222
2002 senesinin yazı, orta 2'den orta 3'e yeni geçmişim, seneye lise sınavı var ama sınava nasılsa daha çok var deyip evde kebap yapıyorum. annem ise evde durmamı istemediğinden olsa gerek, 2 çocuğu birden eskişehir altyapısında oynayan komşu teyzelerden birinin gazına gelip benim de eses altyapı denemelerine katılmam doğrultusunda bir karar veriyor. kadının büyük oğlu zaten lise grubunun yıldızlarından, küçük ve benimle yaşıt olan oğlu ise tam bir pırpır kanat oyuncusu, ben ise mahalle maçlarında hücum oynayacak kadar yetenekli değilim ama kaleye geçecek kadar da kötü olmayanlardanım. takımlar belirlenirken "geriye kalanların en iyisi" olmak gibi çakılı bir rolüm var. altyapı kim ben kim ama işte yaz günü yapacak daha iyi bir şey olmadığından kabul ettik, gittik tesislere.
tesislere ilk girdiğim anda doğru yerde olmadığımı anladım, ne üst baş, envanter olarak oraya uygunum ne de mentalite olarak. tamam şişman bir çocuk değilim zorlasan fit de sayılırım ama atletizm ile aram da "merhaba merhaba" düzeyinde. yeni gelenler hocaya mevkilerini söylerken kısa boyuma, yeteneksiz olduğum için defansta oynamaya alışkın olmama ve nispeten daha az rezil olurum umuduyla sağ bek olduğumu iddia ettim ve kayıtlara öyle geçti. günlerce yapılan antrenmanları anlamaya, dalağı ilk şişen olmamaya çalıştım, oynanan türlü top kapma, top sürme antrenmanlarında amacım hep "en kötü olmamaya çalışmak" oldu çünkü elimden gelebilen tek buydu. (sanırım kalecilerden filan daha iyiydim bu konuda)
2 haftalık bu acılı bir antrenman sürecinin ardından kendimi ilk kez gerçek çim sahada gerçek kurallarla yapılan bir maçta buldum. hoca da akıllı adammış ki sağ bek gibi bir mevkiye hayatında ilk kez tam saha maça çıkacak olan beni koymadı ama daha büyük bir hata yaparak sağ stopere yerleştirdi. daha maçın hemen başında sağ bekteki kavruk çocuğa attığım ilk pasın çim zemin yüzünden ne kadar saçma bir yere gittiğini görünce, hayatında asfalt, beton, toprak taş çatlasa halı sahada top koşturmuş olan benim kafamda "ahanda şimdi sıçtık" zilleri çalmaya başlamıştı.
45 dakikalık maçta ne yalan söyleyeyim götümü yırttım, çalım yedim geri koştum, sorloth karşısında birebir kalan emin bayram çaresizliğini de yaşadım, es kaza maçı aşırı küfür yemeden tamamladım. sol kanatta oynayan 7 numaralı bebe sağolsun herkesi geçecek kadar tekniğe sahip olmasına rağmen, en sonunda yorulup taça çıka çıka hocanın tüm ilgisini kendi üzerine çektiği için gözden kaçmış olabilirim umudunu taşıyarak da olsa maçı bitirdim.
maç sonrasında hoca yanına çağırdı, "tamam hocam hakarete, aşağılamaya gerek yok, ben köyüme dönüyorum" mazlumluğu ile yanına gittiğimde son derece babacan bir ses tonuyla "haftaya gelirken yanında kimlik fotokopisi ve vesikalık resim getir, sana lisans çıkartacağız" dediğinde dünyam değişti sandım. çocuk aklıyla bir anda kendimi sağ stoper olarak birinci ligde hayal etmeye vs. başladım, acaba lise sınavına girmesem mi?, belki sakatlanırım filan da çoktan başlamış olan futbol hayatım biterse pişman olur muyum? acaba ailem "tamam futbolda çok iyisin ama dersler de önemli" deyip darlar mı? bu sorulara cevaplar aramaktaydım.
gözden kaçırdığım en büyük detay ise şuydu, oynadığım o eleme maçı ile lisansım çıkana kadarki sürede antrenmanları hep dışarıdan takip etmeye başlamıştım. hoca herkese kafa vuruşu çalıştırırken bana top sektirmemi söylüyordu. herkes birebir çalım öğrenirken ben gene tek başıma top sektiriyordum. çocuk aklımla "lisansım çıkmadan ve ailemin izin kağıdı olmadan ciddi antrenman yapmam yasak herhalde" diye düşünüyordum sanırım. belki de hoca top sektirterek tekniğimi biraz daha geliştirmemi istiyordu ki ileride esas mevkim olan sağ beke geçebileyim diye. kim bilir, hayat.
neyse bir kaç günlük beklemenin ardından lisansım çıktı, sabahtan hoca ufacık bir kimlik verdi, tesise girerken bunu göstereceksin artık dedi, bir adet dolap tahsis edip bunu kullanabilirsin dedi, sevinçten zıplaya zıplaya öğlen gene top sektirdim, akşamına ise "bir daha gelme, beğenmedik seni" dediler. sanırım belirli sayıda topçuya lisans çıkartma kotası filan vardı diye boş yere top sektirtmişlerdi bana. ondan sonra neden altyapıdan yıldız yetişmiyor, yetişmez tabi aq :(
üzerinden yıllar geçti hala top sektirmeyi sevmem.
tesislere ilk girdiğim anda doğru yerde olmadığımı anladım, ne üst baş, envanter olarak oraya uygunum ne de mentalite olarak. tamam şişman bir çocuk değilim zorlasan fit de sayılırım ama atletizm ile aram da "merhaba merhaba" düzeyinde. yeni gelenler hocaya mevkilerini söylerken kısa boyuma, yeteneksiz olduğum için defansta oynamaya alışkın olmama ve nispeten daha az rezil olurum umuduyla sağ bek olduğumu iddia ettim ve kayıtlara öyle geçti. günlerce yapılan antrenmanları anlamaya, dalağı ilk şişen olmamaya çalıştım, oynanan türlü top kapma, top sürme antrenmanlarında amacım hep "en kötü olmamaya çalışmak" oldu çünkü elimden gelebilen tek buydu. (sanırım kalecilerden filan daha iyiydim bu konuda)
2 haftalık bu acılı bir antrenman sürecinin ardından kendimi ilk kez gerçek çim sahada gerçek kurallarla yapılan bir maçta buldum. hoca da akıllı adammış ki sağ bek gibi bir mevkiye hayatında ilk kez tam saha maça çıkacak olan beni koymadı ama daha büyük bir hata yaparak sağ stopere yerleştirdi. daha maçın hemen başında sağ bekteki kavruk çocuğa attığım ilk pasın çim zemin yüzünden ne kadar saçma bir yere gittiğini görünce, hayatında asfalt, beton, toprak taş çatlasa halı sahada top koşturmuş olan benim kafamda "ahanda şimdi sıçtık" zilleri çalmaya başlamıştı.
45 dakikalık maçta ne yalan söyleyeyim götümü yırttım, çalım yedim geri koştum, sorloth karşısında birebir kalan emin bayram çaresizliğini de yaşadım, es kaza maçı aşırı küfür yemeden tamamladım. sol kanatta oynayan 7 numaralı bebe sağolsun herkesi geçecek kadar tekniğe sahip olmasına rağmen, en sonunda yorulup taça çıka çıka hocanın tüm ilgisini kendi üzerine çektiği için gözden kaçmış olabilirim umudunu taşıyarak da olsa maçı bitirdim.
maç sonrasında hoca yanına çağırdı, "tamam hocam hakarete, aşağılamaya gerek yok, ben köyüme dönüyorum" mazlumluğu ile yanına gittiğimde son derece babacan bir ses tonuyla "haftaya gelirken yanında kimlik fotokopisi ve vesikalık resim getir, sana lisans çıkartacağız" dediğinde dünyam değişti sandım. çocuk aklıyla bir anda kendimi sağ stoper olarak birinci ligde hayal etmeye vs. başladım, acaba lise sınavına girmesem mi?, belki sakatlanırım filan da çoktan başlamış olan futbol hayatım biterse pişman olur muyum? acaba ailem "tamam futbolda çok iyisin ama dersler de önemli" deyip darlar mı? bu sorulara cevaplar aramaktaydım.
gözden kaçırdığım en büyük detay ise şuydu, oynadığım o eleme maçı ile lisansım çıkana kadarki sürede antrenmanları hep dışarıdan takip etmeye başlamıştım. hoca herkese kafa vuruşu çalıştırırken bana top sektirmemi söylüyordu. herkes birebir çalım öğrenirken ben gene tek başıma top sektiriyordum. çocuk aklımla "lisansım çıkmadan ve ailemin izin kağıdı olmadan ciddi antrenman yapmam yasak herhalde" diye düşünüyordum sanırım. belki de hoca top sektirterek tekniğimi biraz daha geliştirmemi istiyordu ki ileride esas mevkim olan sağ beke geçebileyim diye. kim bilir, hayat.
neyse bir kaç günlük beklemenin ardından lisansım çıktı, sabahtan hoca ufacık bir kimlik verdi, tesise girerken bunu göstereceksin artık dedi, bir adet dolap tahsis edip bunu kullanabilirsin dedi, sevinçten zıplaya zıplaya öğlen gene top sektirdim, akşamına ise "bir daha gelme, beğenmedik seni" dediler. sanırım belirli sayıda topçuya lisans çıkartma kotası filan vardı diye boş yere top sektirtmişlerdi bana. ondan sonra neden altyapıdan yıldız yetişmiyor, yetişmez tabi aq :(
üzerinden yıllar geçti hala top sektirmeyi sevmem.