292
yenilmiş olmamıza rağmen benim için çok farklı bir anlamı olan, çok sevdiğim maç.
maçın oynandığı hafta, bir iş için yurtdışında idim ve o ülkede gurbetçi yaşantısı süren; oldukça naif, çocuk kalpli, babacan bir insan olan babamın kuzeninin evinde kalıyordum. bu kişinin babası, öyle hasta galatasaraylıymış, öyle galatasaray aşığıymış ki daha ortada doğru düzgün lig bile yokken cimbom yenildiği zaman günlerce ağzını bıçak açmaz; çocuklarıyla, evle, herhangi bir şeyle katiyen ilgilenmez, hayatı herkese zindan edermiş. kazandığı zaman ise tam tersi, yüzünde güller açar, tatlış bir adam oluverirmiş. bu yüzden eşi çocukları sürekli cimbom kazansın diye dua eder, sinerji oluştururlarmış. milletin futbolla falan ilgilenecek durumu olmadığı o yokluk ortamında dev bir galatasaray aurasının babası olmuş mersin'de. kuzeni ve babasız büyüyen babam da işte bu büyük galatasaraylı'nın bu alışkanlığını miras almış. dolayısıyla büyük oranda ben de.
evet maça dönelim. o sezon fenerbahçe ve beşiktaş da şampiyonluk yarışında oldukça iddialıydı ve son şampiyon fenerbahçe şampiyon olursa bizden önce dördüncü yıldızı takacaktı. biz bu maçı kaybedince rakipler bitime 7 hafta kala oldukça avantajlı konuma geçti. oldukça kötü oynamamız, sahanın karışması, biricik kedimiz muslera'nın bile dayanamayıp cinnet getirmesi derken babamın kuzeni büyük bir hayalkırıklığıyla çöktü kaldı. iptal oldu adam. bizden utandığından üzüntüsünü de göstermemeye çalışıyor, ama aksine daha da belli ediyordu. bir şeyler söylemem gerekiyor gibi hissettim. açıkçası oynadığımız futboldan 2014-2015 sezonu boyunca hiç mutlu olmamama, ve şampiyonluk konusunda büyük şüphelerim olmasına rağmen "amca" diyebildim. "sezonun geri kalanında tüm maçlarımızı kazanıp, gol bile yemeden şampiyonluğumuzu ilan edeceğiz. hiç merak etme, üzülme". bu sözleri beynimi pek kullanmadan söyledim. yani zihnimdeki tüm şüphelere rağmen, öyle hissediyordum. samimiydim. bunu hissettirmiş olmalıyım ki, adamcağızın morali beklenmedik şekilde yerine geldi. inanmak istedi herhalde o da. konu kapandı. tüm ailesi şaşkın.
bir hafta sonra ecel terleri döküp maçın sonlarında hakan "buzdolabı" balta'nın golüyle 1-0 kazanacağımız 26 nisan 2015 galatasaray gaziantepspor maçı öncesi vedalaştık, yurda döndüm. sonrasında ise biri direkt rakibimiz beşiktaş'la olmak üzere önümüzdeki 5 maçın da tamamını 1-0, 2-0 gibi skorlarla kazanarak bitime 1 hafta kala şampiyonluğumuzu garantiledik ve dördüncü yıldızı takan ilk (ve şu ana dek tek) takım olmayı başardık. mutluluğumuzu telefonda yine babamın kuzeniyle o 19 nisan gününü anarak birlikte yaşadık. yerel şampiyonluklara oldukça ölçülü şekilde sevinirim. ama bu sevinçten başka bir şeydi.
2017-2018 şampiyonluğumuza koşarken hastalandı babamın kuzeni. o şampiyonluğumuzu kutlayamadı. ve maalesef kötü başladığımız 2018-2019 sezonunun daha ilk devresini göremeden göçtü gitti bu dünyadan. kendisine verdiğim boyumdan büyük "gol bile yemeyeceğiz" sözüne can-ı gönülden inandığını gösteren o çocukça yüz ifadesi, kalan son canlı kanlı anımız oldu.
maçın oynandığı hafta, bir iş için yurtdışında idim ve o ülkede gurbetçi yaşantısı süren; oldukça naif, çocuk kalpli, babacan bir insan olan babamın kuzeninin evinde kalıyordum. bu kişinin babası, öyle hasta galatasaraylıymış, öyle galatasaray aşığıymış ki daha ortada doğru düzgün lig bile yokken cimbom yenildiği zaman günlerce ağzını bıçak açmaz; çocuklarıyla, evle, herhangi bir şeyle katiyen ilgilenmez, hayatı herkese zindan edermiş. kazandığı zaman ise tam tersi, yüzünde güller açar, tatlış bir adam oluverirmiş. bu yüzden eşi çocukları sürekli cimbom kazansın diye dua eder, sinerji oluştururlarmış. milletin futbolla falan ilgilenecek durumu olmadığı o yokluk ortamında dev bir galatasaray aurasının babası olmuş mersin'de. kuzeni ve babasız büyüyen babam da işte bu büyük galatasaraylı'nın bu alışkanlığını miras almış. dolayısıyla büyük oranda ben de.
evet maça dönelim. o sezon fenerbahçe ve beşiktaş da şampiyonluk yarışında oldukça iddialıydı ve son şampiyon fenerbahçe şampiyon olursa bizden önce dördüncü yıldızı takacaktı. biz bu maçı kaybedince rakipler bitime 7 hafta kala oldukça avantajlı konuma geçti. oldukça kötü oynamamız, sahanın karışması, biricik kedimiz muslera'nın bile dayanamayıp cinnet getirmesi derken babamın kuzeni büyük bir hayalkırıklığıyla çöktü kaldı. iptal oldu adam. bizden utandığından üzüntüsünü de göstermemeye çalışıyor, ama aksine daha da belli ediyordu. bir şeyler söylemem gerekiyor gibi hissettim. açıkçası oynadığımız futboldan 2014-2015 sezonu boyunca hiç mutlu olmamama, ve şampiyonluk konusunda büyük şüphelerim olmasına rağmen "amca" diyebildim. "sezonun geri kalanında tüm maçlarımızı kazanıp, gol bile yemeden şampiyonluğumuzu ilan edeceğiz. hiç merak etme, üzülme". bu sözleri beynimi pek kullanmadan söyledim. yani zihnimdeki tüm şüphelere rağmen, öyle hissediyordum. samimiydim. bunu hissettirmiş olmalıyım ki, adamcağızın morali beklenmedik şekilde yerine geldi. inanmak istedi herhalde o da. konu kapandı. tüm ailesi şaşkın.
bir hafta sonra ecel terleri döküp maçın sonlarında hakan "buzdolabı" balta'nın golüyle 1-0 kazanacağımız 26 nisan 2015 galatasaray gaziantepspor maçı öncesi vedalaştık, yurda döndüm. sonrasında ise biri direkt rakibimiz beşiktaş'la olmak üzere önümüzdeki 5 maçın da tamamını 1-0, 2-0 gibi skorlarla kazanarak bitime 1 hafta kala şampiyonluğumuzu garantiledik ve dördüncü yıldızı takan ilk (ve şu ana dek tek) takım olmayı başardık. mutluluğumuzu telefonda yine babamın kuzeniyle o 19 nisan gününü anarak birlikte yaşadık. yerel şampiyonluklara oldukça ölçülü şekilde sevinirim. ama bu sevinçten başka bir şeydi.
2017-2018 şampiyonluğumuza koşarken hastalandı babamın kuzeni. o şampiyonluğumuzu kutlayamadı. ve maalesef kötü başladığımız 2018-2019 sezonunun daha ilk devresini göremeden göçtü gitti bu dünyadan. kendisine verdiğim boyumdan büyük "gol bile yemeyeceğiz" sözüne can-ı gönülden inandığını gösteren o çocukça yüz ifadesi, kalan son canlı kanlı anımız oldu.