72
https://youtu.be/cfY1Oi63dpY
https://youtu.be/ADacABsZaUA
https://youtu.be/uF-LR21i8Ro
yüreğindeki galatasaray sevgisini sorgulayanlara yukarıdaki üç videoyu izlemelerini öneririm. bakarsınız, terim'in içinde olmadığı bir galatasaray'da size tebessüm ettirip gözlerinizin yaşarmasına sebep olabilir.
ilkini değilse bile diğer ikisini çok iyi anımsıyorum. sekiz yaşında bir çocuktum. ertesi gün sabah erkenden okula gitmesi gereken bir çocuk. manchester united maçı son bulup, babamın omuzlarında, o soğuk kış günü atkı ve berelerle sarınmış bir vaziyette tüm şehirle birlikte ben de sokağa çıkmıştım. saat sanırım gece 12 idi. insanların gözlerindeki mutluluk, hep birlikte söylenen şarkılar, marşlar çocuk aklımla hala kulağımda çınlar. sanırım "gurur" kelimesinin ne demek olduğunu o gece yaşayarak öğrendim ben. neden oldu bilmiyorum, o maçtan sonra uefa karar alıp şampiyonlar liginin statüsünü bile değiştirdi.
16 dakikalık şampiyonluk maçımız ise kelimelerle tarif edilemez duygular barındırır kalbimde. hiç unutmuyorum, maçı izlediğim kafenin merdivenlerine iki büklüm oturmuş, geçmek bilmeyen o 16 dakikanın ardından hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. ama hiç utanmamış, hiç gocunmamıştım. çünkü gördüğüm herkes benimle aynı şekilde ellerini başlarının üzerine kavuşturmuş ağlıyordu. galatasaray'ın bir "his" takımı olduğunu da o gün anladım ben.
fatih hocayı tarihten çıkarmak, onu yok saymak, değersizleştirmek mümkün değil. buna kimsenin gücü de yetmez zaten. hocam hep der "benim de hülyalarım var, dünyadan büyük hayallerim var" diye. fatih hoca kastettiği hayallere ulaşabilirdi aslında 2000 sonrasında. eğer ki hoca, egosunu, ben merkezciliğini galatasaraylılığının önüne koymasaydı, 2000-2003 arası galatasaray'ın müzesinde biri şampiyonlar ligi kupası olmak üzere en az iki avrupa kupası olması işten bile değildi aslında. iyi hoş da, tam da o dönem, her şey yerindeyken, takım olağanüstü bir hava ve özgüven yakalamışken çekip gitmek, galatasaray'ı yüzüstü bırakmak problem olmuyor da, işler çığrından çıkmış ve takım tepetaklak giderken hocayla yolları ayırmak neden problem oluyor. bu tip ayrılıklar hayatın doğasında yok mu zaten. herşey bir tarafa, biz toplum olarak kapıyı çarpmadan çıkabilen bir toplum muyuz? hangi ilişkimizi, birlikteliğimizi usulüne uygun, kırmadan dökmeden yaptık ki, hoca ile olan ayrılıkları dert eder olduk. anne altı aylık bebeğini cami avlusuna bırakıyor, çocuklar elden ayaktan düşmüş anne babalarını hayatından çıkarıyor, mahkemelere gidin bakın, boşanma davalarından geçilmiyor, kavga gürültü gırla, kanlı bıçaklı. öte tarafta hayatları alt üst olmuş küçücük çocuklar. milyon tane örnek sayılabilir daha. bu ülke, kurucusu mustafa kemal atatürk'ü terk etti usta, yok saydı, bir kenara attı. adı silindi, heykelleri talan edildi, stadyumlardan adı kaldırıldı, fatih terim'in ayrılığı kadar yaygara kopmadı. yani ben anlamıyorum. derdiniz, tasanız bu mudur sizin?
hadi tüm bu anlattıklarım zırva diyelim. daha dün, çalıştığım firmanın yetkilileri çektiler bizi kenarı. işlerimiz kötü, sipariş alamıyoruz, mevcudumuz fazla saydılar da saydılar. iki haftaya kadar gönüllü çıkışı için başvuru istiyorlar. o da olmadı mecburi çıkış olacak. firmaya yıllarını vermiş, her gün afedersin köpek gibi çalışan, buna rağmen kıt kanaat geçinen insanlar kapı önüne konacak yakında. belki de bunlardan biri de ben olacağım. ne yani şimdi oturup fatih hocam için tasarlanayım mı, hocaya haksızlık ettiler be, harcadılar adamı diye kahır mı yapayım? şu bok gibi halimle, milyonluk adamlar için gözyaşı mı dökeyim, nedir yani? derdiniz ne baba sizin? dünyada görevine son verilen, başarısız oldu diye yollar ayrılan tek hoca da bizimki oldu, bak sen şu işe. hayır, takım da gümbür gümbür uçuyordu, üstelik, alttan fişek gibi çocuklar geliyordu, oyuncu satışından paralar oluk oluk akıyordu...
arkadaşlar bakın, galatasaray fatih terim'le beraber "üst" kimlik kazanmıştır ama bugün oynadığınız bu terimcilik oyunu galatasaray'ın kimliğini yok eder, bunu bilesiniz. galatasaray fatih terim den öncede büyük takımdı, sayısız kupaları vardı, avrupa fatihiydi. kulübün kurucusu vizyonunu çizmiş baba, taa 117 yıl önce, "... türk olmayan takımları yenmek" diye. yani hocam yokken de yeniyordu bu takım, kupa alıyordu, şampiyonlar ligi'nde yarı final yapıyordu. fatih hoca geldi de bizi üçüncü ligden alıp çıkarmadı yani. hoca gittikten sonra büyük sıkıntılar da yaşadık, unutulmaz şampiyonluklar, avrupa'da gururumuzu okşayan başarılar, sonuçlar da. kısacası galatasaray fatih terim yokken de büyüktü varken de büyük. ama şu üç günlük dünyada herşeyin bir ömrü var abi, buna da çare yok maalesef. hayatın önümüze koydukları, koşuşturma, bu bitmeyen tempo ve yenilik, çabuk tüketen bir jenerasyon yarattı. duygularımızı, mutluluklarımızı, coşkularımızı da çabuk tükettik. yenilikler gerekti bir yerden sonra, belki yeni fikirler, yeni yüzler, bambaşka bir anlayış, farklı bakış açıları, değişik söylemler. hoca bu tarafı yakalayamadı bana kalırsa. eski usullerle işi kotarmaya çalıştı ama olmadı. şimdi bir kesim diyor ki; hocaya sabır gösterilmedi. türk futbol tarihinde kimselere gösterilmeyen sabrın beş misli dördüncü döneminde hocaya gösterilmiştir. inkar edeni allah çarpar. hani desem ki; herşey kötü ama şöyle ufakt da bir umut, bir ışık var. vallahi de yoktu, billahi de yoktu. hatta öyle şanslıydı ki hoca, fenerbahçe'nin, beşiktaş'ın çöküş dönemlerine denk geldi hoca da, bazı şeyler pek göze batmadı, ardı arkası aranmadı. diğer yandan, 2000 lerin ikinci yarısında, fenerbahçe ligde uçarken, kadro kalitesi türkiye liginin çok da üzerindeyken, fatih terim'siz, çok da mütevazı kadrolarla nice şampiyonluklar, kupalar kaldırdık. şampiyon yapan, şampiyonlar ligi'nde çeyrek final yapan hocanın arkasına teneke bağladık. o günlerde kimse gözü yaşlı değildi, sağa sola sarmıyordu, bunlar galatasaray düşmanı demiyordu. kim bilir, belki de hem biz hem de başkaları o günlerin diyetini ödüyor bir nevi...
sözün özü, galatasaray'ın varlık sebebi fatih terim için değil, fatih terim'in varlık sebebi galatasaray içindir. bu ahmet de olsa böyle, mehmet de olsa böyle. bir amacımız, tek bir gayemiz var o da galatasaray'ın başarısı, onun iyiliği. kişiler, isimler bunun önüne geçtiği vakit bu koca çınara çok büyük haksızlık edersiniz.
https://youtu.be/ADacABsZaUA
https://youtu.be/uF-LR21i8Ro
yüreğindeki galatasaray sevgisini sorgulayanlara yukarıdaki üç videoyu izlemelerini öneririm. bakarsınız, terim'in içinde olmadığı bir galatasaray'da size tebessüm ettirip gözlerinizin yaşarmasına sebep olabilir.
ilkini değilse bile diğer ikisini çok iyi anımsıyorum. sekiz yaşında bir çocuktum. ertesi gün sabah erkenden okula gitmesi gereken bir çocuk. manchester united maçı son bulup, babamın omuzlarında, o soğuk kış günü atkı ve berelerle sarınmış bir vaziyette tüm şehirle birlikte ben de sokağa çıkmıştım. saat sanırım gece 12 idi. insanların gözlerindeki mutluluk, hep birlikte söylenen şarkılar, marşlar çocuk aklımla hala kulağımda çınlar. sanırım "gurur" kelimesinin ne demek olduğunu o gece yaşayarak öğrendim ben. neden oldu bilmiyorum, o maçtan sonra uefa karar alıp şampiyonlar liginin statüsünü bile değiştirdi.
16 dakikalık şampiyonluk maçımız ise kelimelerle tarif edilemez duygular barındırır kalbimde. hiç unutmuyorum, maçı izlediğim kafenin merdivenlerine iki büklüm oturmuş, geçmek bilmeyen o 16 dakikanın ardından hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. ama hiç utanmamış, hiç gocunmamıştım. çünkü gördüğüm herkes benimle aynı şekilde ellerini başlarının üzerine kavuşturmuş ağlıyordu. galatasaray'ın bir "his" takımı olduğunu da o gün anladım ben.
fatih hocayı tarihten çıkarmak, onu yok saymak, değersizleştirmek mümkün değil. buna kimsenin gücü de yetmez zaten. hocam hep der "benim de hülyalarım var, dünyadan büyük hayallerim var" diye. fatih hoca kastettiği hayallere ulaşabilirdi aslında 2000 sonrasında. eğer ki hoca, egosunu, ben merkezciliğini galatasaraylılığının önüne koymasaydı, 2000-2003 arası galatasaray'ın müzesinde biri şampiyonlar ligi kupası olmak üzere en az iki avrupa kupası olması işten bile değildi aslında. iyi hoş da, tam da o dönem, her şey yerindeyken, takım olağanüstü bir hava ve özgüven yakalamışken çekip gitmek, galatasaray'ı yüzüstü bırakmak problem olmuyor da, işler çığrından çıkmış ve takım tepetaklak giderken hocayla yolları ayırmak neden problem oluyor. bu tip ayrılıklar hayatın doğasında yok mu zaten. herşey bir tarafa, biz toplum olarak kapıyı çarpmadan çıkabilen bir toplum muyuz? hangi ilişkimizi, birlikteliğimizi usulüne uygun, kırmadan dökmeden yaptık ki, hoca ile olan ayrılıkları dert eder olduk. anne altı aylık bebeğini cami avlusuna bırakıyor, çocuklar elden ayaktan düşmüş anne babalarını hayatından çıkarıyor, mahkemelere gidin bakın, boşanma davalarından geçilmiyor, kavga gürültü gırla, kanlı bıçaklı. öte tarafta hayatları alt üst olmuş küçücük çocuklar. milyon tane örnek sayılabilir daha. bu ülke, kurucusu mustafa kemal atatürk'ü terk etti usta, yok saydı, bir kenara attı. adı silindi, heykelleri talan edildi, stadyumlardan adı kaldırıldı, fatih terim'in ayrılığı kadar yaygara kopmadı. yani ben anlamıyorum. derdiniz, tasanız bu mudur sizin?
hadi tüm bu anlattıklarım zırva diyelim. daha dün, çalıştığım firmanın yetkilileri çektiler bizi kenarı. işlerimiz kötü, sipariş alamıyoruz, mevcudumuz fazla saydılar da saydılar. iki haftaya kadar gönüllü çıkışı için başvuru istiyorlar. o da olmadı mecburi çıkış olacak. firmaya yıllarını vermiş, her gün afedersin köpek gibi çalışan, buna rağmen kıt kanaat geçinen insanlar kapı önüne konacak yakında. belki de bunlardan biri de ben olacağım. ne yani şimdi oturup fatih hocam için tasarlanayım mı, hocaya haksızlık ettiler be, harcadılar adamı diye kahır mı yapayım? şu bok gibi halimle, milyonluk adamlar için gözyaşı mı dökeyim, nedir yani? derdiniz ne baba sizin? dünyada görevine son verilen, başarısız oldu diye yollar ayrılan tek hoca da bizimki oldu, bak sen şu işe. hayır, takım da gümbür gümbür uçuyordu, üstelik, alttan fişek gibi çocuklar geliyordu, oyuncu satışından paralar oluk oluk akıyordu...
arkadaşlar bakın, galatasaray fatih terim'le beraber "üst" kimlik kazanmıştır ama bugün oynadığınız bu terimcilik oyunu galatasaray'ın kimliğini yok eder, bunu bilesiniz. galatasaray fatih terim den öncede büyük takımdı, sayısız kupaları vardı, avrupa fatihiydi. kulübün kurucusu vizyonunu çizmiş baba, taa 117 yıl önce, "... türk olmayan takımları yenmek" diye. yani hocam yokken de yeniyordu bu takım, kupa alıyordu, şampiyonlar ligi'nde yarı final yapıyordu. fatih hoca geldi de bizi üçüncü ligden alıp çıkarmadı yani. hoca gittikten sonra büyük sıkıntılar da yaşadık, unutulmaz şampiyonluklar, avrupa'da gururumuzu okşayan başarılar, sonuçlar da. kısacası galatasaray fatih terim yokken de büyüktü varken de büyük. ama şu üç günlük dünyada herşeyin bir ömrü var abi, buna da çare yok maalesef. hayatın önümüze koydukları, koşuşturma, bu bitmeyen tempo ve yenilik, çabuk tüketen bir jenerasyon yarattı. duygularımızı, mutluluklarımızı, coşkularımızı da çabuk tükettik. yenilikler gerekti bir yerden sonra, belki yeni fikirler, yeni yüzler, bambaşka bir anlayış, farklı bakış açıları, değişik söylemler. hoca bu tarafı yakalayamadı bana kalırsa. eski usullerle işi kotarmaya çalıştı ama olmadı. şimdi bir kesim diyor ki; hocaya sabır gösterilmedi. türk futbol tarihinde kimselere gösterilmeyen sabrın beş misli dördüncü döneminde hocaya gösterilmiştir. inkar edeni allah çarpar. hani desem ki; herşey kötü ama şöyle ufakt da bir umut, bir ışık var. vallahi de yoktu, billahi de yoktu. hatta öyle şanslıydı ki hoca, fenerbahçe'nin, beşiktaş'ın çöküş dönemlerine denk geldi hoca da, bazı şeyler pek göze batmadı, ardı arkası aranmadı. diğer yandan, 2000 lerin ikinci yarısında, fenerbahçe ligde uçarken, kadro kalitesi türkiye liginin çok da üzerindeyken, fatih terim'siz, çok da mütevazı kadrolarla nice şampiyonluklar, kupalar kaldırdık. şampiyon yapan, şampiyonlar ligi'nde çeyrek final yapan hocanın arkasına teneke bağladık. o günlerde kimse gözü yaşlı değildi, sağa sola sarmıyordu, bunlar galatasaray düşmanı demiyordu. kim bilir, belki de hem biz hem de başkaları o günlerin diyetini ödüyor bir nevi...
sözün özü, galatasaray'ın varlık sebebi fatih terim için değil, fatih terim'in varlık sebebi galatasaray içindir. bu ahmet de olsa böyle, mehmet de olsa böyle. bir amacımız, tek bir gayemiz var o da galatasaray'ın başarısı, onun iyiliği. kişiler, isimler bunun önüne geçtiği vakit bu koca çınara çok büyük haksızlık edersiniz.