92
“makasın açıldığı bir gerçek“ diyenlerin de “makas açıldı argümanının arkasına saklanmayın” diyenlerin de haksız olmadığı tartışma konusu.
avrupa kulüpleri ile aramızdaki ekonomik uzaklık giderek büyüyor. bir tarafta ülke ekonomisinin giderek kötüye gitmesi ve bu çerçevede liranın euro karşısında son 8 yılda neredeyse 4 kat değer kaybetmesi sonucunda gelirleri lira giderleri euro olan türk kulüpleri çok olumsuz etkilendiler. ülkedeki ekonomik bozulmanın bir başka etkisi de insanların futbol gibi zorunlu olmayan alanlarda giderek daha az para harcıyor olması. ayrıca uefa organizasyonlarının merkez futbol ülkelerinin takımlarını kayıran bir yapısı var. bu da belli ülkelerin kulüplerinin sürekli güçlenmeye devam etmesine yol açıyor. buna karşı türkiye gibi zayıf çevre ülkelerinin takımları uefa'nın dağıttığı paradan çok daha az alabildikleri için zayıf kalıyor. böylece aradaki ekonomik uçurum daha da büyüyor. bunlar yadsınamaz gerçekler.
diğer taraftan, giderek büyüyen ekonomik fark son yıllardaki avrupa'daki başarısızlığımızın tek başına sorumlusu olarak göstermek idari ve teknik yönetim tarafından yapılan yanlışları göz ardı etmek anlamına gelir. biz yerimizde sayar veya kötüye giderken bazı bizim gibi zayıf çevre ülkelerinin takımları bu dönemde ileri gittiler: sıkça verilen shakhtar (ukrayna), slavia prag (çekya) örneklerini tekrar ederim.
bizim sorunumuzun temelinde ilkelere göre yönetilmemek var. idari ve teknik iki tarafta da zihnimizde bize yol gösterecek bir haritamız, ve bu harita çerçevesinde belirlenmiş yönetim ilkelerimiz yok. galatasarayın net olarak ifade edilmiş orta ve uzun vadeli hedefleri; bu hedefler ve dış koşullarla ilgili öngörüler çerçevesinde belirlenmiş planları olmalı. bu planlara göre transfer bütçeleri, maaş skalaları, alt yapıdan a takıma aktarılacak oyuncu sayıları vb. net olmalı. bunlar ne yazık ki bizde yok; ya da sadece lafta var ama uygulamada yok.
bizim tüm aksiyonlarımız günübirlik ve keyfi, hem idari hem teknik yönlerde. 13 milyon verip djagne alıyoruz, sonra hiç paramız olmadığı için kimseyi alamıyoruz. djagne'yi satarız böylece transfer bütçesini sonraki döneme aktarırız gibi tamamen öngörüsüz kumar mantığıyla işler yapıyoruz. şampiyonlar ligi gelirken paraları saça saça sözleşmeler yapıyoruz. gelirler bitince futbolculardan indirim istiyoruz. şampiyonlar ligine bir gün gidemeyeceğimiz de ülkenin ekonomisinin kötüye gittiği de belliydi halbuki. namımız yürüsün diye falcao alıyor 14 maç oynarsa 6.6 milyon garanti para alacağı sözleşme veriyoruz (falcao'nun maaşı 5 milyon demeyin lütfen. 14 maç oynamayacaksa zaten, neden hiç oynamasa bile 5 milyon alacak futbolcu alıyoruz?!). daha bir sürü şey yazabilirim buraya ilkelere göre yönetilmediğimizi gösteren.
sonuç olarak, insan türünü başarılı yapan şey kişilerden daha önemli olan ilkeler olduğunu anlaması ve ilkeler doğrultusunda organizasyonunu şekillendirmesidir. ilkelere göre yönetilen ülkeler, şirketler, kulüpler vb. kısaca tüm insan toplulukları başarılı olur. günübirlik ve kişilerin keyfine göre yönetilenler de başarıyı sadece rüyasında görür. ekonomik uçurum çok büyümüş ve biz fakirleşmişken artık her şey daha da zor olacak. ama ilkelere göre yönetilmeye başlarsak umut her zaman vardır, en zor koşullarda bile, yeter ki inanç, irade ve ilkeler bir arada olsun.
düzeltme: anlatım bozukluğu.
avrupa kulüpleri ile aramızdaki ekonomik uzaklık giderek büyüyor. bir tarafta ülke ekonomisinin giderek kötüye gitmesi ve bu çerçevede liranın euro karşısında son 8 yılda neredeyse 4 kat değer kaybetmesi sonucunda gelirleri lira giderleri euro olan türk kulüpleri çok olumsuz etkilendiler. ülkedeki ekonomik bozulmanın bir başka etkisi de insanların futbol gibi zorunlu olmayan alanlarda giderek daha az para harcıyor olması. ayrıca uefa organizasyonlarının merkez futbol ülkelerinin takımlarını kayıran bir yapısı var. bu da belli ülkelerin kulüplerinin sürekli güçlenmeye devam etmesine yol açıyor. buna karşı türkiye gibi zayıf çevre ülkelerinin takımları uefa'nın dağıttığı paradan çok daha az alabildikleri için zayıf kalıyor. böylece aradaki ekonomik uçurum daha da büyüyor. bunlar yadsınamaz gerçekler.
diğer taraftan, giderek büyüyen ekonomik fark son yıllardaki avrupa'daki başarısızlığımızın tek başına sorumlusu olarak göstermek idari ve teknik yönetim tarafından yapılan yanlışları göz ardı etmek anlamına gelir. biz yerimizde sayar veya kötüye giderken bazı bizim gibi zayıf çevre ülkelerinin takımları bu dönemde ileri gittiler: sıkça verilen shakhtar (ukrayna), slavia prag (çekya) örneklerini tekrar ederim.
bizim sorunumuzun temelinde ilkelere göre yönetilmemek var. idari ve teknik iki tarafta da zihnimizde bize yol gösterecek bir haritamız, ve bu harita çerçevesinde belirlenmiş yönetim ilkelerimiz yok. galatasarayın net olarak ifade edilmiş orta ve uzun vadeli hedefleri; bu hedefler ve dış koşullarla ilgili öngörüler çerçevesinde belirlenmiş planları olmalı. bu planlara göre transfer bütçeleri, maaş skalaları, alt yapıdan a takıma aktarılacak oyuncu sayıları vb. net olmalı. bunlar ne yazık ki bizde yok; ya da sadece lafta var ama uygulamada yok.
bizim tüm aksiyonlarımız günübirlik ve keyfi, hem idari hem teknik yönlerde. 13 milyon verip djagne alıyoruz, sonra hiç paramız olmadığı için kimseyi alamıyoruz. djagne'yi satarız böylece transfer bütçesini sonraki döneme aktarırız gibi tamamen öngörüsüz kumar mantığıyla işler yapıyoruz. şampiyonlar ligi gelirken paraları saça saça sözleşmeler yapıyoruz. gelirler bitince futbolculardan indirim istiyoruz. şampiyonlar ligine bir gün gidemeyeceğimiz de ülkenin ekonomisinin kötüye gittiği de belliydi halbuki. namımız yürüsün diye falcao alıyor 14 maç oynarsa 6.6 milyon garanti para alacağı sözleşme veriyoruz (falcao'nun maaşı 5 milyon demeyin lütfen. 14 maç oynamayacaksa zaten, neden hiç oynamasa bile 5 milyon alacak futbolcu alıyoruz?!). daha bir sürü şey yazabilirim buraya ilkelere göre yönetilmediğimizi gösteren.
sonuç olarak, insan türünü başarılı yapan şey kişilerden daha önemli olan ilkeler olduğunu anlaması ve ilkeler doğrultusunda organizasyonunu şekillendirmesidir. ilkelere göre yönetilen ülkeler, şirketler, kulüpler vb. kısaca tüm insan toplulukları başarılı olur. günübirlik ve kişilerin keyfine göre yönetilenler de başarıyı sadece rüyasında görür. ekonomik uçurum çok büyümüş ve biz fakirleşmişken artık her şey daha da zor olacak. ama ilkelere göre yönetilmeye başlarsak umut her zaman vardır, en zor koşullarda bile, yeter ki inanç, irade ve ilkeler bir arada olsun.
düzeltme: anlatım bozukluğu.