25
euroleague'in varlığının bile tartışmalı olduğu bir ortamda*, kesinlikle nba'in açık ara önde olduğu ve arayı giderek daha da açtığı versus'tur.
bundan 40 yıl önce nba tamamen amerika içerisinden oyuncuların yer aldığı çok daha lokal bir organizasyondu. takımların avrupa veya güney amerika gibi bölgelerde scouting yapma gibi bir imkanları veya çabaları yoktu. çünkü bu bölgelerde oynanan basketbol ile basketbolcular, küçümsenir ve önemsenmezlerdi.
ancak özellikle yugoslavya-sovyetler birliği gibi takımlarla dünya kupalarında ve olimpiyatlarda yapılan maçlar amerikalılara gösterdi ki, dünya'nın amerika dışında kalan kısımında da ciddi yetenekler mevcuttu. zaten bunun üstüne de drazen petrovic,arvydas sabonis, toni kukoc gibi nba'de iyi bir takımda çok rahat 2. adam olabilecek hatta vasat takımlarda alfa oyuncu olabilecek oyuncular draft edilmeye başlandı ve bu oyuncular sayesinde nba'in kapıları tüm dünya'ya açıldı. devam eden dönemde de, avrupa'da oynayan elit veya elit potansiyeli olan manu ginobili,tony parker,pau gasol,dirk nowitzki vb. gibi efsaneler nba'de boy göstermeye başladı.
euroleague takımları ise, her ne kadar çalışılan set sayısı, oyun tekniği, savunma sertliği olarak nba normal sezonuyla benzer seviyede hatta bazen önde de olsa, oyun yoğunluğu,yetenek seviyesi gibi konularda fersah fersah gerideler. takımlar ancak, artık nba seviyesinde olmayan veya nba'in gelişimini takip ettiği-gelişmesi için avrupa'ya yolladığı oyuncular dışında, shane larkin,nikola mirotic gibi istisna yeteneklerle yoluna devam etmeye çalışıyor
sonuç olarak, ben birbirinden alakasız basketbol oynanan bu iki ligi de keyif alarak takip ediyorum. ancak kim daha iyi sorusuna gelirsek, basketbol dünyasının ana sahnesinin nba olması, oyunculara hiçbir avrupa takımının yakınından geçemeyeceği paralar vermeleri ve nba takımlarının günümüzde dünya'da birazcık kendini gösteren tüm oyuncuları havada kapması nedenleriyle, arada ciddi bir makas açıklığı olduğunu düşünüyorum.
bundan 40 yıl önce nba tamamen amerika içerisinden oyuncuların yer aldığı çok daha lokal bir organizasyondu. takımların avrupa veya güney amerika gibi bölgelerde scouting yapma gibi bir imkanları veya çabaları yoktu. çünkü bu bölgelerde oynanan basketbol ile basketbolcular, küçümsenir ve önemsenmezlerdi.
ancak özellikle yugoslavya-sovyetler birliği gibi takımlarla dünya kupalarında ve olimpiyatlarda yapılan maçlar amerikalılara gösterdi ki, dünya'nın amerika dışında kalan kısımında da ciddi yetenekler mevcuttu. zaten bunun üstüne de drazen petrovic,arvydas sabonis, toni kukoc gibi nba'de iyi bir takımda çok rahat 2. adam olabilecek hatta vasat takımlarda alfa oyuncu olabilecek oyuncular draft edilmeye başlandı ve bu oyuncular sayesinde nba'in kapıları tüm dünya'ya açıldı. devam eden dönemde de, avrupa'da oynayan elit veya elit potansiyeli olan manu ginobili,tony parker,pau gasol,dirk nowitzki vb. gibi efsaneler nba'de boy göstermeye başladı.
euroleague takımları ise, her ne kadar çalışılan set sayısı, oyun tekniği, savunma sertliği olarak nba normal sezonuyla benzer seviyede hatta bazen önde de olsa, oyun yoğunluğu,yetenek seviyesi gibi konularda fersah fersah gerideler. takımlar ancak, artık nba seviyesinde olmayan veya nba'in gelişimini takip ettiği-gelişmesi için avrupa'ya yolladığı oyuncular dışında, shane larkin,nikola mirotic gibi istisna yeteneklerle yoluna devam etmeye çalışıyor
sonuç olarak, ben birbirinden alakasız basketbol oynanan bu iki ligi de keyif alarak takip ediyorum. ancak kim daha iyi sorusuna gelirsek, basketbol dünyasının ana sahnesinin nba olması, oyunculara hiçbir avrupa takımının yakınından geçemeyeceği paralar vermeleri ve nba takımlarının günümüzde dünya'da birazcık kendini gösteren tüm oyuncuları havada kapması nedenleriyle, arada ciddi bir makas açıklığı olduğunu düşünüyorum.