11
"biz de son günlerin modasına uyup konu başlığı için “organize işler” demeyi uygun bulduk. aslında öyle. şimdi anlatacaklarımız, yazacaklarımız, maalesef futbol dünyasındaki organize işler.
bu hafta içinde önemli bir kulübümüzün başkanıyla çok uzun konuştum, dertleştim. tribün terörünü tartıştım. sohbet olunca başkan gönül rahatlığıyla anlattı. biz de size anlatabileceğimiz kadarını aktaralım.
biliyorsunuz yasalara, önlemlere rağmen önemli kulüplerimiz de dahil bu “bedava bilet” işine çare bulunamıyor. özellikle önemli kulüplerimizin amigoları, yeni unvanlarıyla “tribün liderleri” her maç için kapalı tribünden 300, açık tribünden 500 bilet istiyorlarmış. kapalıda bilet fiatı 60 milyon. çarpın 300 biletle, eder 18 milyar lira. açık tribün 30 milyon. çarpın 500 biletle, eder 15 milyar. kapalıyı,açığı üstüste koyduğunuzda bir maç için toplam 33 milyar. bir sezonda bir büyüğün kendi sahasında 20 maç oynadığını düşünürseniz, toplam 660 milyar lira. üç kulüpte bu para toplam 2 trilyon lira. yanlış okumadınız. bir de yazı ile yazayım. bedava biletten bir sezonda toplam iki trilyon lira. hangi amigo, hangi tribün lideri bu rantı bırakır. öyle ki, tribünlerde acımasız rakip görünseler bile amigoların saha dışında ciddi bir beraberliği var. hatta iddiaya göre ortak işleri, firmaları, ticarethaneleri var.
konuştuğum başkan diyor ki, “aldıkları biletin çok azını dağıtıyorlar, diğerlerini satıyorlar. elde ettikleri gelirin ancak yüzde 40’ını dağıtıyorlar. nereden baksanız toplamda bir trilyonun üstünde para kazanıyorlar, bu işi bırakırlar mı.”
hatta bir kulübümüz bedava bilet yerine, isim kombine kartı vermeye bile razı olmuş. “isim yazılı 250 kombine kartı verelim” demişler. ama ona da razı değiller. çünkü isme kombine kartı satılamıyor, para kazanılamıyor.
aslında işin içinden çıkılacak gibi değil. bedava bileti başkan vermese, yönetici el altından parasını veriyor. yönetici vermese, iş başındaki yönetime karşı olanlar, bir sonraki kongreden koltuk bekleyenler paraları ödüyorlar. sonuçta “rant çarkı” her şartta dönüyor. başkandan, yönetimden, muhalefetten, ama mutlaka bir yerden bu çark dönüyor.
bedava biletle de iş bitmiyor. her deplasmana 20-25 milyar otobüs parası isteniyor. yönetimlerin “parayı vermeyelim, otobüsleri biz tutalım” önerisine karşı geliniyor. çünkü otobüs paralarından da ciddi rantlar sağlanıyor.
işin daha kötü bir tarafı var. özellikle büyük kulüplerde oynayan futbolculara dayatma yapılıyor, çok büyük miktarda olmasa da paralar isteniyor. futbolcular korkudan seslerini çıkartamıyor. öyle ki tanınmamak için, arabasının camlarını siyaha çeviren futbocular var. ama arabayı değiştirecek halleri yok ya. futbolcular güvendikleri insanlara, çok yakınlarına bu konuda ciddi şekilde dertleniyorlar, çare arıyorlar. ama bu sıkıntıyı kamuoyu ile paylaşamıyorlar.
gene de iyi gidenler, güçlü olanlar direnebiliyor. ama iyi gitmeyenler, güçlü olmayanlar maalesef bu tribün liderlerine teslim oluyor. üstelik kim ne yapıyorsa yanına kâr kalıyor. çünkü bu konuda devlet kararlı ve kalıcı adımlar atamıyor, başkanlar, yöneticiler kararlı davranamıyor. medya dahil, herkes dayatma altında.
bu şartlarda bu işler düzelir mi? hiç sanmam. hani “rüzgar eken, fırtına biçer” misali sallanıp duruyoruz. üstelik bu işler, maalesef herkesin içinde olduğu organize işler. "
yazan: şansal büyüka
bu hafta içinde önemli bir kulübümüzün başkanıyla çok uzun konuştum, dertleştim. tribün terörünü tartıştım. sohbet olunca başkan gönül rahatlığıyla anlattı. biz de size anlatabileceğimiz kadarını aktaralım.
biliyorsunuz yasalara, önlemlere rağmen önemli kulüplerimiz de dahil bu “bedava bilet” işine çare bulunamıyor. özellikle önemli kulüplerimizin amigoları, yeni unvanlarıyla “tribün liderleri” her maç için kapalı tribünden 300, açık tribünden 500 bilet istiyorlarmış. kapalıda bilet fiatı 60 milyon. çarpın 300 biletle, eder 18 milyar lira. açık tribün 30 milyon. çarpın 500 biletle, eder 15 milyar. kapalıyı,açığı üstüste koyduğunuzda bir maç için toplam 33 milyar. bir sezonda bir büyüğün kendi sahasında 20 maç oynadığını düşünürseniz, toplam 660 milyar lira. üç kulüpte bu para toplam 2 trilyon lira. yanlış okumadınız. bir de yazı ile yazayım. bedava biletten bir sezonda toplam iki trilyon lira. hangi amigo, hangi tribün lideri bu rantı bırakır. öyle ki, tribünlerde acımasız rakip görünseler bile amigoların saha dışında ciddi bir beraberliği var. hatta iddiaya göre ortak işleri, firmaları, ticarethaneleri var.
konuştuğum başkan diyor ki, “aldıkları biletin çok azını dağıtıyorlar, diğerlerini satıyorlar. elde ettikleri gelirin ancak yüzde 40’ını dağıtıyorlar. nereden baksanız toplamda bir trilyonun üstünde para kazanıyorlar, bu işi bırakırlar mı.”
hatta bir kulübümüz bedava bilet yerine, isim kombine kartı vermeye bile razı olmuş. “isim yazılı 250 kombine kartı verelim” demişler. ama ona da razı değiller. çünkü isme kombine kartı satılamıyor, para kazanılamıyor.
aslında işin içinden çıkılacak gibi değil. bedava bileti başkan vermese, yönetici el altından parasını veriyor. yönetici vermese, iş başındaki yönetime karşı olanlar, bir sonraki kongreden koltuk bekleyenler paraları ödüyorlar. sonuçta “rant çarkı” her şartta dönüyor. başkandan, yönetimden, muhalefetten, ama mutlaka bir yerden bu çark dönüyor.
bedava biletle de iş bitmiyor. her deplasmana 20-25 milyar otobüs parası isteniyor. yönetimlerin “parayı vermeyelim, otobüsleri biz tutalım” önerisine karşı geliniyor. çünkü otobüs paralarından da ciddi rantlar sağlanıyor.
işin daha kötü bir tarafı var. özellikle büyük kulüplerde oynayan futbolculara dayatma yapılıyor, çok büyük miktarda olmasa da paralar isteniyor. futbolcular korkudan seslerini çıkartamıyor. öyle ki tanınmamak için, arabasının camlarını siyaha çeviren futbocular var. ama arabayı değiştirecek halleri yok ya. futbolcular güvendikleri insanlara, çok yakınlarına bu konuda ciddi şekilde dertleniyorlar, çare arıyorlar. ama bu sıkıntıyı kamuoyu ile paylaşamıyorlar.
gene de iyi gidenler, güçlü olanlar direnebiliyor. ama iyi gitmeyenler, güçlü olmayanlar maalesef bu tribün liderlerine teslim oluyor. üstelik kim ne yapıyorsa yanına kâr kalıyor. çünkü bu konuda devlet kararlı ve kalıcı adımlar atamıyor, başkanlar, yöneticiler kararlı davranamıyor. medya dahil, herkes dayatma altında.
bu şartlarda bu işler düzelir mi? hiç sanmam. hani “rüzgar eken, fırtına biçer” misali sallanıp duruyoruz. üstelik bu işler, maalesef herkesin içinde olduğu organize işler. "
yazan: şansal büyüka