili sorunlardan dolayı ordan oraya savruldu gitti. sessiz sedasız futbolu bıraktı.
golcü oyunculara karşı özel bir zaafım vardır, maç boyu sadece sevdiğim golcüleri takip ettiğim, diğer oynayan 21 oyuncuyu ignore ettiğim maçlar vardı. baba ronaldo gibi, prime drogba gibi, ne bilim crespo gibi ve şunu diyorum, türkiye’ye kendisinden daha özel bir adam gelmemiştir golcülük bakımından.
kendisinin yeri çok ayrıdır bende. real maçında kafayla attığı gol sonrası köşe gönderinde samba yaparken taraftarın sevinçten kendisine attığı su şişesini, milan maçında topu yaklaşık 30-40 metre sürüp plaseyle attığı gol sonrası yorulup kendisini çuval gibi bırakmasını, rangers maçında davala’nın öylesine gönderdiği ortaya gelişine vurduğu garip şutla topu tam köşeye tıngır mıngır göndermesiyle hatırlıyorum kendisini. zaten kendisi için rakip real madrid’miş erzurumspor’muş ya da mardinspor’muş hiçbir önemi yoktu, maçlarda hiçbir şekilde konsantrasyon kaybı yaşamazdı. kendisi için önemli olan gol atmaktı ve gol olsun da nasıl olursa olsun derdi.
hep iyi anılarla hatırlayacağım kendisini.
sosyal medyanın olmadığı o zamanlar bile büyük bir havadisti jardel’in gelişi. öyle ya, altın ayakkabıyı alan, şampiyonlar liginde gol olup yağan, brezilya milli takımının gerçek brezilya milli takımı gibi olduğu dönemler o hayvani rotasyonuna rağmen forma bulabilen bir adamı 27 yaşında türkiye’ye getirmek büyük işti.
herkes jardel’i cevval, atılgan bir forvet zannederken, jardel türk halkına büyük bir sürpriz yaşatacaktı. porto’nun maçlarını özetlerden takip edebilen türk halkı, jardel’i baba ronaldo gibi her maç 3 4 oyuncuyu yatırıp yatırıp kaldıran bir adam gibi zannediyordu çünkü. muazzam da golleri vardı ama jardel’in stili hakkında kimsenin bilgisi yoktu.
zaten geldikten sonra millet önce bir şaşırdı, biz yanlış adamı mı aldık diye düşündü ama adam gelir gelmez takır takır gol atmaya başladığı için bu soru işaretleri bir süreliğine rafa kalktı. hakan şükür’ü yıllarca izlediği için aynı fizikteki jardel’den de aynı şeyleri bekledi galatasaray taraftarı ama jardel hiç o minvalde bir oyuncu değildi. 5 metre depara kalksa, yorulan bir stamina’ya sahipti. bir de top kontrolü, çevre kontrolü falan uğraşmaz, top nereden geldiyse bir şekilde, iyi kötü vurur, golünü atardı. bu özelliğiyle kazma forvet olduğu kanısına bile varıldı. asy’de 3-2 yendiğimiz monaco maçında attığı gol bunun güzel bir örneğidir.
gel zaman git zaman, jardel bi kamyon gol atmasına rağmen ne çok sevilebildi, ne de çok benimsendi. adam golün hee türlüsünü atıyordu ama kimseye yaranamıyordu. koşmuyor diye her hafta tefe konuluyordu. sanki veliefendi’de gazi koşusuna çıkacak aq. futbolun meyvesi golse en büyük manav kendisiydi halbuki. çok para alıyor diye yerli oyuncular tavır takınıyor dendi. jardel’in çalkantılı özel hayatı var dendi. coco kullanıyor dendi. dendi de dendi. o dönemler florya’nın suyu icat edilmediği için taraftar ve florya sakinleri de kendisine sahip çıkmadı. zaten kişilik olarak pasif agresif bir yapıya sahip olan jardel de kendisini bıraktı. o dönem yine eleştirilerin odağında olan lucescu da kendisini yedek bırakmaya başladı. sonuç olarak son birkaç hafta top oynamadan gitti ama maç başına attığı 1 golle namı kaldı buralarda.
ben jardel’in bu kadar kolay gönderilmesini biraz da taraftarda ve kulüpteki doygunluğa bağlıyorum. 4 sene şampiyon olunmuş, uefa kazanılmış, süper kupa alınmış, bir sonraki sezon da cl’de çeyrek finale çıkılmış, camia olarak hedefsiz kalmıştık. jardel mesela 2010’lu yıllarda bize gelseydi hikayemiz çok farklı olurdu eminim. netice olarak jardel bizden gittikten sonra lisbon’da da gollerini sıraladı ama hiçbir zaman eskisi gibi olamadı. zaten bir iki sene sonra özel hayatındaki sorunların ayyuka çıkması sonucu ve eşiyle ilgili sorunlardan dolayı ordan oraya savruldu gitti. sessiz sedasız futbolu bıraktı.
golcü oyunculara karşı özel bir zaafım vardır, maç boyu sadece sevdiğim golcüleri takip ettiğim, diğer oynayan 21 oyuncuyu ignore ettiğim maçlar vardı. baba ronaldo gibi, prime drogba gibi, ne bilim crespo gibi ve şunu diyorum, türkiye’ye kendisinden daha özel bir adam gelmemiştir golcülük bakımından.
kendisinin yeri çok ayrıdır bende. real maçında kafayla attığı gol sonrası köşe gönderinde samba yaparken taraftarın sevinçten kendisine attığı su şişesini, milan maçında topu yaklaşık 30-40 metre sürüp plaseyle attığı gol sonrası yorulup kendisini çuval gibi bırakmasını, rangers maçında davala’nın öylesine gönderdiği ortaya gelişine vurduğu garip şutla topu tam köşeye tıngır mıngır göndermesiyle hatırlıyorum kendisini. zaten kendisi için rakip real madrid’miş erzurumspor’muş ya da mardinspor’muş hiçbir önemi yoktu, maçlarda hiçbir şekilde konsantrasyon kaybı yaşamazdı. kendisi için önemli olan gol atmaktı ve gol olsun da nasıl olursa olsun derdi.
hep iyi anılarla hatırlayacağım kendisini.