5805
başlayan 11 veya oyun içi hamleler hakkında çok fazla yorum yapmak istemiyorum. bir gün doğru olur, bir gün yanlış olur. bir gün yaptığın müdahaleler galibiyeti getirir, bir gün takımı saha içerisinde daha da zor durumda bırakır. olabilir. maç içerisinde hocanın skor 2-2 iken yapmayı planladığı değişiklikler teoride bence yanlış değildi ama kenarda bu değişiklikleri çok bekletti. oyunun durduğu pek çok an olmasına rağmen dakikalarca futbolcular kenarda beklediler ve o bekleme esnasında skor 2-3 oldu. 2-2 iken anlamı olan değişiklikler, geriye düşmemiz ile beraber çok da doğru olmayan bir hal aldı. gereksiz, anlamı olmayan bir bekleme ile geriye düştük. oyunun ve skorun çok fazla git-gel yaşadığı ve bizim hiç öne geçemediğimiz bir maçta, müdahale için 3. kez geriye düşmemizi beklememek gerekirdi. çok daha hızlı ve pratik olmalıydık. ama okan hocaya asıl kızdığım konu bu değil.
14'e 14'lük seriye başlamadan önce, okan hocanın daha sert eleştiriler aldığı dönemde bile galatasaraylıların büyük bir kısmının kabul ettiği bir gerçek vardı. o da okan buruk'un takım savunmasına bir düzen oturttuğu idi. 6 şubat sonrası (hatta bence ocak ayının ortalarından itibaren) biz bunu kaybettik. konu "nelsson oynuyor kazanıyoruz, kaan oynuyor kaybediyoruz" basitliğinin çok ötesinde. nelsson-abdülkerim tandemiyle çıktığımız maçlarda da çok fazla pozisyon veriyoruz. 6 şubat öncesinde oynadığımız ümraniyespor maçında en ideal 11'imizle bile 5'lik olabilirdik. 4-0 kazandığımız giresunspor maçında da skor 1-0 iken, ceza saha içerisinde rakibe çok net fırsatlar verdik. orta sahamız çok çabuk geçildi. hatta türkiye kupasındaki alanyaspor maçında da bu durum geçerli idi. sinyalleri vardı ama deprem felaketi sonrası dönemde bu durum çok daha belirgin bir hal aldı. orta sahamız çok çabuk oyundan ve mücadeleden düşüyor, bazen bu işlere hiç girmiyor bile. rakip takımlar kolaylıkla defans hattımızla baş başa kalabiliyorlar. oynayan oyunculardan bağımsız şekilde, takım savunmasında bir bütün olarak çok geriye gittik. oyuncularımızın alan kapattığı yok, adam kovaladığı yok, geriye koştukları yok, rakibin paslaşmalarını bozdukları hiç yok. top bizde iken biz oynuyoruz, rakipte iken rakip oynuyor. hocanın bir an önce bu duruma müdahale etmesi gerekiyor çünkü müdahale etmezse, bir gün nelsson ile oynadığımız halde ligde de kötü bir skorla karşılaşacağız. çünkü yaşadığımız sıkıntı nelsson'un olması veya olmaması ile alakalı değil. çok daha farklı bir sorun yaşıyoruz. defansif anlamda takım halinde çok şey kaybettik; bireysel olarak da sacha boey de dahil olmak üzere herkes çok geriye gitti. savunma yapmak istemeyen oyuncular var sahada.
hocaya kızdığım ikinci konu biraz teknik direktörlük tarzı ile alakalı ve daha önce bunu söylediğimde tepki çekmiştim. takımda çok uzun süredir eğlenmeyi seven gençlerden oluşan bir kolej basketbol takımı havası var. uzun süredir var bu. eğlenceli, keyfine düşkün, "nasıl olsa kazanırız" rahatlığına sahip bir takım olduk. bu durumun oluşmasında serininin muhakkak ki etkisi olmuştur ama seri bitti. şampiyonluk yarışının kızıştığı aylara geldik ve bu ayların kaldıramayacağı bir rahatlık, bir gevşeme var takımda. "mayıslar bizim" güzel bir slogan evet ama bu "mayıslar zaten bizim, rahat olun ya" halini alırsa, istediğimizi elde eldemeyiz. mayıs ayı en son 2019'da bizimdi; 2020'de, 2021'de, 2022'de bizim olmadı. bunu unutmamamak gerekir. "galatasaray şampiyonluk yarışının içinde ise, şampiyon olur" cümlesi de biraz da kibirli bir şekilde bütün galatasaray camiası tarafından dile getiriliyor ve bu belli ki takıma da sirayet etmiş. takımı da rahatlatmış, biraz gevşetmiş. böyle bir şey yok. galatasaray'ın kazandığı kadar, kaybettiği şampiyonluk yarışları da var. burada da iş hocaya ve ekibine düşüyor. florya'daki eğlenceli, güleç, tabiri caizse oyuncak hamur kıvamına gelen hava biraz değişmeli. biraz otoriteyi, biraz disiplini, biraz sertliği, biraz sıkı çalışmayı işin içine katmalıyız. takımın beraber oynamaktan keyif aldığı ve eğlendiği bir gerçek ama aynı şeyleri disiplin ve hedefe odaklanma noktasında söyleyemeyeceğim. bu noktada okan hoca artık mutlaka ipleri sıkı tutmalı. bugüne kadar çok fazla gevşek tutuldu ama artık ipleri sıkmanın zamanı geldi (geçiyor bile).
14'e 14'lük seriye başlamadan önce, okan hocanın daha sert eleştiriler aldığı dönemde bile galatasaraylıların büyük bir kısmının kabul ettiği bir gerçek vardı. o da okan buruk'un takım savunmasına bir düzen oturttuğu idi. 6 şubat sonrası (hatta bence ocak ayının ortalarından itibaren) biz bunu kaybettik. konu "nelsson oynuyor kazanıyoruz, kaan oynuyor kaybediyoruz" basitliğinin çok ötesinde. nelsson-abdülkerim tandemiyle çıktığımız maçlarda da çok fazla pozisyon veriyoruz. 6 şubat öncesinde oynadığımız ümraniyespor maçında en ideal 11'imizle bile 5'lik olabilirdik. 4-0 kazandığımız giresunspor maçında da skor 1-0 iken, ceza saha içerisinde rakibe çok net fırsatlar verdik. orta sahamız çok çabuk geçildi. hatta türkiye kupasındaki alanyaspor maçında da bu durum geçerli idi. sinyalleri vardı ama deprem felaketi sonrası dönemde bu durum çok daha belirgin bir hal aldı. orta sahamız çok çabuk oyundan ve mücadeleden düşüyor, bazen bu işlere hiç girmiyor bile. rakip takımlar kolaylıkla defans hattımızla baş başa kalabiliyorlar. oynayan oyunculardan bağımsız şekilde, takım savunmasında bir bütün olarak çok geriye gittik. oyuncularımızın alan kapattığı yok, adam kovaladığı yok, geriye koştukları yok, rakibin paslaşmalarını bozdukları hiç yok. top bizde iken biz oynuyoruz, rakipte iken rakip oynuyor. hocanın bir an önce bu duruma müdahale etmesi gerekiyor çünkü müdahale etmezse, bir gün nelsson ile oynadığımız halde ligde de kötü bir skorla karşılaşacağız. çünkü yaşadığımız sıkıntı nelsson'un olması veya olmaması ile alakalı değil. çok daha farklı bir sorun yaşıyoruz. defansif anlamda takım halinde çok şey kaybettik; bireysel olarak da sacha boey de dahil olmak üzere herkes çok geriye gitti. savunma yapmak istemeyen oyuncular var sahada.
hocaya kızdığım ikinci konu biraz teknik direktörlük tarzı ile alakalı ve daha önce bunu söylediğimde tepki çekmiştim. takımda çok uzun süredir eğlenmeyi seven gençlerden oluşan bir kolej basketbol takımı havası var. uzun süredir var bu. eğlenceli, keyfine düşkün, "nasıl olsa kazanırız" rahatlığına sahip bir takım olduk. bu durumun oluşmasında serininin muhakkak ki etkisi olmuştur ama seri bitti. şampiyonluk yarışının kızıştığı aylara geldik ve bu ayların kaldıramayacağı bir rahatlık, bir gevşeme var takımda. "mayıslar bizim" güzel bir slogan evet ama bu "mayıslar zaten bizim, rahat olun ya" halini alırsa, istediğimizi elde eldemeyiz. mayıs ayı en son 2019'da bizimdi; 2020'de, 2021'de, 2022'de bizim olmadı. bunu unutmamamak gerekir. "galatasaray şampiyonluk yarışının içinde ise, şampiyon olur" cümlesi de biraz da kibirli bir şekilde bütün galatasaray camiası tarafından dile getiriliyor ve bu belli ki takıma da sirayet etmiş. takımı da rahatlatmış, biraz gevşetmiş. böyle bir şey yok. galatasaray'ın kazandığı kadar, kaybettiği şampiyonluk yarışları da var. burada da iş hocaya ve ekibine düşüyor. florya'daki eğlenceli, güleç, tabiri caizse oyuncak hamur kıvamına gelen hava biraz değişmeli. biraz otoriteyi, biraz disiplini, biraz sertliği, biraz sıkı çalışmayı işin içine katmalıyız. takımın beraber oynamaktan keyif aldığı ve eğlendiği bir gerçek ama aynı şeyleri disiplin ve hedefe odaklanma noktasında söyleyemeyeceğim. bu noktada okan hoca artık mutlaka ipleri sıkı tutmalı. bugüne kadar çok fazla gevşek tutuldu ama artık ipleri sıkmanın zamanı geldi (geçiyor bile).