• 5046
    popülizm ve demagoji ile kulübü nasıl yönettiklerini, dediklerinin birbirinin tutmadığını, camiayı nasıl ayrıştırdıklarını görebileceğimiz bir yüksek lisans tezi;

    --- alıntı ---

    4.2. popülizmin zaferi: mustafa cengiz yönetiminin seçilmesi

    taraftarlar arasında ‘derin galatasaray’ın adamı’ (9) ve ‘liseli’ olmakla ‘suçlanan’, üstüne üstlük hem taraftar hem de üyeler tarafından her anlamda çok başarısız bulunan dursun özbek ve yönetimi 2018 başında erken seçime gitti. oysa zaten 2018 baharında tüzük gereği seçim yapılacaktı. erken seçim, gündeme dair demeçlerde, yazılarda ve sosyal medya iletilerinde sıklıkla ‘baskın seçim’ olarak anıldı. hatta bu seçim kararı genel kurul üyeleri arasında ‘görev süresini seçim eliyle haksız uzatma çabası’ ve ‘eleştirilerden kaçmak için yöntem’ olarak yankı buldu. çünkü seçilmesi halinde yönetim, mali genel kurul’da aktif dönemi ibra edilmeden bir sonraki dönemini başlatmış olacaktı. 2018 ocak ayından yapıla erken seçimde dursun özbek’in karşısına tek aday olarak mustafa cengiz çıktı. mustafa cengiz’in bu erken seçimdeki en büyük vaadi her koşulda 2018 baharında olması gereken seçime gidecek olmasıydı.

    (9) galatasaray eğitim vakfı derneği’nin uzun yıllardır başkanlığını yapan ve camianın hem sosyal hem de ticari açıdan etkin üyelerinden biri olan inan kıraç’ın lideri olarak görüldüğü, galatasaray hakkında verilen tüm kararların perde arkasında olduklarına ve kulübü kendi şahsi çıkarları için taraftara kapattıklarına dair geniş teorilerin ortaya atıldığı varsayımsal grup. bu iddialar inan kıraç’ın koç ailesinin damatlarından biri olması, rahmi koç’un beşiktaş ve ali koç’un fenerbahçe spor kulüpleri ile ilişkilerinden doğan “türkiye sporunu koç ailesi yönetiyor” komplo teorisinde zemin buluyor. dolayısıyla ‘derin galatasaray’ ifadesi, ‘halka istediği gücü vermeyenin’, ‘seçkinin’ fantazideki sembollerinden biri olarak ortaya çıkıyor. koç ailesinin ülkedeki etkinliğini düşünürsek, kolayca öfkenin adresi olmalarının altında sadece taraftarlığın yattığını söylemek, futbol mitolojisinin günlük ekonomik adaletsizliğe duyulan öfkeyi maskeliyor olduğunu görmezden gelmek demek olacaktır.

    “(…) başkanın bu bence uygunsuz, tüzüğe uysun uymasın yakışıksız erken seçiminden bir rahatsız olduk. ben aynı zamanda tüzük tadil komisyon üyesiyim. bu rahatsızlığımızı da ifade etmek, protesto etmek için açık ve net olarak söylüyoruz. mayıs'ta biz galatasaray’ı, seçimi kazanırsak, şampiyon bile olsak tekrar seçime götüreceğiz. neden, fabrika ayarları tekrardan yerli yerine otursun diye. biz kabul etmiyoruz böyle şeyi. siz istifa edip hakikaten ayrılabilirsiniz, demokratik hakkınız. hiç kimse size bir şey diyemez. saygı duyar. ama siz tekrardan seçilmek için ısrar ederseniz, erken seçime giderseniz biz bunu anlamayız. buna camia olarak tepki veririz. ben işte o tepkiyim. o tepkinin sesi ve duyarlı davranışıyım. biz bu nedenle mayıs 2018'de şampiyon bile olsak erken seçime gideceğiz. (…) dursun bey ve ekibi de değerli galatasaraylılardan oluşuyor. onlara da büyük saygım ve sevgim var. hiçbir problem yok. bu bir hizmet yarışı fakat ben mümkün olduğunca devre arkadaşlarından ziyade kendi konusunda uzman arkadaşları getirdim. bizim kuruluşumuzda da en az 5 kişi galatasaray liseli. biz zaten bir insan ile tanıştığımızda liseli ise artı puan alır. divan üyesiyse bir artı puan daha alır. bizim için galatasaraylılık budur. bizde liseliye saygı ve özel sevgi vardır. çünkü biz onları otomatik galatasaraylı görürüz. biz asla liseli-lisesiz ayrımı yapmadık. hele devre ayrımı hiç aklımıza gelmedi. biz konusunda uzman, bu dar dönemde yüzde 60-70 hazırdık ama yüzde 30-40 hazır değildik. biz galatasaray'a aşık insanları bir araya getirmeye çalıştık.” (cengiz 2018)

    ilk bakışta oldukça demokratik ve kulüp değerlerini korumak için fedakarca bir yaklaşım gibi görünen bu ifadeleri daha yakından incelersek, müller’in ‘popülistler için her zaman işe yarayan denklem, yani geri kalan herkesin ahlaki olmadığı ve halkın sahici bir parçası olmadığı iddiasıyla reddedildiği’ tutumu ve müller’in andrew arato’dan aktardığı üzere ‘popülizm için ampirik olanın karşıtında, ahlaki olarak kavranan bir pars pro toto [bir parçanın bütünü temsil etmesi] argümanına ve münhasır bir temsil iddiasına gerek olduğunu’ gerçekleşmiş haller olarak görebiliriz. (müller 2018)

    cengiz, kullandığı ‘biz’ ve ‘onlar’ dili ile, hem arada bir ayırım görmediğini hatta ‘liseyi çok sevdiğini’, hem dursun özbek ve yönetiminin ‘devrecilik’ yaptığını, hem de buna karşılık kendisinin ‘galatasaray’a aşık’ kişileri bir araya getirmeye çalıştığını söyleyerek liseli olanlar ve olmayanlar arasına doğal bir bariyer çekmiş oluyordu.

    aynı açıklamalarda yer alan “genel kurul’un belli bir kesimi karşı olabilir ama taraftarın ne dediğine bakmak gerekir. taraftar bir yandan da halk. ürünleri alan, maça gelen destekleyen bir kitle, milyonlarca insan var. bunların yüzde 90- 95 fatih terim'i talep ediyor. bunu kulak ardı edemezsiniz, bunu oturup fatih terim'le görüşmeniz gerekir. siz bir anda çekip giderseniz bunu seçim hamlesi olarak görürüm.” ifadeleri ise orada bir yerde sadece kendisinin temsil edebileceği mesajını verdiği bir taraftar kitlesini, genel kurul üyelerinin düşüncesi ne olursa olsun, fikri esastan geçerli kabul edilmesi gereken halk olarak konumlandırmış oluyor. ayrıca, tüm medyanın dikkatini çekecek fatih terim açıklamasının söyleme eklemlenmesiyle, kendisini daha önce sınırlarını belirlediği ‘esas halkın sesini duyan adam’ olarak ortaya koyuyor. her ne kadar ‘halkın idealize edilmesi zorunlu olarak popülizm sayılamazsa’ (müller 2018) da mustafa cengiz’in taraftarın taleplerine kulak verirken, taraftarı ‘ürünleri alan, maça gelen milyonlarca insan’, yani galatasaray’a gelir yaratarak takımına her türlü desteği verenler, doğal olarak kulüp kararları konusunda hak sahibi olanlar olarak olarak tanımladığını da görüyoruz. bu çok katmanlı mesajlarla cengiz, ‘halkın sadece bir bölümünün halk olarak konumlandırması’ ve ‘sadece kendisinin bu halk ile esaslı biçimde özdeşleştiğini veya sadece kendisinin bu gerçek ve doğru halkı temsil ettiğini ileri sürmek’ olan popülist temel önermeyi doğal olarak benimsiyor.

    başka bir deyişle, mustafa cengiz’in iktisadi temelde tanımladığı taraftar, aynı zamanda mouffe’nin işaret ettiği neo-liberal hegemonya perspektifinde “müşteri” olarak da konumlanıyor. gelir kaynağının arzuları doğrultusunda hareket ediyor olmak, en azından öyle görünmek cengiz iktidarının kamuoyu oluşturmak için başvurduğu yöntemlerden biri. yani popülist söylem cengiz’in iktidara gelmeden önce tanıştık olduğu bir stil.

    mustafa cengiz’in, seçimde kendisinin adaylığı için imza veren özellikle liseli üyelere ‘dursun özbek ve yönetimi emri ile kulüp’ten tek tek telefon açıldığı’ iddiasını ortaya atması ile beraber, zaten ağır eleştirilen dursun özbek ‘liselilik’ bağlamında cengiz’in karşısında sadece rakip olmaktan çıktı ve açıkça düşmanlaştırıldı.

    neredeyse tüm açıklamalarında bir şekilde liseliler ve liseli olmayanlar konusuna değinmesine rağmen mustafa cengiz genel kurul’un tepki oylarını aldı ve seçimden ‘liseli olmayan başkan’ olarak çıktı. galatasaray lisesi’nden olmayan birinin başkanlığı, üyeliklerinin önünde liselilerinin ayrıcalıklılığının durduğunu düşünen dışarıdaki taraftar için cengiz kulüp idaresinde değişimin simgesi haline geldi. bir başka açıdan bakarsak, cengiz yönetimi genel kurul iradesinin yanı sıra önemli bir kamuoyu oluşturan taraftarları da kendi kitlesine dâhil etmiş oldu. oldukça zorlu bir mali tablo içinde yönetimi devir alınan galatasaray idaresi, futbolda iddialı ilerliyordu. şampiyonluk çok büyük bir olasılıkla galatasaray’ın olacaktı. bir kaç ay sonra, mustafa cengiz gönülsüz görünse de sözünü tuttu ve kulübü yaklaşık beş ay sonra, 2018 mayıs ayında tekrar seçime götürdü. bu ikinci seçimde ise mustafa cengiz’in rakipleri daha önce defalarca aday olmuş ama hep kaybetmiş iş insanı ali fatinoğlu, yeni kuşağın temsilcilerinden ozan korkut, ve yine dursun özbek oldu. mustafa cengiz, aynı yılın ocak ayında elde ettiği oy ağırlığına ulaşamadıysa da, oyların rakipleri arasında bölünmesi cengiz’i ikinci defa başkanlık koltuğuna taşıdı. cengiz’in tekrar onanan iktidarı başta ultraslan olmak üzere taraftarlar arasında sosyal medyada statükonun değişmesi olarak tanımlandı ve cengiz üye olmayan kitlesi tarafından bir defa daha lider ilan edildi. galatasaray a futbol takımı 2017-2018 sezonunu türkiye şampiyonu olarak tamamladı. elde edilen sportif başarı ile transfer dönemi ve gelecek sezon ile ilgili camiada umutlar arttı.

    4.3 popülizmin sınır tanımazlığı: geniş yetki talebi

    ikinci seçimden de galibiyetle ayrılan cengiz ve yönetimi, 2018-2019 sezonuna hazırlanırken bir önceki sezon şampiyonluğunda büyük rol oynayan futbolcu bafetimbi gomis ile olan ilişkisini 2018 ağustos’ta kesti. yönetim gomis’den boşalan forvet pozisyonu başta olmak üzere özellikle futbol takımına transfer yapmakta zorlanıyordu. kulübün genel mali sorunları, ülkede başka bir çok örnekte olduğu gibi, uzun süredir devam ediyordu. yönetim zorlukların üstesinden gelmek için finansal hareket alanını genişletmek gerektiğine karar verdi ve 2018 eylül ayında olağanüstü genel kurul çağrısı yaptı. genel kurul öncesinde 26 eylül 2018’de gs tv gündem özel programına konuk olan cengiz, genel kurul’dan “aslında yetki istemediğini, aslında hukuksal bir düzenleme zorunluluğu olduğunu”, bu “yetki denilen” hukuksal düzenlemeyi de zaten “kendisinin profesyonellerinin” istediğini söyledi. talebin gerekçesini ise “yeni bir takım olaylar, yeni bir takım krediler, zikredemeyeceği yeni bir takım arsalar ve yeni bir takım düzenlemeler” istenmesiyle açıkladı. tüm bu maddeleri tek tek genel kurul’a açıklamak zorunda olduğunu, bu nedenle toplantı istediğini ifade eden cengiz “işin içinde hiç bir sahtekarlık, hiç bir bizans” olmadığını vurguladı.

    genel kurul 28 eylül 2018’de haliç kongre merkezi’nde olağanüstü toplandı. tüzük madde 37 uyarınca toplantının başında genel kurul divan başkanlığı seçildi ve genel kurul açık oylaması ile, galatasaray lisesi mezunu, ceza avukatı, daha önce dursun özbek yönetiminde denetleme kurulu yedek üyesi olmuş ancak kısa sürede özbek yönetiminden istifa etmiş olan metin aslan divan heyeti başkanı oldu. toplantı açılmadan, gündem ile ilgili gelen aleyhte bir evraktan hareketle, gündemin kanun ve tüzük maddelerine uygunluğu tartışıldı. konuyla ilgili yönetim kurulu’ndan lehte söz alınırken, aleyhte iki üye söz aldılar. divan başkanlığı, tüzük değişikliği ile ilgili gündemde yer alan madde 8’i, tüzük’ün 166. maddesi’nde yer alan “tüzük değişikliği, bu amaçla düzenlenmiş olağanüstü toplantılarda yapılır.” ifadesine dayanarak, görüşmeye açmayacağını bildirdi. tüzük değişikliği önerilen madde, en tartışmalı konulardan biri olan üyelikler ile ilgiliydi.

    toplantı öncesinde verdiği demeçlerde ve bulduğu her fırsatta devletle olan ilişkilerin çok önemli olduğunu, hukuka ve tüzük’e uygunluğun elzem olduğunu vurgulayan mustafa cengiz ve yönetimi, diğer yandan tüzük’le açıkça çatışan biçimde tüzük değişikliği talep etmiş oldu. bu hamle ile gerçekten kulüp yararına tüzük değişikliği istemiş ve reddedilmiş olup olmadığını bilemiyoruz. ancak iktidar sahibi olarak kendisine halk olarak belirlediği dışarıda olanlara, taraftara, onların talepleri doğrultusunda bir “anayasa” değişikliği talebinde bulunduğunu, kendisini genel kurul’un engellediğini göstermiş olduğu kesin. böylece daha günün başından ekranları başındakiler karşısında salonda bulunanlar, başta divan heyeti olmak üzere engelleyici olarak konumlandırılmış oldular.

    madde 8’in tartışmaya bile açılmayacağı netleştikten sonra toplantı resmi düzeninde istiklal marşı ve saygı duruşu ile açıldı. mustafa cengiz toplantıda üç defa çıktığı kürsüdeki ilk konuşmasını, seremoni sonrasında yaptı ve konuşmasına, günün kamera kayıtlarından(10) da açıkça görülebileceği gibi, sert başladı. talep ettiği değişiklikleri haziruna açıklayacağını, ancak bu açıklamayı “kalbi temiz olanlar” için yapacağını ve “rövanşistler, kendisine karşı kalbi gadir, düşmanlık ile dolu olanlara” asla hitap etmeyeceğini söyledi. genel kurul üyelerinden cengiz’in ifadelerine karşı divan başkanlığı’nın müdahalesini gerektirecek kadar sert tepkiler yükseldi. başkan kendisine itiraz edenlere “ben sözümü bitirdiğimde kürsüye gelir ve bu bindirilmiş kıta gibi görüntüyü yok edin” düşük cümlesini sarf edince, üyeler arasından daha yüksek sesle itirazlar yapıldı. konuşmasının 35. dakikasında “hazır kıta gibi” dediği üyelerden, aynı konuşmanın 36. dakikasında insaf diledi:

    “değerli arkadaşlar, kusura bakmayın, çok özür dilerim. ben size bunu demedim, ‘gibi’ dedim. bakın benim de sinirim var. ben taştan yapılmadım. çok özür dilerim. benim de bir sinir katsayım var. bazısözcüklere dayanamıyorum. biraz önce burada konuşan, değerli arkadaşlarımızın bazı sözcükleri, isimlendirmeyeceğim, beni rahatsız etti. bu nedenle ters bir şey söylediğimi zannetmiyorum. ama özür dilerim. şu anlamda özür dilerim. benim sizi kast etme huyum yok, ben genel içimi dökeceğim, derdimi anlattacağım bir tek yer var. sizlersiniz. benim her sözüm doğru değil, her sözüm yanlış da değil. lütfen irdeleyin, sakin olun. bu adam neden böyle diyor, onu bir dinleyin.” (cengiz 2018)

    (10) galatasaray remi youtube sayfasında yer alan toplantı kayıtları dk. 32-1.25.00
    https://www.youtube.com/...DBInOgUYc&t=808s

    cengiz yaklaşık bir saat süren konuşmasına gündemin yetki talep eden diğer maddeleri ile devam etti. üzerinde yetki talep ettiği taşınmazlarla ilgili sorgulanmasına, her açıkladığı maddede tepki gösterdi. daha önceki yönetimlere riva arazisinin değerlendirilmesi başta olmak üzere taşınmazlarla ilgili yetkilerin verilmiş olması, ancak kendisinden bu yetkiler için proje ve fizibilite istenmesine çok tepkiliydi. yönetimin gözünde zaten devam eden işler vardı, yetkiler bu işlerin devam etmesi için isteniyordu. ancak tüzük madde 145, taşınmazlara dair yetki için proje ve fizibilite sunulmasını zorunlu kılıyordu ve cengiz yönetimi bu gereksinimleri yerine getirmemişti. cengiz, konuşmasının ilk yarım saatinde jan-werner müller’in; a. popülizmin temel iddiası olarak konumlandırdığı “sadece halkın bir kesimi gerçek halktır” ve “ahlaken saf ve bütünleşmiş halk ile ahlaken aşağı ve yozlaşmış olan seçkinler ayırımını”, kullandığı “muhalifler/muhafıklar” “rövanşistler/kalbi temiz olanlar” ifadeleriyle tekrar sağlamış, b. popülist iktidarların “hukukta ayrıcalıklılık” ve “kendi yeni anayasalarını yazma” taleplerini tüzük’e açıkça aykırı gündem maddesi oluşturarak onaylamış, c. aynı dakika içerisinde önce genel kurul’a saldırıp sonra kendini “çok duygusal ve mağdur” ilan etmesiyle “pek çok popülistin galip geldikten sonra mağduru oynamaya devam etmesi” tespitini doğrulamış oluyor. burada bir not düşmekte fayda var. anlaşılabileceği gibi, mustafa cengiz konuşmalarında popülizmin dayanağı olan orada bir yerde gerçek, çalışkan, ahlaklı bir halk, diğer yanda ise bu ahlaklı halka sürekli bir şekilde zarar veren bir seçkinler grubu var ayırımını, genel kurul ve divan kurulu toplantılarındaki ifadelerinde, kurullar içerisindeki üyeler arasında da uygulayabiliyor. böylece kurullardaki konuşmalarında ve/veya basına açıklamaları üzerinden ‘dışarıda olana’, üye olmayan taraftara da ‘onlar için savaştığı' ama “kalbi kirli olanların” kendisine engel olabildikleri mesajını veriyor. yani üye olmayan taraftara, içeride kendi iktidarını reddeden üyelerin aslında “yozlaşmış seçkinler” olduklarını söylemiş oluyor ve zaten gergin olan iki taraf arasındaki ilişkileri kendi hakimiyetinden yana şekillendiriyor.

    aynı gün ikinci defa söz aldığında cengiz mali tablolar üzerinden üyelere yaklaştı, yetkilerin verilmemesi ihtimaline dair “ağacın kurdu bedeninde olur” diyerek üyeler arasında yine bir ahlaki ayırıma gitti. zaten seçim vaatleri arasında yer alan ve yükümlü olduğu mali düzelmeyi nasıl sağladını ise önce genel kurul’u işaret ederek “sizlerin desteği ile”, devamla “yani taraftarların desteği ile” ifadeleri ile açıkladı. kulüp çalışanlarına maaş ödemesi yapılmış olması da gurur verici bir başarı olarak açıklandı. cengiz’in konuşmasına yine iktidardaki popülistin değişmez özelliği olan mağduriyet hali (müller 2018) ve camiada ikilik yaratma üslubu hakim oldu.

    bunlardan biri kendisine getirilen bir aylık genel kurul önerisine karşı bunun ekonomik imkansızlığını anlatırken yaptığı uyarıdaki üslubudur. cengiz “insaf! lütfen dediğimiz laflara nereye gideceğini, maliyetini hesaplayalım. ağdalı lafların da bir de faturası var. köfteler.” dedi, ve mali sunumunun yansıtıldığı ekrana doğru, genel kurul’a sırtını döndü. cengiz daha sonra fırsat buldukça dilinin sürçtüğünü söyledi. “dilinin beyninden önde gittiğini”, aslında “yediğimiz köfteler midemizi tırmalar” demek istediğini, sonra karar değiştirdiğini ama “köfte” kelimesinin (eliyle ağızından yere doğru bir hareketle göstererek) “düştüğünü” anlattı. 23 mart’a gelindiğinde bu açıklamalarla gülünmüş olsa da, üyeler bu gafı unutmuş olmayacaklardı.

    ikinci olay ise yetki oylaması sırasında aleyhte oy veren üyelerin yönetim üyeleri tarafından fotoğraflarının çekilmesi ve sosyal medyaya, gs tv görüntülerinden de faydalanarak, bu üyelerin ihbar edilmesi oldu.

    toplantının ardından ultraslan, internet sitesinde bir açıklama yayınladı. açıklamada gün boyu süren eleştiri ve tartışmalar, genel kurul’daki “liseci köhne zihniyetin” mustafa cengiz’in “liseli dursun özbek” karşısında zafer kazanmasını ‘kaldıramamaları’ iddiasıyla bağdaştırıldı. ultraslan’a onaylanan yetkiler yetmedi, genel kurul içerisinde tüzük’le bağlı demokratik oy hakkını red yönünde kullananlar “seçkinci köhne zihniyetli” ve “rövanş uğruna el kaldıranlar” olarak tanımlandı. genel kurul üyeleri “mensup oldukları zümreye göre oy kullandıkları” gerekçesi ile suçlandı. ultraslan’a göre üyelerin “30 milyon taraftarın galatasaray’ına yön veremeyeceklerini öğrenmeleri” gerekiyordu. aksi halde taraftarın tek temsilcisi olarak üyelerin “karşısına dikileceklerini” herkesin bilmesi lazımdı.

    “kurumsal yapının tepeden müdahaleyle dönüştürülmesi otoriter popülistlere yapay bir ‘hukuksal’ dayanak sağlar. oy çoğunluğunu temsiliyetle ve milli iradeyle eş tutan otoriter popülistler için bundan sonra asıl mesele, otoriter gidişata kamuoyunun tepkisinin ne olacağıdır.” (yabancı 2018) mustafa cengiz yönetimi ile yakın ilişkiler içerisinde olan, ancak genel kurul’da herhangi bir yetkisi olmayan ultraslan'ın galatasaraylılar arasında ‘daha galatasaraylı’ olanın üyeler değil kendileri olduğunu iddia ederek ‘yapay hukuksal dayanağını’ yarattığını düşünüyorum. başkan’ın diline benzer biçimde kullandıkları “had aşmak”, “rövanş istemek” gibi cümle ve sloganlarla yasal hiç bir hakları olmayan konularda söz hakkı iddia ediyor olmalarında, ultraslan’ın popülist yaklaşımı kadar, iktidar sahibinin bu yaklaşımdaki payı da okunabilir. ultraslan’ın kuruluşundan beri var olan ‘taraftarın tek ve gerçek temsilcisi’ olma iddiası üzerine kurgulanan, yıllar içerisinde de giderek gerek ‘diğer’ taraftarlara, gerek kulüp üyelerine karşı farklı platformlarda ötekileştiren ve ayrıştıran tavrı bahsi geçen bu açıklama ile dikkatleri üzerine çekti. mustafa cengiz yönetimi ise genel kurul üyelerine hakarete varan ifadelerine rağmen ultraslan ile kulüp arasında sağlıklı bir ‘sınır’ çizmedi. kaçınılmaz olarak, ultraslan ile yönetimin ilişkileri kutuplaşmayı bizzat yaşayan üyelerin hedefi haline geldi.

    --- alıntı ---

    kaynak:

    t.c. istanbul bilgi üniversitesi, sosyal bilimler enstitüsü, kültürel incelemeler yüksek lisans programı ,türkiye’de bir spor kulübünde popülist strateji: galatasaray spor kulübü mustafa cengiz yönetimi örneği ,tuğçe keçeli 110611029 ,doç. dr. erkan saka ,istanbul, 2019.

    https://tez.yok.gov.tr/...aV8OkdWS4cCzVPJutJfw
App Store'dan indirin Google Play'den alın