• 200
    zaman enteresan bir şey. daha önce bu başlığa ilk yazdığımda arada rahatsızlık vereceğimi söylemiştim. bakıyorum da üzerinden 4,5 ay geçmiş. günler, haftalar, aylar derken ömür denilen kısıtlı şeyi tüketiyoruz.

    bugün buraya gelme sebebim geçmiş mayhoşluklarımdan kaynaklı değil. aslında ironik bir durum söz konusu, olan şey neyse, az önce bile olsa, geçmişte olmuş oldu. fakat kimi mayhoşluklar üzerinden ne kadar vakit geçse de etkisini uzunca bir süre koruyabiliyor. ali sami yen'de seyrettiğim ilk maçta yaşadıklarım gibi. 1994 senesinde, bir çocuğun babasıyla yaşadığı en kıymetli anılarından biri, beni bugün bile heyecanlandırabiliyor.

    oğlum, ki 6 aydır evden çalışıyor olmanın dışında birlikte yaşadığımız karantinanın da 17. günündeyiz, bugün bana virüs bitince denize gidelim dedi. ben de artık sonbaharın geldiğini, denize ancak bir sonraki yaz gidebileceğimizi anlatınca o zaman maça gidelim dedi. demek ki oğlum için birlikte denize ve maça gidişlerimiz bambaşka heyecanlar taşıyor. insan kabaca bu naiflikte bir varlık olsa gerek... birlikte yapmaktan heyecan duyduğu şeyleri tekrar ve tekrar yaşamak isteyecek. bugün bana da biri soracak olsa, babamla uefa kupası finalini tekrar izlemek isterim...

    isteyişlerin, özlemlerin bir sonu gelmeyecek!.. çocuklarımın doğumuna heyecanlanışım, olur da görebilirsek, yerini torun heyecanına bırakacak belki de... ya da hayal kırıklıkları yerlerine yenisini koyacağımız birikintilerimiz olacak. haginin topugu'nun yazdığı arrigo sacchi dizisinde olanlar gibi... daha da uzatmadan asıl kayda geçirmek istediğime gelmeliyim sanırım.

    buradaki kimi ağabeylerim, kardeşlerim kimi anılarımdan haberdarlar. bu anılardan birisi, bu gece tekrar hissettiğim bir heyecanı, aslında yıllar evvelki bir tecrübeme bağladığımı düşündürdü. yazmak istedim, ne mayhoşluk (!) ama...

    2007 senesinde 19. yaşın sonlarında bir üniversite öğrencisi olarak gittiğim londra'da başıma bir dizi felaketler zinciri geldi. felaket dediğime bakmayın. tüm paramı londra'ya gidişimin 5. günü çaldırmıştım. kalacak yerimiz, işimiz ve sonunda bir paramız da kalmamıştı. telefon açıp para da isteyemeyecek bir durumdu benimkisi. öğretmen olan babam için oldukça lüks bir işe kalkışmışken üstüne tekrar para isteme gibi bir ihtimal pek hoş olmazdı... ne etmeli, ne yapmalı derken gündelik işlerle koyulduk yola. el ilanı dağıtmak, hamallık (?) yapmak derken 7. haftanın sonunda garson olarak kendimi bir restauranta atmıştım. 1 tane snickers çikolatayla geçirdiğim günlerin arkasından geldiğim noktada kendime ait bir odam, işim, yemeğim, her şeyim vardı. fakat oraya gelene kadar geçen 7 haftada çok söylendiğim, çok kızdığım, umudumu kaybettiğim çok anlar oldu. hepi topu 7 hafta sürdü bunlar. yaşarken 7 yıl gibi olan 7 hafta... günün sonunda tek parça olarak, kursunu tamamlamış, muzaffer bir komutan gibi yürüyen bir ben, ülke topraklarına geri döndü. altı üstü 4 ay kaldım londra'da... fakat dünyanın en başarılı adamı bendim... tottenham'a gidenler belki bilir, şömine restaurant'ta çalıştım orada. dükkan sahipleri mehmet abi ve zekiye abla benim hayatımda tanıdığım, kahraman olduklarından habersiz olan ilk kahramanlardı... umudumu neredeyse tamamen kaybettiğim anda karşıma çıkan bir karı, koca...

    bu gece dönüp baktığımda aslında bu hikayede kahraman olan tek kişi bendim. bunu anlıyorum... herkes kendi hikayesini kendisi yazar. bundan 4 - 5 ay kadar önce yine gecenin bu vakitlerinde kendine inancını kaybetmek üzere olan bir adamla konuştuk. hayata karşı mağlubiyetlerinden bahsediyordu... haklıydı, öfkeliydi... ama en çok da kırgındı... benim gibi...

    kendi tercih etmediğimiz, planlamadığımız yaşamlarımızı, bir şekilde kendimiz idare ediyoruz. o arkadaşımın bugün bunu anladığını düşünüyorum. zira mağlubiyetlerinin ona vadettiği şeylerin sadece yeni mağlubiyetler olmadığını tecrübe etti. insanlara güvenebilmenin hazzına vardı. belki de dünya bu kadar kötü bir yer değil dedi, kim bilir?.. ve en güzeli paylaşıldıkça büyüyen bir mutluluk peydah oldu, gözlere yaş oldu oturdu. omuzlara kıvanç olarak yerleşti... bir gurur doğurdu hatta, en çok da bugün gibilerini görebilme heyecanını en çok yaşayan kimseler için...

    kıymetli babası 1 ay önce konuştuğumuzda bana teşekkür etti, mahcup oldum. hayır efendim dedim, asıl ben size teşekkür ederim. yapabileceğine inandığı şeylerden vazgeçmeyen bir çocuk yetiştirdiğiniz için... şimdi güzel kardeşim, o gece ve ertesi günü çıkaralım hayatımızdan... ve sen yine babanla maça gitmeyi iste...

    seni çok seviyoruz...
App Store'dan indirin Google Play'den alın