271
şimdi geçen sezonun başına baktıkça derin bir çekiyorum. koskoca bir futbol sezonu, 2 transfer dönemi boyunca kazanımlarımız ne oldu, diye soruyorum kendime. gerçekten ne kazandık biz şu koca 1 yılda? hangi oyuncuyu kazandık? bir oyun mu oturttuk? bir genci takıma monte mi ettik? acayip bir taktik varyasyon mu ekledik repertuvarımıza? defansif anlamda bir şeyler oturtabildik mi? hücumsal anlamda peki?
ne kazandık?
sakatlıklar, corona vesaire bir kenara ama biz ne kazandık? onca olumsuzluğa rağmen bir şey kazanırsınız? mesela takır takır bir forvetimiz var, diyebiliyor muyuz? falcao, acaba oynayabilecek mi diye düşünürken bulmayan var mı kendini? aynı şey lemina için de geçerli. gerçi onun durumu çok daha vahim, çünkü bizim oyuncumuz bile değil.
elbette, olumsuzluklar da birer kazanımdır. pekala onlardan ders çıkarırsanız. yine olumlular da tekrarlarsanız birer kazanım olur.
ne yalan söylemeli, biz hiçbir şey kazanmadık şu geçtiğimiz sene boyunca. belki kayıp bile ettik. hem de çok şeyi. koskoca bir yılı kaybettik, dile kolay. ve belki de birçok şey de kazanabilirdik. evet, şampiyon olabilirdik. en olmadı avrupa'ya kapağı atabilirdik. ama biz gerçeklere o kadar gözümüzü kapatmışız ki...
olmayan şeyler üzerinde ısrar edip, "belki bu sefer olur" diye diye hep aynı şeyleri deneyerek şampiyonluk umudunu kovaladık. sonumuz tepeden uzakta oldu. elimizde ise neredeyse hiçbir şey kalmadı.
olmayacak oyunlar üzerinde direttik. olmayacak oyuncular üzerinde direttik. transfer, transfer, transfer diye direttik. para yoktu ama kiralık denen bir formül vardı. aldık, aldık, aldık. olmadıkça eskiye baktık. belhanda olmuyordu, olacak dedik. selçuk inan çoktan emekli olmuştu, oyunu soğutur dedik. nagatomo'nun mecali kalmamıştı, ya nasip dedik. elimizde stoper yoktu, her şeyi denedik, artık hiçbir seçenek kalmayınca, belki emin bayram dedik.
şu garabetin tâ nihat özdemir tff başkanı olduğu zaman geleceğini herkes biliyordu. kimi gözünü kapıyordu, kimi görmezden gelince olmayacağını umuyordu.
biz geçen sezonun ilk yarısında çok çok kötü bir futbolla, takır takır puan kaybedip zirveden uzaklaştığımızda, bu sezon için çok şey kazanabilirdik aslında.
olmayan futbolculara verilen sürelerin çok çok yarısı gençlere verilseydi, biz kazanırdık, ligdeki durumumuz da bundan kötü olmazdı. gerçekten diyorum bunu. bugünden geçmişe bakmak, ahkam kesmek kolay geliyor. biliyorum, böyle yapıyorum. ama o zaman da çok şey istemiyordum.
olmayan futbolcular yerine, olabilecek veya olmayabilecek futbolculara şans verilmesini istiyordum. geleceğe hazırlık için. olmasaydı, olmazdı. bakmayın, o da bizim kazancımız olurdu.
ama geleceğe hazırlamak da öyle kolay olmuyor. şu akademilere gerçekten eğitimci, araştırmacı, futbol hastası, liyakat sahibi insanlar, antrenörler getirmek çok mu zor? 1 transfer yapmayalım, biraz yatırım yapalım.
atalay babacan'ı belhanda'nın yerine hazırlamak, süleyman luş'u sol bek için hazırlamak, emin bayram'ı veya ışık kaa n'ı, emirhan civelek'i, sekidika'yı...
ama biz, şimdi sırası değil, daha çok gençler, bu sorumluluğu kaldırmazlar diye diye... neyse. yahu laf mı bu? bizim organize sanayide bir genç var. 18 yaşında. babası vefat etmiş. ailesine o bakıyor. kardeşlerini okula gönderiyor. ek işler, şunlar bunlar. yetmiyor, okula gidiyor, ders çalışıyor. o adamın, -gerçekten adam ama- sorumluluk değil mi şimdi? sırtında tonlarca ağırlık, kafasında kim bilir ne sorunlar? onu hayat zorlamış sorumluluk almaya. sen kaç senedir, bu çocukları o sorumluluğa hazırlayamıyorsan koskoca galatasaray kulübü olarak, zaten kapat git o akademileri. bir de lisesiyle, üniversitesiyle, eğitim vakfıyla eğitimci bir kültürü, eğitim alanında bir ağırlığı var bu kulübün.
1 transferden vazgeçmeye bakar, adamakıllı bir antrenör departmanı kurmak. hiçbir şey kaybetmeyiz ve çok şey kazanırız.
transfer güzel şey. muhabbeti hoş, heyecanı bol olur. ama beni şu zamanlarda antrenörler kadar heyecanlandırmıyor.
sahaya yeni, afili futbolcularla çıkılmasındansa yeni ve fiyakalı bir oyunla çıkılmasını tercih ederim. o beni daha çok heyecanlandırır.
sonra...
mesela...
bilimin her an geliştiği, verinin her saniye eksponansiyel arttığı bir çağdayız. şu kulüpte oyuncu gelişimi konusunda bilimsel yöntemlerle yaklaşıldığı konusunda en ufak bir haberiniz, duyumunuz vesaire var mı?
elin amerikalısı, safinaz gibi basketbolcuları bir sene hazırlıyor da, olimpos dağı'nı nidasıyla yaran çok affedersiniz yarma gibi, yeri geldiğinde yaşar doğu gibi pehlivanca kuvvetli, yeri geldiğinde bruce lee gibi dayanıklı heriflere evriltiyor. biz hâlâ bizim çocuklar çok cılız, güçsüz diyoruz. hazır değil diyoruz.
niye hazırlamıyorsunuz? niye hazırlamıyoruz? neden hazırlayamıyoruz?
elbette, fizyoloji herkes için farklıdır. ama kardeşim, altyapıya baktığında hemen hepsi için aynı sözleri sarf ediyorsan bir şeyleri yapmıyor ya da eksik yapıyorsun demektir.
ne diyordum? ha transfer... istemi betil'in fenomen laz ziya'sının dediği gibi: "allah daha çok versin."
son söz: öyle şey yapmayın. ağzımın suyu aka aka transfer spekülasyonları hakkında kafa patlatıp nee on birler kuracağım sizin hiç mi hiç haberiniz yok. yazarız sonra. acelesi yok (:
ne kazandık?
sakatlıklar, corona vesaire bir kenara ama biz ne kazandık? onca olumsuzluğa rağmen bir şey kazanırsınız? mesela takır takır bir forvetimiz var, diyebiliyor muyuz? falcao, acaba oynayabilecek mi diye düşünürken bulmayan var mı kendini? aynı şey lemina için de geçerli. gerçi onun durumu çok daha vahim, çünkü bizim oyuncumuz bile değil.
elbette, olumsuzluklar da birer kazanımdır. pekala onlardan ders çıkarırsanız. yine olumlular da tekrarlarsanız birer kazanım olur.
ne yalan söylemeli, biz hiçbir şey kazanmadık şu geçtiğimiz sene boyunca. belki kayıp bile ettik. hem de çok şeyi. koskoca bir yılı kaybettik, dile kolay. ve belki de birçok şey de kazanabilirdik. evet, şampiyon olabilirdik. en olmadı avrupa'ya kapağı atabilirdik. ama biz gerçeklere o kadar gözümüzü kapatmışız ki...
olmayan şeyler üzerinde ısrar edip, "belki bu sefer olur" diye diye hep aynı şeyleri deneyerek şampiyonluk umudunu kovaladık. sonumuz tepeden uzakta oldu. elimizde ise neredeyse hiçbir şey kalmadı.
olmayacak oyunlar üzerinde direttik. olmayacak oyuncular üzerinde direttik. transfer, transfer, transfer diye direttik. para yoktu ama kiralık denen bir formül vardı. aldık, aldık, aldık. olmadıkça eskiye baktık. belhanda olmuyordu, olacak dedik. selçuk inan çoktan emekli olmuştu, oyunu soğutur dedik. nagatomo'nun mecali kalmamıştı, ya nasip dedik. elimizde stoper yoktu, her şeyi denedik, artık hiçbir seçenek kalmayınca, belki emin bayram dedik.
şu garabetin tâ nihat özdemir tff başkanı olduğu zaman geleceğini herkes biliyordu. kimi gözünü kapıyordu, kimi görmezden gelince olmayacağını umuyordu.
biz geçen sezonun ilk yarısında çok çok kötü bir futbolla, takır takır puan kaybedip zirveden uzaklaştığımızda, bu sezon için çok şey kazanabilirdik aslında.
olmayan futbolculara verilen sürelerin çok çok yarısı gençlere verilseydi, biz kazanırdık, ligdeki durumumuz da bundan kötü olmazdı. gerçekten diyorum bunu. bugünden geçmişe bakmak, ahkam kesmek kolay geliyor. biliyorum, böyle yapıyorum. ama o zaman da çok şey istemiyordum.
olmayan futbolcular yerine, olabilecek veya olmayabilecek futbolculara şans verilmesini istiyordum. geleceğe hazırlık için. olmasaydı, olmazdı. bakmayın, o da bizim kazancımız olurdu.
ama geleceğe hazırlamak da öyle kolay olmuyor. şu akademilere gerçekten eğitimci, araştırmacı, futbol hastası, liyakat sahibi insanlar, antrenörler getirmek çok mu zor? 1 transfer yapmayalım, biraz yatırım yapalım.
atalay babacan'ı belhanda'nın yerine hazırlamak, süleyman luş'u sol bek için hazırlamak, emin bayram'ı veya ışık kaa n'ı, emirhan civelek'i, sekidika'yı...
ama biz, şimdi sırası değil, daha çok gençler, bu sorumluluğu kaldırmazlar diye diye... neyse. yahu laf mı bu? bizim organize sanayide bir genç var. 18 yaşında. babası vefat etmiş. ailesine o bakıyor. kardeşlerini okula gönderiyor. ek işler, şunlar bunlar. yetmiyor, okula gidiyor, ders çalışıyor. o adamın, -gerçekten adam ama- sorumluluk değil mi şimdi? sırtında tonlarca ağırlık, kafasında kim bilir ne sorunlar? onu hayat zorlamış sorumluluk almaya. sen kaç senedir, bu çocukları o sorumluluğa hazırlayamıyorsan koskoca galatasaray kulübü olarak, zaten kapat git o akademileri. bir de lisesiyle, üniversitesiyle, eğitim vakfıyla eğitimci bir kültürü, eğitim alanında bir ağırlığı var bu kulübün.
1 transferden vazgeçmeye bakar, adamakıllı bir antrenör departmanı kurmak. hiçbir şey kaybetmeyiz ve çok şey kazanırız.
transfer güzel şey. muhabbeti hoş, heyecanı bol olur. ama beni şu zamanlarda antrenörler kadar heyecanlandırmıyor.
sahaya yeni, afili futbolcularla çıkılmasındansa yeni ve fiyakalı bir oyunla çıkılmasını tercih ederim. o beni daha çok heyecanlandırır.
sonra...
mesela...
bilimin her an geliştiği, verinin her saniye eksponansiyel arttığı bir çağdayız. şu kulüpte oyuncu gelişimi konusunda bilimsel yöntemlerle yaklaşıldığı konusunda en ufak bir haberiniz, duyumunuz vesaire var mı?
elin amerikalısı, safinaz gibi basketbolcuları bir sene hazırlıyor da, olimpos dağı'nı nidasıyla yaran çok affedersiniz yarma gibi, yeri geldiğinde yaşar doğu gibi pehlivanca kuvvetli, yeri geldiğinde bruce lee gibi dayanıklı heriflere evriltiyor. biz hâlâ bizim çocuklar çok cılız, güçsüz diyoruz. hazır değil diyoruz.
niye hazırlamıyorsunuz? niye hazırlamıyoruz? neden hazırlayamıyoruz?
elbette, fizyoloji herkes için farklıdır. ama kardeşim, altyapıya baktığında hemen hepsi için aynı sözleri sarf ediyorsan bir şeyleri yapmıyor ya da eksik yapıyorsun demektir.
ne diyordum? ha transfer... istemi betil'in fenomen laz ziya'sının dediği gibi: "allah daha çok versin."
son söz: öyle şey yapmayın. ağzımın suyu aka aka transfer spekülasyonları hakkında kafa patlatıp nee on birler kuracağım sizin hiç mi hiç haberiniz yok. yazarız sonra. acelesi yok (: