33
daha kötüsü gelemez dediğimiz her seferinde daha kötüsüyle karşılaşmaktan korktuğumuz kişi ve ekibidir.
çaylak olarak yapabileceğim son yorum hakkımı bu başlık altında kullanmak isterim. bir miktar dağınık olabilir ama en sonunda hepsi tek bir potada eriyecektir.
ben, 1990 doğumluyum ve net bir şekilde hatırladığım başkanlar içinde o koltuğu hem fiziken hem de duruşu ile doldurabilen tek başkan ünal aysal'ı gördüm. faruk süren kazandırdıkları ile bu kulübün efsane başkanıdır ancak hafızam çok güçlü olmadığı ve o zamanlardaki tartışmaları vs hatırlamadığım için o dönemi katmıyorum, haksızlık etmek istemem bilmeden.
burak elmas'ın yanlışlarını teker teker sayıp cümle israfı yapmayacağım. benim için en kritik olan stadyum isim sponsorluğunun yabancı bir firma ile yabancı para birimi cinsinden yapılacağı (kasa kolaylığı yanlış bir iştir, umarım kimse bunun ne sözünü verir ne de yapar) vaadi ve basketbol salonu projesi idi. bizim gibi gelişen ülkelerdeki en büyük risk olan döviz kuru riskini bundan daha güzel yönetemezdik, doğal bir hedge olacaktı. salon projesi ise, stadyum yapıldığından beri en çok istediğim şey olabilir.
şimdi haziran'a dönüyorum.. ben eğer genel kurul üyesi olsaydım ne yapardım? sadece bu iki vaad sebebiyle burak elmas'a gözüm kapalı oy verirdim. yıllardır olmasını istediğim ve bir zorunluluk olarak gördüğüm vaatlerdi bunlar ve bu vizyonu gösterdiği için heyecanlandırmıştı beni. ve bu vaatleri verirken, gerçekten çok iyi bir iletişim yolu ile, spesifik tarih aralıkları vererek inandırdı ki ben biri vaat verirken mutlaka iletişimde kullandığı detaylara dikkat eder ona göre inanıp inanmaya karar veririm. örneğin "5 gün içinde kendi listemizdeki ve 10 gün içinde de fatih terim'in istediği transfleri bitirebilecek seviyedeyiz" sözü.. ortalama bir akıl buna inanmayabilir ama söylediği gün detayları benim için gerçekten bir ön çalışmanın göstergesi olmuştu. stadyum isim sponsorluğu hakkında da "seçildikten hemen sonra açıklayabileceğimizin iznini aldık" sözündeki "iznini aldık" ifadesi yine öncü bir gösterge olmuştu benim için. kendimi güncellemem gerekecek belki de.
verdiği sözlerin neredeyse tamamını tutmaması değil, bu iki sözü tutamaması benim için en büyük hayal kırıklığı oldu ve bundan sonra finansal anlamda yapılacak işlere dair hiç bir şekilde güvenimin kalmamasına sebep oldu. örneklendirmek gerekirse; kerem, marcao ve nelsson'un olası satışından gelecek paranın değerlendirilmesi konusunda güvenemiyordum burak elmas'a.
şimdi ise bu sabaha geliyorum. bu büyük hayal kırıklıklarına rağmen yine de ibra ederdim ama muhalefet etmeye devam ederek. demokrasi, varlığını muhalefete borçludur. ancak ben bu ibra meselesinin artık genel kurullarda bir kin duygusu içerdiğini çok net bir şekilde görüyorum. bu hata. büyük hata. çünkü içinde önemli iş adamlarının olduğu bir topluluk kişisel hırslar yüzünden galatasaray'a yardım etmez hale geliyor, daha kötüsü yardım olunmasına engel olacak hareketler yapıyor. günün sonunda da galatasaray için üyelik mi yoksa kişisel çıkarlar için üyelik mi düşüncesi oluşuyor ki maalesef bende bir süredir artık ikincisi ağır basıyor. olan, galatasaray'a oluyor. tekrar ediyorum; kişisel hırslar galatasaray'ı zarara uğratıyor.
bu düşünceme muhalif başka bir düşünce de var ki haksız görmüyorum. o da; ibra tehdidi, yönetimleri yaptığı yanlışlar için uyarı niteliği taşıyabilir. ancak uzun vadeli sağlam temelleri olan planlara sahip yönetimler için olumsuz bir durum yine. olması gereken şudur; yönetimler hatalarının farkına varmalı ve eğer hatada ısrar ediyorsa istifa edebilme olgunluğuna sahip olmalıdır. ki, projesine güven oyu alamayan ünal aysal koltuğu bu şekilde bırakmıştır.
benim başkan adayım; sadece 3 senelik bir süre için ünal aysal'dır. ve projelerdeki süreklilik gereği için ikinci başkanını da kendisi gibi özelliklere sahip bir kişi olarak seçmeli ki 3 yılın sonunda görevi devredebileceği kişiyi aramakla zaman kaybetmeyelim. özellikle basketboldaki fenerbahçe maçına takımı çıkarmaması gerçek bir aksiyon olarak aklıma kazınmıştır ve yaptığı tüm hataları (ki ben tek hatasını fatih terim'le ilişkileri sağlıklı yürütememesi ve sonrasında bundan kaynaklı olarak yapılan dehşet verici devre arası transferleri olarak görüyorum) gözümde sıfırlamıştır. önemli olan bir duruşu olan ve bu duruşu aksiyonlarıyla somutlaştıran, omurgalı, vizyoner ve finansal açıdan alınabilecek her türlü radikal kararları alabilecek özgüvene sahip bir yönetime sahip olmaktır. yönetim derken anlatmak istediğim sadece başkan değil, karar alıcı herkes; başkan, yönetim kurulu üyeleri, teknik direktör, antrenör... kim varsa karar alıcı mevkilerde.
teknik direktör, sportif direktör, başkan danışmanı vs gibi konularda bir çok fikir olacaktır. her fikre saygım var. teknik direktör kim olur bilmiyorum ancak fatih terim olmamalı diye düşünüyorum. ve bu kararın yeni seçilen başkan tarafından ilk gün kamuoyuna açıklanması ve basına sakız olabilecek nitelikteki bu malzemeyi vermemek gerekir, ilk gün tartışılır sonra biter. (bu sezona fatih terim ile başlamanın formsuzluğu nedeniyle hata olduğunu ve fakat sezon ortasında yolları ayırmanın da hata olduğunu düşünüyorum. sezon başında bu mecrada olmadığım için belirtme imkanım da olmamıştı bu düşüncemi haliyle) luis campos'un kulüple olan ilişkisi kesinlikle devam etmeli. özellikle oyuncu satışlarında çok büyük faydaları olacaktır. sportif direktörlük konusunda ise bu pozisyonun olması gerektiğini düşünüyorum. isim değişebilir ancak kurumsal yapı için bir gerekliliktir.
bir miktar uzun oldu ama olması da gerekiyordu sanırım.
çaylak olarak yapabileceğim son yorum hakkımı bu başlık altında kullanmak isterim. bir miktar dağınık olabilir ama en sonunda hepsi tek bir potada eriyecektir.
ben, 1990 doğumluyum ve net bir şekilde hatırladığım başkanlar içinde o koltuğu hem fiziken hem de duruşu ile doldurabilen tek başkan ünal aysal'ı gördüm. faruk süren kazandırdıkları ile bu kulübün efsane başkanıdır ancak hafızam çok güçlü olmadığı ve o zamanlardaki tartışmaları vs hatırlamadığım için o dönemi katmıyorum, haksızlık etmek istemem bilmeden.
burak elmas'ın yanlışlarını teker teker sayıp cümle israfı yapmayacağım. benim için en kritik olan stadyum isim sponsorluğunun yabancı bir firma ile yabancı para birimi cinsinden yapılacağı (kasa kolaylığı yanlış bir iştir, umarım kimse bunun ne sözünü verir ne de yapar) vaadi ve basketbol salonu projesi idi. bizim gibi gelişen ülkelerdeki en büyük risk olan döviz kuru riskini bundan daha güzel yönetemezdik, doğal bir hedge olacaktı. salon projesi ise, stadyum yapıldığından beri en çok istediğim şey olabilir.
şimdi haziran'a dönüyorum.. ben eğer genel kurul üyesi olsaydım ne yapardım? sadece bu iki vaad sebebiyle burak elmas'a gözüm kapalı oy verirdim. yıllardır olmasını istediğim ve bir zorunluluk olarak gördüğüm vaatlerdi bunlar ve bu vizyonu gösterdiği için heyecanlandırmıştı beni. ve bu vaatleri verirken, gerçekten çok iyi bir iletişim yolu ile, spesifik tarih aralıkları vererek inandırdı ki ben biri vaat verirken mutlaka iletişimde kullandığı detaylara dikkat eder ona göre inanıp inanmaya karar veririm. örneğin "5 gün içinde kendi listemizdeki ve 10 gün içinde de fatih terim'in istediği transfleri bitirebilecek seviyedeyiz" sözü.. ortalama bir akıl buna inanmayabilir ama söylediği gün detayları benim için gerçekten bir ön çalışmanın göstergesi olmuştu. stadyum isim sponsorluğu hakkında da "seçildikten hemen sonra açıklayabileceğimizin iznini aldık" sözündeki "iznini aldık" ifadesi yine öncü bir gösterge olmuştu benim için. kendimi güncellemem gerekecek belki de.
verdiği sözlerin neredeyse tamamını tutmaması değil, bu iki sözü tutamaması benim için en büyük hayal kırıklığı oldu ve bundan sonra finansal anlamda yapılacak işlere dair hiç bir şekilde güvenimin kalmamasına sebep oldu. örneklendirmek gerekirse; kerem, marcao ve nelsson'un olası satışından gelecek paranın değerlendirilmesi konusunda güvenemiyordum burak elmas'a.
şimdi ise bu sabaha geliyorum. bu büyük hayal kırıklıklarına rağmen yine de ibra ederdim ama muhalefet etmeye devam ederek. demokrasi, varlığını muhalefete borçludur. ancak ben bu ibra meselesinin artık genel kurullarda bir kin duygusu içerdiğini çok net bir şekilde görüyorum. bu hata. büyük hata. çünkü içinde önemli iş adamlarının olduğu bir topluluk kişisel hırslar yüzünden galatasaray'a yardım etmez hale geliyor, daha kötüsü yardım olunmasına engel olacak hareketler yapıyor. günün sonunda da galatasaray için üyelik mi yoksa kişisel çıkarlar için üyelik mi düşüncesi oluşuyor ki maalesef bende bir süredir artık ikincisi ağır basıyor. olan, galatasaray'a oluyor. tekrar ediyorum; kişisel hırslar galatasaray'ı zarara uğratıyor.
bu düşünceme muhalif başka bir düşünce de var ki haksız görmüyorum. o da; ibra tehdidi, yönetimleri yaptığı yanlışlar için uyarı niteliği taşıyabilir. ancak uzun vadeli sağlam temelleri olan planlara sahip yönetimler için olumsuz bir durum yine. olması gereken şudur; yönetimler hatalarının farkına varmalı ve eğer hatada ısrar ediyorsa istifa edebilme olgunluğuna sahip olmalıdır. ki, projesine güven oyu alamayan ünal aysal koltuğu bu şekilde bırakmıştır.
benim başkan adayım; sadece 3 senelik bir süre için ünal aysal'dır. ve projelerdeki süreklilik gereği için ikinci başkanını da kendisi gibi özelliklere sahip bir kişi olarak seçmeli ki 3 yılın sonunda görevi devredebileceği kişiyi aramakla zaman kaybetmeyelim. özellikle basketboldaki fenerbahçe maçına takımı çıkarmaması gerçek bir aksiyon olarak aklıma kazınmıştır ve yaptığı tüm hataları (ki ben tek hatasını fatih terim'le ilişkileri sağlıklı yürütememesi ve sonrasında bundan kaynaklı olarak yapılan dehşet verici devre arası transferleri olarak görüyorum) gözümde sıfırlamıştır. önemli olan bir duruşu olan ve bu duruşu aksiyonlarıyla somutlaştıran, omurgalı, vizyoner ve finansal açıdan alınabilecek her türlü radikal kararları alabilecek özgüvene sahip bir yönetime sahip olmaktır. yönetim derken anlatmak istediğim sadece başkan değil, karar alıcı herkes; başkan, yönetim kurulu üyeleri, teknik direktör, antrenör... kim varsa karar alıcı mevkilerde.
teknik direktör, sportif direktör, başkan danışmanı vs gibi konularda bir çok fikir olacaktır. her fikre saygım var. teknik direktör kim olur bilmiyorum ancak fatih terim olmamalı diye düşünüyorum. ve bu kararın yeni seçilen başkan tarafından ilk gün kamuoyuna açıklanması ve basına sakız olabilecek nitelikteki bu malzemeyi vermemek gerekir, ilk gün tartışılır sonra biter. (bu sezona fatih terim ile başlamanın formsuzluğu nedeniyle hata olduğunu ve fakat sezon ortasında yolları ayırmanın da hata olduğunu düşünüyorum. sezon başında bu mecrada olmadığım için belirtme imkanım da olmamıştı bu düşüncemi haliyle) luis campos'un kulüple olan ilişkisi kesinlikle devam etmeli. özellikle oyuncu satışlarında çok büyük faydaları olacaktır. sportif direktörlük konusunda ise bu pozisyonun olması gerektiğini düşünüyorum. isim değişebilir ancak kurumsal yapı için bir gerekliliktir.
bir miktar uzun oldu ama olması da gerekiyordu sanırım.