44
gruplarda 1. torba takımını 2 kere yenerek seribaşı olma avantajını yakaladığımız, fakat kura çekiminde, şampiyonlar liginden gelen ve liverpool'la beraber en tehlikeli 2 takımdan biri olan atletico madrid'i çektiğimiz sezondur. yine de fark etmezdi, ne de olsa finali hedefliyorduk ve takımımıza, teknik kadromuza güveniyorduk. ama şanssızlıkların yakamızı bırakmaya niyeti yoktu. önce, madrid maçlarına yetişsin yeter dediğimiz baros'un sakatlığının uzadığı haberini aldık. olsun dedik, göz bebeğimiz kewell oynar baros yerine, ne de olsa bu sezon inanılmaz formda. bunu duyan şanssızlık melekleri gene işe koyuldu ve bu sefer de kewell'ı sakatladılar. ümidimizi kaybetmedik. hala elimizde arda, keita, formunu sürekli yükselten bir elano ve defansımızda yeni bir komutan, neill vardı. ilk maçta işler istediğimiz gibi gitti. neill önderliğinde iyi kapanan savunmamız, biraz şansın da yardımıyla, bir duran top dışında başka gole izin vermedi ve turun anahtarı olabilecek golü de bularak evimize döndük. artık son bir 90 dakika kalmıştı tur için ve takım da forvetsiz oyuna biraz daha alışmıştı. nitekim ilk 45 dakikayı, kalemizde hiç pozisyon görmeden, rakip kalede 2-3 adet önemli olabilecek pozisyon harcayarak geçirdik. turu yavaş yavaş elimize aldığımızı gören kötü talih, en güvendiğimiz ve daha çok bu maçlarda oynasın diye aldığımız baros ve kewell'dan sonra, elano'yu da aramızdan alıyordu. bu şaşkınlık döneminde yediğimiz gole rağmen yılmadık, skoru eşitledik ve tur için madrid kalesini sarsmaya başladık. bu sefer de karşımıza hakem altılısı(!) çıktı. rakibi 10 kişi bırakıp bir de penaltı kazanacakken, 10 kişi kalan biz olduk ve tıpkı geçen sene hamburg eşleşmesinde olduğu gibi, son yarım saatine turu getirecek skorla girdiğimiz karşılaşmada elenmekten kurtulamadık. yine de son saniyeye kadar bu heyecanı bize yaşattığın için, teşekkürler galatasaray! seneye, şampiyonlar ligi 2010-2011 başlığında görüşmek üzere.